17 Kasım 2019 Pazar

Ramazan Bursa, Türkiye’deki istihbarat savaşlarını TV5’e anlattı


İngiliz ajan Le Mesurier’in İstanbul’da ölümünün perde arkasında neler var? “Beyaz Miğferler” aslında bir istihbarat kuruluşu muydu? Rothschild ailesi, Türkiye’nin Irak’la tarihî bağları sayesinde elde ettiği petrol imtiyazlarını, Türkiye’nin elinden nasıl aldı? “El Cezire Türkçe” projesi neden yarım kaldı? Bunun AK Parti’nin bölünmesi ile ne ilgisi vardı? Batı, yakın gelecekte Kerkük’te Abyei modelini mi uygulayacak?

TV5’de yayınlanan “Gizli Dosya” programında, eski İngiliz askeri istihbaratçısı James Gustaf Edward Le Mesurier’in İstanbul’da ölmüş halde bulunması ve öldürülmüş olabileceğine dair iddialar ele alındı. Programda ayrıca, küresel sistemin kendini yenilemesi için faaliyette bulunan ve Türkiye’de siyasetçilerle de ilişki içinde olan bazı Arap sermayedarların faaliyetleri masaya yatırıldı.

Gazeteci Ramazan Bursa, Hamza Yardımcıoğlu’nun istihbarat savaşlarına dair sorularını cevapladı.

İngiliz ajan Le Mesurier’in İstanbul’da ölümü

Bursa, James Gustaf Edward Le Mesurier’in eski İngiliz askerî istihbaratçı olduğunun söylendiğini, Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova’nın ise onun askerî istihbarattan ziyade İngiltere’nin dış istihbarat teşkilatı MI6’e çalıştığını, Orta Doğu ve Balkanlarda birtakım görevler üstlendiğini söylediğini kaydetti.

İngiltere’nin bu bölgede tarih boyunca pek çok operasyon yaptığını, bunların da büyük çoğunluğunun istihbaratçılar vasıtasıyla gerçekleştirildiğini belirten Bursa, İngiliz ajan Lawrence’in geçmişte bölgenin tanzim edilmesinde oynadığı rolü hatırlattı.

Bursa, “Yine aynı şekilde Irak’ın sınırları, Mısır’da bir konferansta yine İngiliz bir, aslında arkeolog olan fakat gerçekte istihbaratçı olan bir istihbaratçı bayan tarafından çizilmiştir. Bu açıdan baktığımız zaman aslında (bu bölgede) bir istihbarat borsası söz konusu” dedi.

Le Mesurier ve “Beyaz Miğferler”

Türkiye’de de bir İngiliz İstihbaratçının olmasının gayet doğal olduğunu belirten Bursa, Le Mesurier’i önemli kılanın, “Beyaz Miğferler” ile olan irtibatı olduğunu söyledi.

Ramazan Bursa, bir ‘sivil savunma kuruluşu’ görünümündeki Beyaz Miğferler’in 2013 yılında kurulduğunu, İngiliz ajan Le Mesurier’in de 2014’te kurduğu vakfın en önemli faaliyetinin de Beyaz Miğferler’e destek vermek olduğuna işaret etti. Bursa, Türkiye’deki Afet ve Acil Durum Başkanlığı AFAD’ın da Beyaz Miğferler’e eğitim verdiğini söyledi.

Ramazan Bursa, Beyaz Miğferler hakkında şu bilgileri verdi:

El Cezire televizyonunun Suriye’de savaşa hazırlık faaliyetleri

“Suriye krizinin başlarında bazı bölgelerde oradaki savaşın şartlarına göre sivil savunma hizmeti vermek için birtakım oluşumlar meydana geldi. Bunlar, daha sonra bir araya geldiler ve o bir araya gelmeden bu Beyaz Miğferler ortaya çıktı. Aslında Suriye’nin değişik noktalarında bölük bölük ortaya çıkan bu sivil savunma ekiplerinin de bir proje olduğu çok açık ve net ortada; çünkü onlar çok rahat bir şekilde bir araya geldiler ve çok problemsiz ve hızlı bir şekilde bir entegrasyon ve adaptasyon söz konusu.

Şöyle ki, aslında Suriye krizi, şunu ifade edeyim ki çok açık ve net bir şekilde, aslında kriz çıkmadan evvel çok belliydi. Yani bilenler biliyordu. Niçin bunu söylüyorum? İsim de vererek söyleyeceğim aslında. 2010 Aralık öncesinden bahsediyorum. Bakınız, Al Jazeera (El Cezire), Orta Doğu’nun en güçlü Arapça televizyonu. El Cezire, daha kriz başlamadan evvel, bölgeden görüntü aktarılması için Suriye’nin değişik yerlerine, uydudan görüntü transfer edecek teknik cihazlar dağıttı, bazı gruplara, aşiretlere ve Suriye krizi patlak verdiği zaman, ne zaman ki gazetecilerin çatışma bölgelerine girmeleri imkânsız hale geldi, bölgeden ilk etapta bu görüntüler bu şekilde çıktı. Hatırlarsanız o zaman bu akıllı telefonlar, bugünkü gücünde de değildi. Daha zayıftılar. İnternet ağı vesaire vesaire… Dolayısıyla aslında Suriye krizi biliniyor idi.

“Beyaz Miğferler”in kimyasal silah kurgusu

Bölgeden görüntüler aktarılması için bir teknik çalışma yapılmıştı. Daha sonra hızlı bir şekilde krizin durumuna göre sivil savunma grupları oluşturuldu; daha sonra bunlar, Beyaz Miğferler’i oluşturdu. Beyaz Miğferler ise hızlı bir şekilde yardım almaya başladılar. Meselâ Amerika Birleşik Devletleri (ABD), ki Trump geçen sene de açıklama yaptı, 200 küsur milyon Dolar yıllık destek veriyor. Yine aynı şekilde Birleşmiş Milletler (BM) destek veriyor. Yine aynı şekilde bu İngiliz istihbaratçının kurmuş olduğu bir vakıf var; ama bu, Beyaz Miğferler’in oluşumundan sonra kuruyor vakfı. Bu vakıf da ABD’den, Kanada’dan, Avrupa’nın değişik ülkelerinden, BM’den destek alıyor kendisi; bu da ayrıca bu destekleri Beyaz Miğferler’e aktarıyor büyük oranda. Başka şeyleri de var; Mogadişu’da, ne kadar sıkıntılı bölge varsa orada birtakım faaliyetler yürütüyor. Fakat ‘Bu vakıf Beyaz Miğferler’i kurdu’ demek çok doğru değil; çünkü bu vakıf, Beyaz Miğferler’den sonra kuruldu. Fakat 1 yıl sonra kuruldu ve hızlı bir entegrasyon söz konusu. Vakfın şu anda en büyük görevlerinden birisi, Beyaz Miğferler’in yaptığı faaliyetlere destek olmak.

Beyaz Miğferler ise, çok enteresan, evet sivil savunma örgütü iddiaları var; evet birtakım enkaz altından insanları kurtarma, birtakım insanî yardım desteği yapma kriz bölgelerinde, bunları görüyoruz; fakat diğer taraftan da… Zaten bu örgütler böyledir. Ben, Beyaz Miğferler’le alâkalı, zannedersem 1,5 yıl evvel bir röportaj vermiştim bir ajansa, o ajans, bu ajanın ölümü sonrası tekrar aradı, ‘Bak 1,5 yıl evvel sizinle bunu kouşmuştuk’ (diye.)

Delil olarak gösterilen videoyu Beyaz Miğferler kurgulamıştı

O dönem şöyle bir şeydi: Bugün devletin haber ajanslarına bakınız, benim yakından takip ettiğim bir olay olduğu için, o gün Suriye’de kimyasal silah kullanıldığı iddiası, bu Beyaz Miğferler’in ortaya atmış olduğu ve yayınlamış olduğu videolar üzerinden yayıldı. Yani Duma meselâ. “Doğu Guta’daki Duma’ya kimyasal silah kullanıldı.” İspatı ne? Beyaz Miğferler’in yayınlamış olduğu bir video. Videoda ne görülüyor? İnsanlar koşarak geliyor, hatta biraz da çocukları da kullanmışlar burada, hastaneye giriyorlar, kimyasal kullanılmış ve çocukların üzerine sular atılıyor hortumla, vesaire ve bu, kimyasal silah kullanıldığına delil olarak gösteriliyor ve akabinde çok enteresan olaylar gelişiyor. Akabinde çıkan görüntülerde, kimyasal silah kullaılmış (!) fakat kimyasal silahla öldüğü iddia edilen kişilerin cesedine insanlar, meselâ onları taşırken çıplak elle temas ediyorlar. Bu, önemli bir şey... Birincisi bu. İkicisi, direktmen akabinde ABD, İngiltere ve Fransa üçlüsü, BM “Olayı araştırmak için ekip göndereceğim” demesine rağmen, ki Şam bunu kabul etmesine rağmen, alelacele bir saldırı var ve en son sadece bölgeye gidilememiş, oradaki hastalardan veya o kimyasal saldırıya maruz kaldığı iddia edilen kişiler üzerinde birtakım testler yapılmış ve sağlıklı bir rapor ortaya çıkamamış. Fakat o bölgeye (kimyasal silah kullanıldığı gerekçesiyle) ciddi bir operasyon yapılmış ve saha yeniden dizayn edilmeye çalışılmış.

Videonun bir kurgu olduğu sonradan ortaya çıktı

Sonradan o videonun, “kimyasal silahın ispatı” olarak gösterilen, Beyaz Miğferler’in yayınlamış olduğu o videonun kurmaca olduğu ortaya çıktı ve o görüntüdeki Dumalı çocuk Hasan’la röportaj yapıldı. Röportajda kendilerine çikolata ve o bölge kuşatılmış bir bölge olduğu için gıda da girmiyor idi, yemek verileceği söylendi hastanede ve kendileri hastaneye gider gitmez üzerlerine suyun atıldığı veyahut da fışkırtıldığı hortumdan, alelacele sedyeye yatırıldığı gibi bir durumla karşılaştığını aktarıyor. Bunu bir çocuk aktarıyor. Daha sonra o konuda, çünkü o çocuğu söylememin sebebi, videoyu aslında o çocuk üzerine kurgulamışlardı ve o çocuğun görüntüsü o dönem infial oluşturmuştu. Daha sonra farklı açıklamalar da geldi o işe tanık olanlardan, Duma’da.”
Duma’da kimyasal silah kullanılmadığı halde, Beyaz Miğferler’in kurguladığı video gerekçe gösterilerek Suriye’ye müdahale edildiğini belirten Bursa, Beyaz Miğferlerin benzer video operasyonlarını başka yerlerde de yaptığını kaydetti.

“Beyaz Miğferler”in İsrail üzerinden Avrupa’ya tahliyesi

Ramazan Bursa, geçen yıl, “Esad, Beyaz Miğferler’i toplu olarak katledecek” şeklinde bir propaganda ortaya atıldığını, bu bahane ile de örgütün Golan üzerinden İsrail’e, İsrail üzerinden de Avrupa’ya tahliye edildiğini söyledi.

Bursa, o dönemde Türkiye medyasının da bu örgüte bir “sivil savunma örgütü” olarak baktığını ve örgüt tarafından yayınlanan videoya dayanılarak Suriye aleyhine haberler yayınladığını; ancak İngiliz ajan James Gustaf Edward Le Mesurier’in İstanbul’da ölmesiyle beraber, “Beyaz Miğferler’in kurucusu İngiliz İstihbaratçı öldü” veya “öldürüldü” şeklinde haber yaptığına dikkati çekti. Bursa, “Resmî medyanın da bu şekilde yayın yapması önemli” dedi.

Mesurier öldürüldüyse, bunu kim yapmış olabilir?

Beşşar Esad’ın, “CIA’nin infaz kararını MİT uygulamış olabilir” şeklinde bir iddiada bulunduğunun hatırlatılması üzerine de Bursa, ajan Mesurier’in Suriye istihbaratı El Muhaberat tarafından da, ülkesiyle yaşadığı bazı problemlerden dolayı kendi ülkesinin istihbarat servisi MI6 (veya askerî istihbarat) tarafından da öldürülmüş olabileceğini ifade etti. Mesurier’i Rusya’nın da öldürmüş olabileceğini dile getiren Bursa, “Bunları sıraladığımız zaman MİT, en son sıraya yazılabilecek istihbarat örgütü; çünkü zaten adam Türkiye’de. Yani Türkiye’de, 4 yıldır Türkiye’de yaşıyor veya Büyükada’da evi var” dedi.

Bursa, ajan Mesurier’in neden İstanbul’da yaşadığına dair soruyu cevaplarken de, Mesurier’in kurduğu vakfın bir şubesinin İstanbul’da olduğunu, bu şubenin de Suriye’de kurulamadığı için İstanbul’da kurulduğunu söyledi. Bursa, bunun da Türkiye devletinin onayı olmadan yapılmasının mümkün olmadığını kaydetti.

“Beyaz Miğferler” şimdi Irak’ta görüldüler

Bursa, Beyaz Miğferler’in sadece Suriye’ye yönelik olarak kurulmadığını, artık Suriye’de işinin kalmadığını ve farklı ülkelerde farklı çatışma alanlarında kullanılabileceğini düşündüğünü söyledi. Bursa, nitekim Irak’taki olaylarda Beyaz Miğferler’in yaralılara müdahale ettiğini gördüğünü, Irak olaylarını bu açıdan da takip ettiğini kaydetti.

Rothschild ailesi, bir enerji şirketini Türkiye’nin elinden nasıl sldı?

Beyaz Miğferler’in Suriye’den sonra Irak’ta da görülmeye başlanması münasebetiyle Kerkük konusunda da öngörülerde bulunan Ramazan Bursa, Rothschild ailesinin Türkiye üzerinden yaptığı bir hileyi anlattı.

Irak’ın işgalinden 1 yıl sonra 2004 yılında Türkiye’de meşhur ve zengin bir Türk iş adamı tarafından 500 milyar Lira civarında sermaye ile bir enerji şirketi kurulduğunu belirten Bursa, sözlerine şöyle devam etti:

“Bu şirket, 2004’ten 2011’e gelen süreçte Irak’ta birtakım sertifikalar aldı. Özel sertifikalar… Petrol arama, çıkarma ve satma vesaire gibi çok özel sertifikalar aldı. Bu sertifikaların alınmasında da Türkiye’nin Irak’la köklü ilişkileri kullanılarak bu sertifikalar alındı. Daha sonra 2011’e gelindiğinde, meşhur Siyonist aile, İngiliz, Rothschildlerin finans danışmanı geldi, %50 küsurunu 4 küsur milyar Dolara satın aldı ve kendi Rothschild şirketler grubuna kattı bunu. BP’nin de CEO’su o zaman istifa etti, bu grubun başına geçti.

Şimdi bu, çok enteresan. Baktığımız zaman, Türkiye’nin birikimiyle, Türkiye’nin ilişkileriyle, bu ilişki de 1 yıllık bir ilişki değil, 700 yıllık bir ilişki, bin yıllık bir ilişki birikimi var; bu birikimle bir şirket özel sertifikalara sahip oluyor, sonra ünlü Siyonist aile Rothschild geliyor, Türkiye’nin tüm birikimini bir ortaklıkla elinden alıyor. Şimdi zannedersem tamamını almış olabilir, şirketin. Orada Rothschild ailesinin, İngiltere’nin, bilhassa Kerkük petrolüyle nasıl ilgilendiğini gördüm.”

Dış güçler, Kerkük için de Abyei modeli düşünüyorlar

Kerkük’teki petrol bölgelerine gidip incelemelerde bulunduğunu belirten Bursa, ABD’nin Kerkük’ü “başıboş” bırakmayacağını ve bir şekilde Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’ne bağlanacağını düşündüğünü söyledi. Bursa, Sudan’daki Abyei bölgesine uzanan stratejinin, modelin, Kerkük için de uygulanabileceği kanaatinde olduğunu kaydetti. Bursa, bu düşüncesini, Orta Doğu’da etkili bir yayın organı olan Tesnim Haber Ajansı’nda da bir makale olarak 2017 yılında yayınladığını belirtti.
Ramazan Bursa, şunları söyledi:

“Çok enteresandır Sudan’ın bölünmesi. Sudan bölündüğü zaman, Sudan’ın en zengin petrol yatakları, Abyei bölgesinde ve burası öyle bir ayarlanıyor ki uluslararası güçler tarafından, ne Sudan’a bırakılıyor, ne Güney Sudan’a bırakılıyor. Burada BM nezaretinde özerk bir bölge kuruluyor ve büyük şirketler, buranın petrolünü çıkartıyorlar. Buradan hem Sudan’a bağlı yakın şehre hem Güney Sudan’a bağlı sınır şehre paylar veriliyor, merkezî hükümete paylar veriliyor. Burada da çok enteresan ki Kerkük’teki gibi 2 tane etnik kimlik, “Biz buranın asıl sahipleriyiz” iddiasında bulunuyor, Kerkük’teki Kürtler ve Türkmenlerin iddiası gibi.”

Ramazan Bursa, Sudan’ın en zengin petrol bölgesi olan Abyei’nin halen dev uluslararası enerji şirketleri tarafından sömürülmekte olduğunu söyledi.

Bursa, “Buradan, Abyei bölgesinin Kerkük için bir model olarak düşünüldüğü kanaatindeyim ben. Bölgedeki çalışmalarımdan edindiğim kanaat bu. Dolayısıyla yakın dönemde Kerkük’ün, referandumla veya başka bir şekilde yeniden gündeme geleceği ve dolayısıyla burada, Kerkük’te yeni bir model; ne Bağdat Hükümetine ne Irak Kürdistan bölgesine bağlanmadan, Abyei modeline benzer bir modelin, tekrar dış güçler tarafından gündeme taşınacağını düşünüyorum” diye konuştu.
Bursa, işgal döneminde Amerika'nın eski Irak istihbarat ekibinin Başkanının da (Wayne White’ın) bu Abyei modelini ima eden açıklamaları olduğunu söyledi.

İDEOLOJİLER VE İSLÂMÎ HAREKETLER ZAYIFLATILACAK

Gelecek döneme dair öngörülerini de dile getiren Bursa, yeni dönemde ideolojilerin ve buna paralel olarak bölgedeki İslâmî hareketlerin zayıflayıp bölüneceğini, “ben merkezli” bireyselci bir yaşam tarzının yaygınlaşacağını, değerler manzumesinin dağılacağını söyledi.

Kaşıkçı, Khalfan, Dahlan ve Türkiye…

Bursa, “Aslında buna da uygun birtakım adımlar atılıyor. Suudî Arabistan’da Muhammed Bin Selman’ın iktidara gelmesi, bununla alâkalıdır. Mısır’daki darbe bununla alâkalıdır” dedi.
Bu sistemi inşa etmek için çalışan sayısız düşünce kuruluşu ve medya organı olduğunu da belirten Bursa, Türkiye’de feci bir şekilde katledilen Cemal Kaşıkçı’nın, bu açıdan incelenmesi gereken bir profil olduğunu söyledi.

Bursa, şunları söyledi:

“Yine aynı şekilde bu bölgede Dubail Polis Şefi Dahi Khalfan, bu çerçevede incelenmesi gereken bir profildi. Yine aynı şekilde Filistin asıllı, bir zamanlar El Fetih’in Gazze sorumlusu olan, sonra Sırbistan vatandaşlığı alan, ki Sırbistan’a soru işareti koyalım “Turuncu Devrimler” üzerinden, şimdi de Birleşik Arap Emirlikleri Devlet Başkanına danışmanlık yapan, Mısır’da “El Gad” diye bir televizyonu olan, Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişiminden sonra alelacele Pensilvanya’ya gidip Fethullah Gülen’le röportaj yapan bir televizyonun sahibi olan Muhammet Dahlan, bu açıdan dikkat çekici bir profildir.

Erdoğan’ı Araplara “Selâhaddin Eyyubi” olarak tanıtan Vaddah

Aynı şekilde El Cezire’nin eski… El Cezire televizyonunun değil, El Cezire televizyonunun da içinde bulunduğu El Cezire Net Work’ün başındaki Vaddah Hanfer, dikkat çekici bir profildir. Vaddah Hanfer’in Türkiye’de de bir Think Tank kuruluşu var. Aslında Vaddah Hanfer’in o Think Tank kuruluşunun çalışmalarına v özel derslerine baktığımız zaman, aslında ideolojilerden uzak bir düşünce hakim kılmak ve öyle bir nesil inşa etmek için bir çabasının olduğunu, bir çalışmasının olduğunu görüyoruz. Vaddah Hanfer, Arap caddelerinde yeni neslin beğendiği kişiler arasında yer alan birisi. İşte o WikiLeaks sürecinden baktığımız zaman Vaddah Hanfer’e, enteresan, dikkat çekici bir profil olarak karşımıza çıkıyor. Yani El Cezire’nin başındayken, NetWork’ün başındayken yaptıkları, ilâveten WikiLeaks belgeleri ortaya çıkıyor, istifa etmek zorunda kalıyor. O zaman Türkiye’de kalkıp birileri diyor ki, hatta önemli bir gazetede yazı yazıyordu o zaman, ismini vermeyelim, bir tartışma açmayalım, “Vaddah Hanfer’i savunmamız lâzım. Neden? Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, o zaman başbakandı, Arap sokaklarında Selâhaddin Eyyubî olarak tanıtan ve öyle kabul edilmesini sağlayan en önemli kişilerden bir tanesidir Vaddah Hanfer. Ondan dolayı savunmamız lâzım; ama diğer taraftan ABD ile ilişkileri ve yaptıkları çok önemli değil” (demişti). Ve ilâveten, buna devamla Fransız filozof olarak adlandırılan, ismini hatırlayamadım, meselâ onun da Fransa’da kurmuş olduğu bir Think Tank kuruluşu var, ona danışmanlık yapıyor mesela Vaddah…”

“El Cezire Türkçe” projesi neden yarım kaldı?

Vaddah Hanfer’in, 2011 yılında “El Cezire Türkçe” projesini başlattığı ancak bunun gerçekleşmediğinin hatırlatılarak görüşünün sorulması üzerine de Bursa, şu değerlendirmede bulundu:

“Çok net bir şey söylemek mümkün değil; fakat şunu söyleyebilirim: Vaddah, bence Türkiye’de… Daha sonra ortaya çıkan bir bölünme var. Meselâ AK Parti üzerinden şu anda bir bölünme yaşanıyor Türkiye’de. Bence bu bölünme, o gün biz görmesek de o gün de var idi ve Vaddah’ın yakın olduğu ekip, bugün AK Parti’nin dışında kalan ekip. Bence “El Cezire Türkçe” projesinin hayata geçememesinin temel nedenlerinden birisinin bu olduğunu düşünüyorum. Hatta çok önemli bir siyasetçinin istifa etmeden evvel en son aradığı kişinin Vaddah olduğunu biliyoruz. İsmini söylemeyelim yine.

Küresel sistemin kendisini yenilemesi için çalışıyor

Vaddah, aslında tüm bu ilişkiler ağına baktığımız zaman, Türkiye’de de çok etkin. Türkiye’de bir taraftan, Türkiye’de üniversite okuyan Araplarla çok ilgili, Arap gençlerle çok ilgili ve o Arap gençler üzerinden bir çalışma yürütüyor. Diğer taraftan Türkiye’de siyasîlerle çok enteresan ilişkileri var ve bu ilişkiler üzerinden birtakım çalışmalar yürütülüyor. Meselâ bu Vaddah, Türkiye ile ilişkili olduğu için söylüyorum, enteresan bir profil ve karşımıza ne olarak çıkıyor? Aslında bu sizin açmış olduğunuz küresel sistemin kendisini yenilemesi, güncellemesi de, bölgede aslında o paralelde birtakım faaliyetler yürüttüğünü söyleyebiliriz.”

Devrilen 3 lider de “Bu bir El Cezire devrimidir” demişlerdi

Program Sunucusu Hamza Yardımcıoğlu da, izleyiciye El Cezire sorusunu sormasının sebebini açıklarken, Tunus’ta Devlet Başkanı Zeynel Abidin bin Ali, Libya’da Muammer Kaddafi ve Mısır’da Hüsnü Mübarek’in, devrilmeden önce “Bu bir El Cezire devrimidir” dediklerini hatırlattı.

Irak, kuzey Afrika ve Afganistan’daki çatışmalarda Vaddah parmağı

Ramazan Bursa da, Irak’ta, Kuzey Afrika’da ve Afganistan’da etnik ve mezhep ayrılıklarının derinleşmesinde Vaddah Hanfer’in katkısının büyük olduğunun bilindiğini söyledi. Bursa, Vaddah’ın Türkiye ile ilişkisinin, isimlerini saydığı diğer kişilerden daha fazla olduğunu, bu sebeple üzerinde bu kadar durduğunu kaydetti.

Hiç yorum yok: