İngiliz ajan Le Mesurier’in İstanbul’da ölümünün perde arkasında neler var? “Beyaz Miğferler” aslında bir istihbarat kuruluşu muydu? Rothschild ailesi, Türkiye’nin Irak’la tarihî bağları sayesinde elde ettiği petrol imtiyazlarını, Türkiye’nin elinden nasıl aldı? “El Cezire Türkçe” projesi neden yarım kaldı? Bunun AK Parti’nin bölünmesi ile ne ilgisi vardı? Batı, yakın gelecekte Kerkük’te Abyei modelini mi uygulayacak?
TV5’de yayınlanan “Gizli Dosya” programında, eski İngiliz
askeri istihbaratçısı James Gustaf Edward Le Mesurier’in İstanbul’da ölmüş
halde bulunması ve öldürülmüş olabileceğine dair iddialar ele alındı. Programda
ayrıca, küresel sistemin kendini yenilemesi için faaliyette bulunan ve Türkiye’de
siyasetçilerle de ilişki içinde olan bazı Arap sermayedarların faaliyetleri
masaya yatırıldı.
İngiliz ajan Le
Mesurier’in İstanbul’da ölümü
Bursa, James Gustaf Edward Le Mesurier’in eski İngiliz
askerî istihbaratçı olduğunun söylendiğini, Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya
Zaharova’nın ise onun askerî istihbarattan ziyade İngiltere’nin dış istihbarat
teşkilatı MI6’e çalıştığını, Orta Doğu ve Balkanlarda birtakım görevler
üstlendiğini söylediğini kaydetti.
İngiltere’nin bu bölgede tarih boyunca pek çok operasyon
yaptığını, bunların da büyük çoğunluğunun istihbaratçılar vasıtasıyla
gerçekleştirildiğini belirten Bursa, İngiliz ajan Lawrence’in geçmişte bölgenin
tanzim edilmesinde oynadığı rolü hatırlattı.
Bursa, “Yine aynı şekilde Irak’ın sınırları, Mısır’da bir
konferansta yine İngiliz bir, aslında arkeolog olan fakat gerçekte istihbaratçı
olan bir istihbaratçı bayan tarafından çizilmiştir. Bu açıdan baktığımız zaman
aslında (bu bölgede) bir istihbarat borsası söz konusu” dedi.
Le Mesurier ve “Beyaz
Miğferler”
Türkiye’de de bir İngiliz İstihbaratçının olmasının gayet
doğal olduğunu belirten Bursa, Le Mesurier’i önemli kılanın, “Beyaz Miğferler”
ile olan irtibatı olduğunu söyledi.
Ramazan Bursa, bir ‘sivil savunma kuruluşu’ görünümündeki Beyaz
Miğferler’in 2013 yılında kurulduğunu, İngiliz ajan Le Mesurier’in de 2014’te
kurduğu vakfın en önemli faaliyetinin de Beyaz Miğferler’e destek vermek
olduğuna işaret etti. Bursa, Türkiye’deki Afet ve Acil Durum Başkanlığı AFAD’ın
da Beyaz Miğferler’e eğitim verdiğini söyledi.
Ramazan Bursa, Beyaz Miğferler hakkında şu bilgileri verdi:
El Cezire
televizyonunun Suriye’de savaşa hazırlık faaliyetleri
“Suriye krizinin başlarında bazı bölgelerde oradaki savaşın
şartlarına göre sivil savunma hizmeti vermek için birtakım oluşumlar meydana
geldi. Bunlar, daha sonra bir araya geldiler ve o bir araya gelmeden bu Beyaz
Miğferler ortaya çıktı. Aslında Suriye’nin değişik noktalarında bölük bölük
ortaya çıkan bu sivil savunma ekiplerinin de bir proje olduğu çok açık ve net
ortada; çünkü onlar çok rahat bir şekilde bir araya geldiler ve çok problemsiz
ve hızlı bir şekilde bir entegrasyon ve adaptasyon söz konusu.
Şöyle ki, aslında Suriye krizi, şunu ifade edeyim ki çok
açık ve net bir şekilde, aslında kriz çıkmadan evvel çok belliydi. Yani
bilenler biliyordu. Niçin bunu söylüyorum? İsim de vererek söyleyeceğim
aslında. 2010 Aralık öncesinden bahsediyorum. Bakınız, Al Jazeera (El Cezire),
Orta Doğu’nun en güçlü Arapça televizyonu. El Cezire, daha kriz başlamadan
evvel, bölgeden görüntü aktarılması için Suriye’nin değişik yerlerine, uydudan
görüntü transfer edecek teknik cihazlar dağıttı, bazı gruplara, aşiretlere ve
Suriye krizi patlak verdiği zaman, ne zaman ki gazetecilerin çatışma bölgelerine
girmeleri imkânsız hale geldi, bölgeden ilk etapta bu görüntüler bu şekilde
çıktı. Hatırlarsanız o zaman bu akıllı telefonlar, bugünkü gücünde de değildi.
Daha zayıftılar. İnternet ağı vesaire vesaire… Dolayısıyla aslında Suriye krizi
biliniyor idi.
“Beyaz Miğferler”in
kimyasal silah kurgusu
Bölgeden görüntüler aktarılması için bir teknik çalışma
yapılmıştı. Daha sonra hızlı bir şekilde krizin durumuna göre sivil savunma
grupları oluşturuldu; daha sonra bunlar, Beyaz Miğferler’i oluşturdu. Beyaz
Miğferler ise hızlı bir şekilde yardım almaya başladılar. Meselâ Amerika
Birleşik Devletleri (ABD), ki Trump geçen sene de açıklama yaptı, 200 küsur
milyon Dolar yıllık destek veriyor. Yine aynı şekilde Birleşmiş Milletler (BM)
destek veriyor. Yine aynı şekilde bu İngiliz istihbaratçının kurmuş olduğu bir
vakıf var; ama bu, Beyaz Miğferler’in oluşumundan sonra kuruyor vakfı. Bu vakıf
da ABD’den, Kanada’dan, Avrupa’nın değişik ülkelerinden, BM’den destek alıyor
kendisi; bu da ayrıca bu destekleri Beyaz Miğferler’e aktarıyor büyük oranda.
Başka şeyleri de var; Mogadişu’da, ne kadar sıkıntılı bölge varsa orada
birtakım faaliyetler yürütüyor. Fakat ‘Bu vakıf Beyaz Miğferler’i kurdu’ demek
çok doğru değil; çünkü bu vakıf, Beyaz Miğferler’den sonra kuruldu. Fakat 1 yıl
sonra kuruldu ve hızlı bir entegrasyon söz konusu. Vakfın şu anda en büyük
görevlerinden birisi, Beyaz Miğferler’in yaptığı faaliyetlere destek olmak.
Beyaz Miğferler ise, çok enteresan, evet sivil savunma
örgütü iddiaları var; evet birtakım enkaz altından insanları kurtarma, birtakım
insanî yardım desteği yapma kriz bölgelerinde, bunları görüyoruz; fakat diğer
taraftan da… Zaten bu örgütler böyledir. Ben, Beyaz Miğferler’le alâkalı,
zannedersem 1,5 yıl evvel bir röportaj vermiştim bir ajansa, o ajans, bu ajanın
ölümü sonrası tekrar aradı, ‘Bak 1,5 yıl evvel sizinle bunu kouşmuştuk’ (diye.)
Delil olarak
gösterilen videoyu Beyaz Miğferler kurgulamıştı
O dönem şöyle bir şeydi: Bugün devletin haber ajanslarına
bakınız, benim yakından takip ettiğim bir olay olduğu için, o gün Suriye’de
kimyasal silah kullanıldığı iddiası, bu Beyaz Miğferler’in ortaya atmış olduğu
ve yayınlamış olduğu videolar üzerinden yayıldı. Yani Duma meselâ. “Doğu Guta’daki
Duma’ya kimyasal silah kullanıldı.” İspatı ne? Beyaz Miğferler’in yayınlamış
olduğu bir video. Videoda ne görülüyor? İnsanlar koşarak geliyor, hatta biraz
da çocukları da kullanmışlar burada, hastaneye giriyorlar, kimyasal kullanılmış
ve çocukların üzerine sular atılıyor hortumla, vesaire ve bu, kimyasal silah
kullanıldığına delil olarak gösteriliyor ve akabinde çok enteresan olaylar
gelişiyor. Akabinde çıkan görüntülerde, kimyasal silah kullaılmış (!) fakat
kimyasal silahla öldüğü iddia edilen kişilerin cesedine insanlar, meselâ onları
taşırken çıplak elle temas ediyorlar. Bu, önemli bir şey... Birincisi bu. İkicisi,
direktmen akabinde ABD, İngiltere ve Fransa üçlüsü, BM “Olayı araştırmak için
ekip göndereceğim” demesine rağmen, ki Şam bunu kabul etmesine rağmen,
alelacele bir saldırı var ve en son sadece bölgeye gidilememiş, oradaki
hastalardan veya o kimyasal saldırıya maruz kaldığı iddia edilen kişiler
üzerinde birtakım testler yapılmış ve sağlıklı bir rapor ortaya çıkamamış.
Fakat o bölgeye (kimyasal silah kullanıldığı gerekçesiyle) ciddi bir operasyon
yapılmış ve saha yeniden dizayn edilmeye çalışılmış.
Videonun bir kurgu
olduğu sonradan ortaya çıktı
Sonradan o videonun, “kimyasal silahın ispatı” olarak
gösterilen, Beyaz Miğferler’in yayınlamış olduğu o videonun kurmaca olduğu
ortaya çıktı ve o görüntüdeki Dumalı çocuk Hasan’la röportaj yapıldı.
Röportajda kendilerine çikolata ve o bölge kuşatılmış bir bölge olduğu için
gıda da girmiyor idi, yemek verileceği söylendi hastanede ve kendileri
hastaneye gider gitmez üzerlerine suyun atıldığı veyahut da fışkırtıldığı
hortumdan, alelacele sedyeye yatırıldığı gibi bir durumla karşılaştığını
aktarıyor. Bunu bir çocuk aktarıyor. Daha sonra o konuda, çünkü o çocuğu
söylememin sebebi, videoyu aslında o çocuk üzerine kurgulamışlardı ve o çocuğun
görüntüsü o dönem infial oluşturmuştu. Daha sonra farklı açıklamalar da geldi o
işe tanık olanlardan, Duma’da.”
Duma’da kimyasal silah kullanılmadığı halde, Beyaz Miğferler’in
kurguladığı video gerekçe gösterilerek Suriye’ye müdahale edildiğini belirten
Bursa, Beyaz Miğferlerin benzer video operasyonlarını başka yerlerde de
yaptığını kaydetti.
“Beyaz Miğferler”in
İsrail üzerinden Avrupa’ya tahliyesi
Ramazan Bursa, geçen yıl, “Esad, Beyaz Miğferler’i toplu
olarak katledecek” şeklinde bir propaganda ortaya atıldığını, bu bahane ile de
örgütün Golan üzerinden İsrail’e, İsrail üzerinden de Avrupa’ya tahliye
edildiğini söyledi.
Bursa, o dönemde Türkiye medyasının da bu örgüte bir “sivil
savunma örgütü” olarak baktığını ve örgüt tarafından yayınlanan videoya
dayanılarak Suriye aleyhine haberler yayınladığını; ancak İngiliz ajan James
Gustaf Edward Le Mesurier’in İstanbul’da ölmesiyle beraber, “Beyaz Miğferler’in
kurucusu İngiliz İstihbaratçı öldü” veya “öldürüldü” şeklinde haber yaptığına
dikkati çekti. Bursa, “Resmî medyanın da bu şekilde yayın yapması önemli” dedi.
Mesurier
öldürüldüyse, bunu kim yapmış olabilir?
Beşşar Esad’ın, “CIA’nin infaz kararını MİT uygulamış
olabilir” şeklinde bir iddiada bulunduğunun hatırlatılması üzerine de Bursa,
ajan Mesurier’in Suriye istihbaratı El Muhaberat tarafından da, ülkesiyle
yaşadığı bazı problemlerden dolayı kendi ülkesinin istihbarat servisi MI6 (veya
askerî istihbarat) tarafından da öldürülmüş olabileceğini ifade etti. Mesurier’i
Rusya’nın da öldürmüş olabileceğini dile getiren Bursa, “Bunları sıraladığımız
zaman MİT, en son sıraya yazılabilecek istihbarat örgütü; çünkü zaten adam
Türkiye’de. Yani Türkiye’de, 4 yıldır Türkiye’de yaşıyor veya Büyükada’da evi
var” dedi.
Bursa, ajan Mesurier’in neden İstanbul’da yaşadığına dair
soruyu cevaplarken de, Mesurier’in kurduğu vakfın bir şubesinin İstanbul’da
olduğunu, bu şubenin de Suriye’de kurulamadığı için İstanbul’da kurulduğunu söyledi.
Bursa, bunun da Türkiye devletinin onayı olmadan yapılmasının mümkün olmadığını
kaydetti.
“Beyaz Miğferler”
şimdi Irak’ta görüldüler
Bursa, Beyaz Miğferler’in sadece Suriye’ye yönelik olarak
kurulmadığını, artık Suriye’de işinin kalmadığını ve farklı ülkelerde farklı çatışma
alanlarında kullanılabileceğini düşündüğünü söyledi. Bursa, nitekim Irak’taki
olaylarda Beyaz Miğferler’in yaralılara müdahale ettiğini gördüğünü, Irak
olaylarını bu açıdan da takip ettiğini kaydetti.
Rothschild ailesi,
bir enerji şirketini Türkiye’nin elinden nasıl sldı?
Beyaz Miğferler’in Suriye’den sonra Irak’ta da görülmeye
başlanması münasebetiyle Kerkük konusunda da öngörülerde bulunan Ramazan Bursa,
Rothschild ailesinin Türkiye üzerinden yaptığı bir hileyi anlattı.
Irak’ın işgalinden 1 yıl sonra 2004 yılında Türkiye’de meşhur
ve zengin bir Türk iş adamı tarafından 500 milyar Lira civarında sermaye ile bir
enerji şirketi kurulduğunu belirten Bursa, sözlerine şöyle devam etti:
“Bu şirket, 2004’ten 2011’e gelen süreçte Irak’ta birtakım
sertifikalar aldı. Özel sertifikalar… Petrol arama, çıkarma ve satma vesaire
gibi çok özel sertifikalar aldı. Bu sertifikaların alınmasında da Türkiye’nin
Irak’la köklü ilişkileri kullanılarak bu sertifikalar alındı. Daha sonra 2011’e
gelindiğinde, meşhur Siyonist aile, İngiliz, Rothschildlerin finans danışmanı
geldi, %50 küsurunu 4 küsur milyar Dolara satın aldı ve kendi Rothschild
şirketler grubuna kattı bunu. BP’nin de CEO’su o zaman istifa etti, bu grubun
başına geçti.
Şimdi bu, çok enteresan. Baktığımız zaman, Türkiye’nin
birikimiyle, Türkiye’nin ilişkileriyle, bu ilişki de 1 yıllık bir ilişki değil,
700 yıllık bir ilişki, bin yıllık bir ilişki birikimi var; bu birikimle bir
şirket özel sertifikalara sahip oluyor, sonra ünlü Siyonist aile Rothschild
geliyor, Türkiye’nin tüm birikimini bir ortaklıkla elinden alıyor. Şimdi
zannedersem tamamını almış olabilir, şirketin. Orada Rothschild ailesinin,
İngiltere’nin, bilhassa Kerkük petrolüyle nasıl ilgilendiğini gördüm.”
Dış güçler, Kerkük
için de Abyei modeli düşünüyorlar
Kerkük’teki petrol bölgelerine gidip incelemelerde
bulunduğunu belirten Bursa, ABD’nin Kerkük’ü “başıboş” bırakmayacağını ve bir
şekilde Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’ne bağlanacağını düşündüğünü söyledi. Bursa,
Sudan’daki Abyei bölgesine uzanan stratejinin, modelin, Kerkük için de
uygulanabileceği kanaatinde olduğunu kaydetti. Bursa, bu düşüncesini, Orta Doğu’da
etkili bir yayın organı olan Tesnim Haber Ajansı’nda da bir makale olarak 2017
yılında yayınladığını belirtti.
Ramazan Bursa, şunları söyledi:
“Çok enteresandır Sudan’ın bölünmesi. Sudan bölündüğü zaman,
Sudan’ın en zengin petrol yatakları, Abyei bölgesinde ve burası öyle bir ayarlanıyor
ki uluslararası güçler tarafından, ne Sudan’a bırakılıyor, ne Güney Sudan’a
bırakılıyor. Burada BM nezaretinde özerk bir bölge kuruluyor ve büyük
şirketler, buranın petrolünü çıkartıyorlar. Buradan hem Sudan’a bağlı yakın
şehre hem Güney Sudan’a bağlı sınır şehre paylar veriliyor, merkezî hükümete
paylar veriliyor. Burada da çok enteresan ki Kerkük’teki gibi 2 tane etnik
kimlik, “Biz buranın asıl sahipleriyiz” iddiasında bulunuyor, Kerkük’teki
Kürtler ve Türkmenlerin iddiası gibi.”
Ramazan Bursa, Sudan’ın en zengin petrol bölgesi olan Abyei’nin
halen dev uluslararası enerji şirketleri tarafından sömürülmekte olduğunu
söyledi.
Bursa, “Buradan, Abyei bölgesinin Kerkük için bir model
olarak düşünüldüğü kanaatindeyim ben. Bölgedeki çalışmalarımdan edindiğim kanaat
bu. Dolayısıyla yakın dönemde Kerkük’ün, referandumla veya başka bir şekilde
yeniden gündeme geleceği ve dolayısıyla burada, Kerkük’te yeni bir model; ne
Bağdat Hükümetine ne Irak Kürdistan bölgesine bağlanmadan, Abyei modeline
benzer bir modelin, tekrar dış güçler tarafından gündeme taşınacağını
düşünüyorum” diye konuştu.
Bursa, işgal döneminde Amerika'nın eski Irak istihbarat ekibinin
Başkanının da (Wayne White’ın) bu Abyei modelini ima eden açıklamaları olduğunu
söyledi.
İDEOLOJİLER VE İSLÂMÎ
HAREKETLER ZAYIFLATILACAK
Gelecek döneme dair öngörülerini de dile getiren Bursa, yeni
dönemde ideolojilerin ve buna paralel olarak bölgedeki İslâmî hareketlerin zayıflayıp
bölüneceğini, “ben merkezli” bireyselci bir yaşam tarzının yaygınlaşacağını,
değerler manzumesinin dağılacağını söyledi.
Kaşıkçı, Khalfan,
Dahlan ve Türkiye…
Bursa, “Aslında buna da uygun birtakım adımlar atılıyor.
Suudî Arabistan’da Muhammed Bin Selman’ın iktidara gelmesi, bununla alâkalıdır.
Mısır’daki darbe bununla alâkalıdır” dedi.
Bu sistemi inşa etmek için çalışan sayısız düşünce kuruluşu
ve medya organı olduğunu da belirten Bursa, Türkiye’de feci bir şekilde
katledilen Cemal Kaşıkçı’nın, bu açıdan incelenmesi gereken bir profil olduğunu
söyledi.
Bursa, şunları söyledi:
“Yine aynı şekilde bu bölgede Dubail Polis Şefi Dahi Khalfan,
bu çerçevede incelenmesi gereken bir profildi. Yine aynı şekilde Filistin
asıllı, bir zamanlar El Fetih’in Gazze sorumlusu olan, sonra Sırbistan
vatandaşlığı alan, ki Sırbistan’a soru işareti koyalım “Turuncu Devrimler”
üzerinden, şimdi de Birleşik Arap Emirlikleri Devlet Başkanına danışmanlık
yapan, Mısır’da “El Gad” diye bir televizyonu olan, Türkiye’de 15 Temmuz darbe
girişiminden sonra alelacele Pensilvanya’ya gidip Fethullah Gülen’le röportaj
yapan bir televizyonun sahibi olan Muhammet Dahlan, bu açıdan dikkat çekici bir
profildir.
Erdoğan’ı Araplara “Selâhaddin
Eyyubi” olarak tanıtan Vaddah
Aynı şekilde El Cezire’nin eski… El Cezire televizyonunun
değil, El Cezire televizyonunun da içinde bulunduğu El Cezire Net Work’ün
başındaki Vaddah Hanfer, dikkat çekici bir profildir. Vaddah Hanfer’in Türkiye’de
de bir Think Tank kuruluşu var. Aslında Vaddah Hanfer’in o Think Tank kuruluşunun
çalışmalarına v özel derslerine baktığımız zaman, aslında ideolojilerden uzak
bir düşünce hakim kılmak ve öyle bir nesil inşa etmek için bir çabasının
olduğunu, bir çalışmasının olduğunu görüyoruz. Vaddah Hanfer, Arap caddelerinde
yeni neslin beğendiği kişiler arasında yer alan birisi. İşte o WikiLeaks
sürecinden baktığımız zaman Vaddah Hanfer’e, enteresan, dikkat çekici bir
profil olarak karşımıza çıkıyor. Yani El Cezire’nin başındayken, NetWork’ün
başındayken yaptıkları, ilâveten WikiLeaks belgeleri ortaya çıkıyor, istifa
etmek zorunda kalıyor. O zaman Türkiye’de kalkıp birileri diyor ki, hatta önemli
bir gazetede yazı yazıyordu o zaman, ismini vermeyelim, bir tartışma açmayalım,
“Vaddah Hanfer’i savunmamız lâzım. Neden? Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, o
zaman başbakandı, Arap sokaklarında Selâhaddin Eyyubî olarak tanıtan ve öyle
kabul edilmesini sağlayan en önemli kişilerden bir tanesidir Vaddah Hanfer.
Ondan dolayı savunmamız lâzım; ama diğer taraftan ABD ile ilişkileri ve yaptıkları
çok önemli değil” (demişti). Ve ilâveten, buna devamla Fransız filozof olarak
adlandırılan, ismini hatırlayamadım, meselâ onun da Fransa’da kurmuş olduğu bir
Think Tank kuruluşu var, ona danışmanlık yapıyor mesela Vaddah…”
“El Cezire Türkçe”
projesi neden yarım kaldı?
Vaddah Hanfer’in, 2011 yılında “El Cezire Türkçe” projesini
başlattığı ancak bunun gerçekleşmediğinin hatırlatılarak görüşünün sorulması
üzerine de Bursa, şu değerlendirmede bulundu:
“Çok net bir şey söylemek mümkün değil; fakat şunu
söyleyebilirim: Vaddah, bence Türkiye’de… Daha sonra ortaya çıkan bir bölünme
var. Meselâ AK Parti üzerinden şu anda bir bölünme yaşanıyor Türkiye’de. Bence
bu bölünme, o gün biz görmesek de o gün de var idi ve Vaddah’ın yakın olduğu
ekip, bugün AK Parti’nin dışında kalan ekip. Bence “El Cezire Türkçe” projesinin
hayata geçememesinin temel nedenlerinden birisinin bu olduğunu düşünüyorum.
Hatta çok önemli bir siyasetçinin istifa etmeden evvel en son aradığı kişinin
Vaddah olduğunu biliyoruz. İsmini söylemeyelim yine.
Küresel sistemin
kendisini yenilemesi için çalışıyor
Vaddah, aslında tüm bu ilişkiler ağına baktığımız zaman,
Türkiye’de de çok etkin. Türkiye’de bir taraftan, Türkiye’de üniversite okuyan
Araplarla çok ilgili, Arap gençlerle çok ilgili ve o Arap gençler üzerinden bir
çalışma yürütüyor. Diğer taraftan Türkiye’de siyasîlerle çok enteresan
ilişkileri var ve bu ilişkiler üzerinden birtakım çalışmalar yürütülüyor.
Meselâ bu Vaddah, Türkiye ile ilişkili olduğu için söylüyorum, enteresan bir
profil ve karşımıza ne olarak çıkıyor? Aslında bu sizin açmış olduğunuz küresel
sistemin kendisini yenilemesi, güncellemesi de, bölgede aslında o paralelde
birtakım faaliyetler yürüttüğünü söyleyebiliriz.”
Devrilen 3 lider de “Bu
bir El Cezire devrimidir” demişlerdi
Program Sunucusu Hamza Yardımcıoğlu da, izleyiciye El Cezire
sorusunu sormasının sebebini açıklarken, Tunus’ta Devlet Başkanı Zeynel Abidin
bin Ali, Libya’da Muammer Kaddafi ve Mısır’da Hüsnü Mübarek’in, devrilmeden
önce “Bu bir El Cezire devrimidir” dediklerini hatırlattı.
Irak, kuzey Afrika ve
Afganistan’daki çatışmalarda Vaddah parmağı
Ramazan Bursa da, Irak’ta, Kuzey Afrika’da ve Afganistan’da
etnik ve mezhep ayrılıklarının derinleşmesinde Vaddah Hanfer’in katkısının
büyük olduğunun bilindiğini söyledi. Bursa, Vaddah’ın Türkiye ile ilişkisinin,
isimlerini saydığı diğer kişilerden daha fazla olduğunu, bu sebeple üzerinde bu
kadar durduğunu kaydetti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder