Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın TBMM Başkanı Binali
Yıldırım’ı ziyareti sırasında Yıldırım’ın, koltuğunu Erdoğan’a bırakmasına
tepki gösteren milletvekillerine, CHP Konya Milletvekili Abdüllatif Şener de
katıldı. Bu fotoğrafın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Meclis’in patronu da benim”
mesajı olduğunu ileri süren Şener, 16 Nisan referandumu öncesi halka yasama ile
yürütmenin birbirinden ayrılacağının söylendiğini ancak öyle olmadığını ifade
etti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın TBMM Başkanı Binali
Yıldırım’ı ziyareti sırasında Yıldırım’ın, koltuğunu Erdoğan’a bırakması,
muhalefet tarafından tepkiyle karşılandı.
İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Aydın Adnan Sezgin ve İYİ
Parti Erzurum Milletvekili Naci Cinisli, tepkilerini twitter sayfalarında dile
getirdiler.
Nezaket kurallarıyla
izah edilemez
Aydın Adnan Sezgin, “Yasamanın başının, yürütmenin başına
koltuğunu bu şekilde teslim etmesi vahimdir ve nezaket kurallarıyla izah
edilemez” diye yazdı.
Meclis Başkanı, Meclis'in itibarını gözetmelidir
Naci Cinisli de tepkisini twitter mesajında şöyle dile
getirdi:
“Bu fotoğraf gerçek midir? Eğer gerçekse kabul edilir
değildir. Bu mekân, TBMM Başkanlık makamıdır. En üst düzey iki devlet adamı,
hatıra fotoğrafı çektirir gibi, bu seviyede fotoğraf veremezler. Sayın TBMM
Başkanı, Meclis’in sorumluluk ve itibarını her şartta gözetmelidir.”
Meclis Başkanlığı makamının Cumhurbaşkanına bırakılmasına tepki
gösteren milletvekillerine, CHP Konya Milletvekili Abdüllatif Şener de katıldı.
Halk TV’de yayınlanan “Güne Başlarken” programında konuyu
değerlendiren Şener, Meclis’in yasama organı olarak yasama yetkisinin tam ve
mutlak olması gerektiğinin altını çizdi. Şener, şunları söyledi:
Bu, ülkenin geleceği
açısından çok önemli riskler taşıyan bir yapıdır
“Bu fotoğrafın anlamı, şudur: Sayın Erdoğan diyor ki, ‘Meclis’in
patronu da benim’ diyor. Halbuki hani referanduma giderken Meclis’le hükümet birbirinden
ayrılacaktı? (Ayrılacağı söyleniyordu.) Meclis’in üzerinde hükümetin, iktidarın
veya tek kişilik hükümetin gücü, yetkisi kalmayacaktı? Bu fotoğraf, onu
göstermiyor. ‘Patron, burada da benim’ diyor. Yani Türkiye’de güçler ayrılığı,
erkler ayrılığı kalmamıştır. ‘Meclis benim, hükümet benim, yargı benim, medya
benim, sivil toplum benim, ülkenin tüm bütçesi benim, ülkedeki tüm ekonomik
kaynaklar benim’ diye haykıran bir yapı var Türkiye’de. Yani bu gerçekten
ülkenin geleceği açısından çok önemli riskler taşıyan, problemler oluşturmaya
hazır bir yapıdır.
Bir kere bu yapı, çağdaş, modern, demokratik bir devlet
yapısı değildir. Bu yapı, doğrudan doğruya bir kişinin, ülkenin bütün
kaynaklarına el koyduğu, bütün kamusal güçleri kullandığı bir yapıdır. Yani
düşünebiliyor musunuz, yıllardır , Türkiye’de 100 yıla yakın demokratik
kurumlar geliştirilmeye çalışılıyor. Bu kurumların kendi yetkileri tanımlanmaya
çalışılıyorve karşılıklı denge ve denetim mekanizmaları yerleştirilmek için
çaba harcanıyor ve çok önemli mesafeler almış bir Türkiye’den söz ediyoruz. Demokratik
niteliğini, Dünya’nın belli ülkeleri seviyesine getirmiş bir Türkiye’den
bahsediyoruz; ama 16 Nisan referandumundaki değişiklikten itibaren artık bu
niteliğini kaybeden bir Türkiye var. Bu, şu demektir: Devlet, artık vatandaşlar
açısından ve bu ülkede yaşayan insanlar açısından bir güven şemsiyesi olma
niteliğini kaybediyor.”
Devlet, artık bir
güven şemsiyesi olma niteliğini kaybediyor
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder