Gazeteci Nevzat Çiçek, “Benim aldığım duyuma göre devletin
istihbarat birimleri, bu noktada çok ciddi çalışıyorlar. ‘Söz konusu tarikat
yerli ve millî mi?’ diye bakıyorlar. (…) Ben, bu operasyonların devam edeceğini
düşünüyorum.” dedi.
Geçen Mart ayında kendisiyle yapılan bir röportajda, “Bazı
dinî yapılanmalara dönük operasyonlar beklediğini” dile getirmiş olan gazeteci
Nevzat Çiçek, Adnan Oktar grubuna yapılan operasyon üzerine, Habertürk gazetesinden Kübra Par’ın sorularını cevapladı.
15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra, “millî güvenliği tehdit
edecek her türlü oluşumun pasifize edileceği”ne dair rivayetlerin kulislerde
konuşulduğunu belirten Çiçek, “Dolayısıyla, 15 Temmuz sonrasında bu yeni
konseptin gerçekleşmeye başladığını çeşitli evrelerde görmeye başladık” dedi.
Adnan Oktar,
Nuhîliğin Türkiye temsilcisidir
Adnan Oktar grubuna yapılan operasyon sebebiyle bu yapıyı
değerlendiren Çiçek, Adnan Oktar’ın “Nuhilik” akımının Türkiye’deki temsilcisi olduğunu;
Nuhiliğin de ‘özellikle 1951 yılından itibaren İsrail’in bir devlet politikası
olarak benimsediği bir durum’ olduğunu ileri sürdü. Çiçek, “Bu, aynı zamanda
ABD’nin 1990 yılında kongre kararıyla desteklediği bir şey” dedi. Çiçek “Nuhilik”in
ne olduğuna dair soru üzerine de şu açıklamada bulundu:
“Nuhilik, dünyadaki ahlaki ilkelerin Nuh Aleyhisselâm’daki
kanunlar çerçevesinde toparlanması neticesinde oluşan bir akım. Bu akımın en
büyük özelliklerinden bir tanesi, otorite olarak Yahudi din adamlarının
tanınmasıdır. Meselâ siz, akıl ile Nuhiliğe vardınız ama Yahudi din âlemini otorite
olarak tanımıyorsunuz; o durumda sizi kabul etmiyorlar, hatta putperest olarak
tanımlıyorlar. Dolayısıyla, Adnan Oktar’ın en büyük özelliği, Nuhiliğin Türkiye’deki
temsilcisi olmasıdır.”
Adnan Oktar’ın
görüşleri, ‘Dinler arası diyalog’ görüşünün başka bir versiyonu
FETÖ inancında da Nuhîlik’te de iradenin bir lidere teslim
edilmesinin esas olduğunu belirten Çiçek, bunun örneklerinin Irak’ta, Pakistan’da
ve kısmî olarak Yemen’de de görüldüğünü kaydetti.
Çiçek, bir soru üzerine, Adnan Oktar’ın 5 sebeple millî
güvenlik tehdidi haline geldiğini belirterek, bu sebepleri şöyle sıraladı:
“Birincisi, Adnan Oktar, kendi televizyonunda 33. derece
Masonluğu törenle aldı. İkincisi, Yahudi din adamlarıyla içli dışlı ilişkileri
oldu ve burada çeşitli kongreler düzenlendi. Üçüncüsü, para trafiği meselesine
hep kuşkulu bir şekilde bakıldı. Dördüncüsü, İslâm’ı yorumlayış biçimi
tamamıyla bu toprakların İslâm anlayış biçimine çok aykırıydı. Beşincisi de bu
tür yapılar, aynı zamanda farklı yapıların entegre olabileceği yapılardır.”
Adnan Oktar’ın dile getirdiği görüşlerin, Fethullah Gülen’in
savunduğu ‘dinler arası diyalog’un farklı bir versiyonu olduğunu ileri süren
Çiçek, “Burada da Nuhîlik akımı karşımıza çıkıyor. Yani bir taraftan diğer
dinlerle birlikte bir entegrasyon süreci, dinler arası diyalogla birlikte içi
boşaltılmış bir İslâm var.” dedi.
Geçmişte Adnan Oktar
aleyhine bir yazı yazılamazdı
Geçmişte bir gazetecinin Adnan Oktar grubuyla ilgili
herhangi bir şey yazdığında Türkiye’nin 30-40 vilâyetinde birden dava açıldığını
ve bir gazetecinin bu davalarla baş etme imkânı olmadığını belirten Çiçek,
Oktar’ı bu gücü maddî kaynaklarla elde ettiğini söyledi. Çiçek, “100
milyonlarca Dolardan bahsedilen bir yapı var. MASAK, bunların hepsini çıkarır;
ama operasyonla birlikte, özellikle şirketlere kayyım atanması, ekonomik
boyutunun çok büyük olduğunu gösteriyor” diye konuştu.
Büyük bir kaset
arşivi var
Çiçek, “Bu kadar tehlikeli bir adamsa neden bugüne kadar
dokunulmazdı?” sorusu üzerine de, “Birincisi, örgütlü gücü vardı. İkinci olarak
da bir kaset arşivi olduğu iddiası var. Ne kadar doğrudur bilmiyorum ama bu
iddia çok konuşuluyor” dedi.
Fatih Erbakan “Adnan
Oktar’a haksızlık ediliyor” demişti
Kübra Par, 2013 yılında Fatih Erbakan’la yaptığı bir
röportajda Adnan Oktar’ı sorduğunda, onun şu cevabı verdiğini kaydetti:
“Biz arkadaşız. Siyonizm, Masonluk ve evrim ile ilgili
yazdığı kitapları rahmetli babam da beğenirdi. Özel hayat kişiye özeldir.
Aslında medyada yansıtıldığı gibi biri değil, yoksa bu çalışmaları ortaya
koyması mümkün olamaz. Haksızlık ediliyor.”
Kübra Par, bu cevaptan hareketle, “Fatih Erbakan’ın bile
bunu söylediği bir camiada Adnan Oktar gerçeğinin çok geç fark edildiğini
söyleyebilir miyiz?” diye sordu. Çiçek, bu soruya, “Aslında geç fark edilmedi. İslâmi
camia Adnan Oktar’ı görmek isteseydi başından beri görürdü. Fakat başından
itibaren bu konuda çok temkinli davrandı ve yer yer uzak durmayı seçti.” diye
cevap verdi.
Adnan Oktar’ın biraz meşru görülmesinin temel sebeplerinin
Darwinist politikaya karşı çıkışı ve güya İsrail ve Siyonizm ile ilgili yazıp
çizdikleri olduğunu ifade eden Çiçek, “Ama biz, aynı Adnan Oktar’a İsrail
tarafından hahamlarla birlikte 33. derece Masonluk verildiğini canlı yayında
gördük.” dedi.
Diyanet İşleri
Başkanlığı’nın bulunduğu mevki
Diyanet İşleri Başkanlığının, tarikatlar ve cemaatler meselesinde
toplumun gerisinden geldiğini ifade eden Çiçek, “Neden? Çünkü siyasi baskı ile
bir şeyler söylemek durumunda kaldı ama daha çok onlara bulaşmamayı, onları
görmemeyi, kendi alanı dışında o alanlarla birlikte yürümemeyi tercih etti ve
araya bir mesafe koydu.” diye konuştu.
Bu yeni dönem içerisinde Diyanet’in İslâm’ın sahih
üretilmesi konusunda bir adım atması gerektiğini dile getiren Çiçek, “Biz
farkında değiliz ama o adım KHK ile atıldı” dedi ve şu değerlendirmede bulundu:
“Toplumun gözünden kaçmıştır. Diyanet’e Kur’ân meallerini
inceleme, toplama ve eğer kendi görüşlerini din gibi sunan varsa, bunları
toplatma yetkisi verildi. Üç şey yeniden kurgulanır ve düzenlenirse bu
bahsettiğimiz aksaklıkların büyük bir kısmı giderilebilir. Birincisi Kur’ân
kursu meselesi. Geçmiş dönemden itibaren Süleymancılarla Diyanet’in
çatışmasının ana etkenlerinden bir tanesi buydu. İkincisi, kişilerin öne
çıkarıldığı ve kendi görüşlerinin “din” diye topluma mal edildiği alanlarda
denetleme görevinin Diyanet tarafından yapılıp yapılamayacağı meselesi. Burada
da tartışılan şey, ‘Acaba Diyanet yeni bir millî din mi oluşturmak istiyor?’
sorusudur. 15 Temmuz ile birlikte Maturidiliğin ön plana çıkması aslında çok
istenen bir şeydir. (Maturidilik), akılcılığı öne çıkaran, tasavvufu
reddetmeyen, ama tasavvufun “aklı kiraya veren” kısmı değil; gerçek
tasavvuftur. Maturidilik akılcılığı öne çıkaran bir anlayıştır. Türklerin
geleneksel din anlayışlarından bir tanesidir. Öteden beri bunun öne çıkarılması
gerektiğini söyleyen çokça yapı var. Geldiğimiz yer itibariyle bu tarikat ve
cemaatlerin denetlenme meselesi tartışma haline geldi. Tekke ve Zaviyeler
Kanunu’nun yeniden inşa edilmesi ve bunun yerine ona benzer bir kanunla bu
denetleme görevinin ve şeffaflığın sağlanmasıdır.”
İstihbarat birimleri
tarikatlar üzerinde çalışıyorlar
Çiçek, “Önümüzdeki süreçte Diyanet’in, bütün bu tarikatlara
ve cemaatlere yönelik bir çalışması olacak mı?” sorusu üzerine de şöyle
konuştu:
“Şu an çalışıyorlar diye biliyorum. Özellikle sahih bilgi
kaynağı noktasında Diyanet, öteden beri bir çalışma içerisinde ve bunu daha
görünür hale getirecek. Sadece Diyanet meselesi değil; benim aldığım duyuma
göre, devletin istihbarat birimleri bu noktada çok ciddi çalışıyorlar. ‘Söz konusu
tarikat yerli ve milli mi?’ diye bakıyorlar. (…) Ben, bu operasyonların devam
edeceğini düşünüyorum çünkü bunlar toplumu etkileyen, toplumda gerginlik
çıkarabilen, din adına hareket edip, farklı şeyleri öne çıkarabilen yapılar. Bu
ülke, Çorum’u, Sivas’ı, FETÖ’yü gördü. Sistem bunlara “Dur” iradesini daha hızlı
gösterecektir. (…)Devlet paradigması şu an siyaset, asker, bürokrasi,
istihbarat, emniyet, diyanet hepsini kapsadığı yeni bir paradigma. Bu yeni
paradigma içinde ben bunun ortak bir akıl olduğunu düşünüyorum. Ve bu ortak
akıl neticesinde devletin milli güvenliğini tehdit edecek olan bütün yapıların
pasifize edilmesi için çok ciddi bir irade olduğunu düşünüyorum. Kısacası bu 15
Temmuz’dan sonra devletin yeni yürüme yolu...”
(Haber: okuyalimevladim.blogspot.com)
(Haber: okuyalimevladim.blogspot.com)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder