16 Temmuz 2018 Pazartesi

Gazeteci Nevzat Çiçek: İstihbarat birimleri, tarikatlar üzerinde çalışıyor; operasyonlar devam edecek

Gazeteci Nevzat Çiçek, “Benim aldığım duyuma göre devletin istihbarat birimleri, bu noktada çok ciddi çalışıyorlar. ‘Söz konusu tarikat yerli ve millî mi?’ diye bakıyorlar. (…) Ben, bu operasyonların devam edeceğini düşünüyorum.” dedi.

Geçen Mart ayında kendisiyle yapılan bir röportajda, “Bazı dinî yapılanmalara dönük operasyonlar beklediğini” dile getirmiş olan gazeteci Nevzat Çiçek, Adnan Oktar grubuna yapılan operasyon üzerine, Habertürk gazetesinden Kübra Par’ın sorularını cevapladı.

15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra, “millî güvenliği tehdit edecek her türlü oluşumun pasifize edileceği”ne dair rivayetlerin kulislerde konuşulduğunu belirten Çiçek, “Dolayısıyla, 15 Temmuz sonrasında bu yeni konseptin gerçekleşmeye başladığını çeşitli evrelerde görmeye başladık” dedi.

Adnan Oktar, Nuhîliğin Türkiye temsilcisidir

Adnan Oktar grubuna yapılan operasyon sebebiyle bu yapıyı değerlendiren Çiçek, Adnan Oktar’ın “Nuhilik” akımının Türkiye’deki temsilcisi olduğunu; Nuhiliğin de ‘özellikle 1951 yılından itibaren İsrail’in bir devlet politikası olarak benimsediği bir durum’ olduğunu ileri sürdü. Çiçek, “Bu, aynı zamanda ABD’nin 1990 yılında kongre kararıyla desteklediği bir şey” dedi. Çiçek “Nuhilik”in ne olduğuna dair soru üzerine de şu açıklamada bulundu:

“Nuhilik, dünyadaki ahlaki ilkelerin Nuh Aleyhisselâm’daki kanunlar çerçevesinde toparlanması neticesinde oluşan bir akım. Bu akımın en büyük özelliklerinden bir tanesi, otorite olarak Yahudi din adamlarının tanınmasıdır. Meselâ siz, akıl ile Nuhiliğe vardınız ama Yahudi din âlemini otorite olarak tanımıyorsunuz; o durumda sizi kabul etmiyorlar, hatta putperest olarak tanımlıyorlar. Dolayısıyla, Adnan Oktar’ın en büyük özelliği, Nuhiliğin Türkiye’deki temsilcisi olmasıdır.”

Adnan Oktar’ın görüşleri, ‘Dinler arası diyalog’ görüşünün başka bir versiyonu

FETÖ inancında da Nuhîlik’te de iradenin bir lidere teslim edilmesinin esas olduğunu belirten Çiçek, bunun örneklerinin Irak’ta, Pakistan’da ve kısmî olarak Yemen’de de görüldüğünü kaydetti.

Çiçek, bir soru üzerine, Adnan Oktar’ın 5 sebeple millî güvenlik tehdidi haline geldiğini belirterek, bu sebepleri şöyle sıraladı:

“Birincisi, Adnan Oktar, kendi televizyonunda 33. derece Masonluğu törenle aldı. İkincisi, Yahudi din adamlarıyla içli dışlı ilişkileri oldu ve burada çeşitli kongreler düzenlendi. Üçüncüsü, para trafiği meselesine hep kuşkulu bir şekilde bakıldı. Dördüncüsü, İslâm’ı yorumlayış biçimi tamamıyla bu toprakların İslâm anlayış biçimine çok aykırıydı. Beşincisi de bu tür yapılar, aynı zamanda farklı yapıların entegre olabileceği yapılardır.”

Adnan Oktar’ın dile getirdiği görüşlerin, Fethullah Gülen’in savunduğu ‘dinler arası diyalog’un farklı bir versiyonu olduğunu ileri süren Çiçek, “Burada da Nuhîlik akımı karşımıza çıkıyor. Yani bir taraftan diğer dinlerle birlikte bir entegrasyon süreci, dinler arası diyalogla birlikte içi boşaltılmış bir İslâm var.” dedi.

Geçmişte Adnan Oktar aleyhine bir yazı yazılamazdı

Geçmişte bir gazetecinin Adnan Oktar grubuyla ilgili herhangi bir şey yazdığında Türkiye’nin 30-40 vilâyetinde birden dava açıldığını ve bir gazetecinin bu davalarla baş etme imkânı olmadığını belirten Çiçek, Oktar’ı bu gücü maddî kaynaklarla elde ettiğini söyledi. Çiçek, “100 milyonlarca Dolardan bahsedilen bir yapı var. MASAK, bunların hepsini çıkarır; ama operasyonla birlikte, özellikle şirketlere kayyım atanması, ekonomik boyutunun çok büyük olduğunu gösteriyor” diye konuştu.

Büyük bir kaset arşivi var

Çiçek, “Bu kadar tehlikeli bir adamsa neden bugüne kadar dokunulmazdı?” sorusu üzerine de, “Birincisi, örgütlü gücü vardı. İkinci olarak da bir kaset arşivi olduğu iddiası var. Ne kadar doğrudur bilmiyorum ama bu iddia çok konuşuluyor” dedi.

Fatih Erbakan “Adnan Oktar’a haksızlık ediliyor” demişti

Kübra Par, 2013 yılında Fatih Erbakan’la yaptığı bir röportajda Adnan Oktar’ı sorduğunda, onun şu cevabı verdiğini kaydetti:

“Biz arkadaşız. Siyonizm, Masonluk ve evrim ile ilgili yazdığı kitapları rahmetli babam da beğenirdi. Özel hayat kişiye özeldir. Aslında medyada yansıtıldığı gibi biri değil, yoksa bu çalışmaları ortaya koyması mümkün olamaz. Haksızlık ediliyor.”

Kübra Par, bu cevaptan hareketle, “Fatih Erbakan’ın bile bunu söylediği bir camiada Adnan Oktar gerçeğinin çok geç fark edildiğini söyleyebilir miyiz?” diye sordu. Çiçek, bu soruya, “Aslında geç fark edilmedi. İslâmi camia Adnan Oktar’ı görmek isteseydi başından beri görürdü. Fakat başından itibaren bu konuda çok temkinli davrandı ve yer yer uzak durmayı seçti.” diye cevap verdi.

Adnan Oktar’ın biraz meşru görülmesinin temel sebeplerinin Darwinist politikaya karşı çıkışı ve güya İsrail ve Siyonizm ile ilgili yazıp çizdikleri olduğunu ifade eden Çiçek, “Ama biz, aynı Adnan Oktar’a İsrail tarafından hahamlarla birlikte 33. derece Masonluk verildiğini canlı yayında gördük.” dedi.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bulunduğu mevki

Diyanet İşleri Başkanlığının, tarikatlar ve cemaatler meselesinde toplumun gerisinden geldiğini ifade eden Çiçek, “Neden? Çünkü siyasi baskı ile bir şeyler söylemek durumunda kaldı ama daha çok onlara bulaşmamayı, onları görmemeyi, kendi alanı dışında o alanlarla birlikte yürümemeyi tercih etti ve araya bir mesafe koydu.” diye konuştu.

Bu yeni dönem içerisinde Diyanet’in İslâm’ın sahih üretilmesi konusunda bir adım atması gerektiğini dile getiren Çiçek, “Biz farkında değiliz ama o adım KHK ile atıldı” dedi ve şu değerlendirmede bulundu:

“Toplumun gözünden kaçmıştır. Diyanet’e Kur’ân meallerini inceleme, toplama ve eğer kendi görüşlerini din gibi sunan varsa, bunları toplatma yetkisi verildi. Üç şey yeniden kurgulanır ve düzenlenirse bu bahsettiğimiz aksaklıkların büyük bir kısmı giderilebilir. Birincisi Kur’ân kursu meselesi. Geçmiş dönemden itibaren Süleymancılarla Diyanet’in çatışmasının ana etkenlerinden bir tanesi buydu. İkincisi, kişilerin öne çıkarıldığı ve kendi görüşlerinin “din” diye topluma mal edildiği alanlarda denetleme görevinin Diyanet tarafından yapılıp yapılamayacağı meselesi. Burada da tartışılan şey, ‘Acaba Diyanet yeni bir millî din mi oluşturmak istiyor?’ sorusudur. 15 Temmuz ile birlikte Maturidiliğin ön plana çıkması aslında çok istenen bir şeydir. (Maturidilik), akılcılığı öne çıkaran, tasavvufu reddetmeyen, ama tasavvufun “aklı kiraya veren” kısmı değil; gerçek tasavvuftur. Maturidilik akılcılığı öne çıkaran bir anlayıştır. Türklerin geleneksel din anlayışlarından bir tanesidir. Öteden beri bunun öne çıkarılması gerektiğini söyleyen çokça yapı var. Geldiğimiz yer itibariyle bu tarikat ve cemaatlerin denetlenme meselesi tartışma haline geldi. Tekke ve Zaviyeler Kanunu’nun yeniden inşa edilmesi ve bunun yerine ona benzer bir kanunla bu denetleme görevinin ve şeffaflığın sağlanmasıdır.”

İstihbarat birimleri tarikatlar üzerinde çalışıyorlar

Çiçek, “Önümüzdeki süreçte Diyanet’in, bütün bu tarikatlara ve cemaatlere yönelik bir çalışması olacak mı?” sorusu üzerine de şöyle konuştu:

“Şu an çalışıyorlar diye biliyorum. Özellikle sahih bilgi kaynağı noktasında Diyanet, öteden beri bir çalışma içerisinde ve bunu daha görünür hale getirecek. Sadece Diyanet meselesi değil; benim aldığım duyuma göre, devletin istihbarat birimleri bu noktada çok ciddi çalışıyorlar. ‘Söz konusu tarikat yerli ve milli mi?’ diye bakıyorlar. (…) Ben, bu operasyonların devam edeceğini düşünüyorum çünkü bunlar toplumu etkileyen, toplumda gerginlik çıkarabilen, din adına hareket edip, farklı şeyleri öne çıkarabilen yapılar. Bu ülke, Çorum’u, Sivas’ı, FETÖ’yü gördü. Sistem bunlara “Dur” iradesini daha hızlı gösterecektir. (…)Devlet paradigması şu an siyaset, asker, bürokrasi, istihbarat, emniyet, diyanet hepsini kapsadığı yeni bir paradigma. Bu yeni paradigma içinde ben bunun ortak bir akıl olduğunu düşünüyorum. Ve bu ortak akıl neticesinde devletin milli güvenliğini tehdit edecek olan bütün yapıların pasifize edilmesi için çok ciddi bir irade olduğunu düşünüyorum. Kısacası bu 15 Temmuz’dan sonra devletin yeni yürüme yolu...”

(Haber: okuyalimevladim.blogspot.com)

Hiç yorum yok: