Ekonomist İbrahim Kahveci, muhalefetin IMF ile görüşmesinden iktidarın duyduğu rahatsızlığın, McKinsey olayında olduğu gibi, gizlediği bazı konularda yakalanma korkusu olabileceğini ileri sürdü. Varlık Fonu’nu da değerlendiren Kahveci, fonun asıl amacının batan şirketleri kurtarmak olduğunu iddia etti.
“Ekonomi ve Ötesi”
TV5’de yayınlanan ve Hasan Basri Akdemir’in sunduğu “Ekonomi
ve Ötesi” programında bu hafta, 17 yıllık AK Parti iktidarının kazananları ile
kaybedenleri, muhalefetin IMF heyetiyle görüşmesi ve batık krediler konusu ele
alındı.
Programın sabit yorumcusu Ekonomist İbrahim Kahveci,
programda, CHP Sözcüsü Faik Öztrak ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Durmuş
Yılmaz’ın Ankara’da bir otelde IMF heyetiyle görüşmelerine dair tartışmaları da
değerlendirdi.
Ankara’nın
merkezindeki otelde ‘gizli görüşme’ mi olur?
Kahveci, görüşmecilerin Ankara’nın merkezindeki bir otele
ana kapıdan girip bir odada görüşmelerinin “kapalı kapılar arkasında” yapılan
bir görüşme olarak değerlendirilmesinin doğru olmayacağını ifade etti. Kahveci,
“Tamam, Faik Bey’le Durmuş Bey, IMF’ye söyleyip, Anakara’nın ortasına platform
kursalardı; vatandaşların önünde orada görüşselerdi” esprisiyle, eleştirilere
tepki gösterdi.
IMF, muhalefetle
görüşmesini önceden açıklamak zorunda değil
Muhalefetin IMF heyeti ile görüşmesinin doğal olduğunu
belirten Kahveci, IMF’nin geçmişte TÜSİAD’la da, TOBB’la da, ekonomistlerle de
görüştüğünü hatırlattı. Kahveci, IMF heyetinin yılda 2 kere Türkiye’ye
geldiğini, kamu kurumlarıyla yaptığı görüşmeleri Hazine ve Maliye Bakanlığı’na
bildirdiklerini, ancak sivil kuruluşlarla görüşmelerini hükümete bildirmek
zorunda olmadığını kaydetti.
350 milyarlık borcu
örtmek için 35 milyarlık IMF borcunu kullanıyorsun
Anlaşmayı başka hükümet yapmış olsa da, Türkiye’de IMF ile
en uzun süre çalışan hükümetin AK Parti Hükümeti olduğunun altını çizen
Kahveci, “Geçen dönem IMF ile Cumhuriyet tarihinde en uzun çalışan hükümet
olarak sen AK Parti Hükümeti ol, şimdi IMF’yi ‘tu kaka’ yap. Ne oldu? IMF’ye 35
milyar Dolar borç vardı, 35 milyar Doları ödedin ama ülkeyi 350 milyar Dolar
borca soktun. Ek borca soktun. Bunları örtmek için bu söylemler gelişiyor. (…)
Yani 350 milyar Dolarlık dış borcu örtmek için 35 milyar Dolarlık IMF borcunu
kullanıyorsun” diye konuştu.
İktidar, muhalefetin
IMF ile görüşmesinden neden rahatsız oldu?
Hükümete, “IMF’nin muhalefetle görüşmesine niye bu kadar ses
çıkarıyorsun?” diye soran Kahveci, sözlerine şöyle devam etti:
“Net olarak söyleyeyim: (…) Türkiye’de verilerin
güvenilirliği noktasında ciddi bir sorun var. Veya McKinsey olayını hatırla.
Kimin ne haberi vardı? Acaba IMF ile el altından… Şimdi (farz edelim ki) ben,
IMF ile el altından bir şeyler görüşüyorum, bir şeyler pişiriyorum, ediyorum;
şimdi geldi seninle de görüştü. Beni aldı bir korku. Acaba benim planlarımı
anlattı mı sana? Ben, bunu görüyorum. Yoksa muhalefetin görüşmesinde ne var
yaa? ‘Muhalefet’ dediğin, bu ülkenin diğer %50’si. Yani bu ülkenin hepsi senin
mi? Hepsi senden ibaret mi? Muhalefetle de görüşecek. Hatta daha küçük
muhalefet partileriyle de görüşmesi lâzım. İşadamlarıyla görüşür. Geçmişte hep
görüşüyordu. Oralarda olay olmadı, şimdi olay oldu. Yakalandın mı kardeşim,
yakalandın mı? Mesele orada. Yakalandın mı? Bence hükümetin, IMF’nin
muhalefetle görüşmesindeki tek derdi yakalanma korkusu. Bir şeye yakalandı. Onun
korkusuyla veryansın etti. Muhalefetin ne şeyi var? Biraz önce dedim ya;
iktidar yürütmeyi yapıyor özgürce ama sorumluluk muhalefette! Böyle bir yönetim
mi olur? Böyle bir şey mi olur?”
Muhalefetin IMF ile görüşmesinden iktidarın duyduğu
rahatsızlığın kendisine 2 şey düşündürdüğünü ifade eden Kahveci, şu
değerlendirmede bulundu:
McKinsey olayında
olduğu gibi yakalanma korkusu
“Bir; iktidarın bir şeyinin yakalanması korkusu oluştu
galiba; McKinsey olayında olduğu gibi yakalanma korkusu oluştu. Acaba sakladığı
bir şey mi var da bu kadar veryansın etti, muhalefetle görüşmesine? El altından
bir çalışması mı var da bu kadar muhalefetle görüşmesine içerledi? Bir bu. Bir
ikincisi; Açıklanan verilerin güvensizliği (güvenilir olmayışı) veya verilerin
ne olduğu gerçeğiyle ilgili IMF’nin muhalefetten de bilgi alması, ‘Ne oluyor
Türkiye’de?’ (diye sormasından) buradan mı bir şey çıktı? Bundan mı rahatsız
oldu? Ama çok rahatsız oldu? Eğer ben, kendime güvenirsem, açık, şeffaf bir
yönetim yapıyorum ve kendime güveniyorum; ister seninle görüşsün IMF, ister
onunla görüşsün, ister bununla görüşsün. Hatta tam tersi, sevinirim. Geniş bir
bilgi birikimi, Türkiye’nin ekonomisi hakkında daha geniş bilgi sahibi olur.
Ama ben, köprü yapacağım, açıklarını milletin vergisiyle ödeyeceğim. ‘Tek kuruş
kasadan para çıkmayacak’ diyeceğim, 2 milyarlık köpriye 3 yılda 5 milyar
ödeyeceğim; ama yaparken ‘Kasadan tek kuruş çıkmayacak’ diyeceğim ama her yıl
milyarlarca para ödeyeceğim, Hazine garantileri vereceğim, muhalefet veya
herhangi bir şey de sorduğu zaman ‘Ticarî sır, açıklayamam’ diyeceğim. Bütün
garantiler milletin vergisine dayalıama millete bilgi yok. Ticarî sırra
girecek. E ondan sonra korkarım tabi. Her şeyden korkarım. Korkmaya başlarım.
Yani bu kadar milyarlarca Dolar, hatta yüz milyarlarca Dolarlık bu işlemleri,
kim, nasıl yapıyor? Bunların altında kimin imzası var? Ne tür sorumlulukları
var? Yarın bu imzaların hesabı verilebilecek mi? Osmangazi Köprüsü’nün hesabı
verilebilecek mi? Onlara verilen Hazine garantileri, Yavuzselim Köprüsü’ne
verilen Hazine garantileri, otobanlara verilen Hazine garantileri, üstlere
konulan gizli gişeler, şehir hastanelerinin garantileri, havalimanlarının
garantileri, depremde toplanma alanlarının imara açılması, bunlardan (elde
edilen) rantlar nerelere gitti? Bütün bu bilgiler… (…) Yani buradaki IMF
veryansını, muhalefete yakalanma korkusundan başka bir şey ifade etmiyor benim
gözümde. Yakalanma korkusu… Yani Sayın Faik Öztrak’la Sayın Durmuş Yılmaz’ın
görüşmesi, iktidarın yakalanma korkusundan başka bir şey ifade etmiyor benim
açımdan. Ben, öyle görüyorum. Herkes, açık açık şeyleri açıklasın, toplum da
bilsin. Kimse de komplo teorisi veya şüpheler yürütmesin.”
“Hükümet, milletten
değil sermayeden yana”
İbrahim Kahveci, Kamu-Özel İş Birliği Projelerinin hep, az
sayıdaki aynı şirketlere verildiğini, hükümetin özellikle orta sınıftan
topladığı vergileri Hazine garantisi olarak üst sınıfa verdiğini ifade ederek,
bunun politik bir tercih olduğunu vurguladı. Kahveci, “Yani kendiliğinden olan
bir şey değil bu. Bir siyaset tercihidir. Siyaset, son 3 yıldır sermayeden yana
şeyini (tavrını) sürdürüyor dedim. Rakamlar ortada. Türkiye’de siyaset,
2016’dan bu yana, 2016 dahil, politik tercihini sermayeden yana kullanıyor,
milletten yana değil. Özellikle artan oran ne? Güçler ayrılığı yerine güçler
birliğinin oluşması, yani yeni sistem; Cumhurbaşkanlığı (Hükümet Sistemi),
başkanlık sistemi, partili cumhurbaşkanı, neyse… Gücün yoğunlaşmasıyla
sermayenin güçlenmesi, aynı orantı…
Orta sınıfın erimesi,
düşünce ve kültür sınıfını eritiyor
Yani siyaset güçlendikçe, tekelleştikçe, sermaye de
güçleniyor. Bu, bir tercih… Siyasetin tercihi… Siyaset (Hükümet) bunu tercih
etmiş. Siyaset demiş ki son 3 yıldır,
sermayeden yana… Sermayenin güçlenmesi… Yani altı fazla bırakmıyor,
ortadan (orta sınıftan) alıyor, üste veriyor. ‘Ortada kalanın canı çıksın!’ Bu
da bir politik tercih. Çünkü ortada kalan fikir adamı, düşünce adamı… Ülkenin
kültürü… (…) Hani diyoruz ya ‘Kültürde başarısız olduk’. Tabi başarısı olursun.
Bu bir politik tercih. Kültürün temel direği orta sınıftır. Orta sınıfın
güçlenmesidir, kültürü güçlendiren. Orta sınıfla gelir edebiyat. Orta sınıfla
gelir sanat. Orta sınıftır. Müziğin tenekeleşmesi, orta sınıfın erimesiyle oluşur.
Meselâ müzik bile; sanat müziği, halk müziği… Güçlenmesi orta sınıfa bağlı.
Bakın orta sınıfın erimesiyle müzik (eserleri) satışına, müzik eğilimine. Bütün
bunlar orta sınıf… ‘Orta sınıf’ ne demek? (Gözlüğünü taktıktan sonra:) Orta
sınıf, bu demek. Okuyor musun, düşünüyor musun? Tehlikelisin. Ekranda
(tablolarla) gösterdim. Siyasî tercih, politik tercih; okuyorsan, düşünüyorsan,
seni tasvip etmiyor. Erimeni istiyor. Özal’da tam tersiydi. ‘Orta direk’… Oku,
düşün, oku, düşün… Şimdiki şey (politika), taban ve üst direk. Bir tarafta
taban direk, bir tarafta (üst direk). Niye? Taban, seçimi garantiliyor; üst,
parayı garantiliyor. ‘Ortanın canı çıksın’.”
Kahveci, muhalefetin IMF ile görüşmesinden duyduğu
rahatsızlığın, bütün bu konularda bir yakalanma korkusunun yansıması olduğunu
ifade etti. Kahveci, “Ortada bir sorun var; gerçeği öğrenme sorunu var. Bu
sorun da yürütmenin (hükümetin) sorunudur. Yürütme bunu sağlayacak. Çünkü
ülkeyi yöneten yürütme, AK Parti kadroları. Ülketi AK Parti yönetiyor. O zaman
sorumluluk orada. Sorumluluk muhalefette değil” diye konuştu.
Varlık Fonu’nun asıl
amacı batan şirketleri kurtarmak
İbrahim Kahveci, programda, Varlık Fonu’nun İstanbul Finans
Merkezi’ne ortak olmasını da değerlendirdi. Varlık Fonu’nun kuruluş amacının, ülkenin
kalkınmasına, büyümesine katkı sağlayacak kamu varlıklarının değerini artırmak
olduğunun söylendiğini belirten Kahveci, açıklanmayan asıl amacının ise,
‘ülkenin varlıklarını teminat gösterip borç almak; o aldığı borçla da batan
şirketleri kurtarmak’ olduğunu iddia etti. Kahveci, şöyle konuştu:
“Yaptığı faaliyet bu... Bana bir başka faaliyet yapılıyorsa
bunu söylesinler. Şimdi geçmişte Varlık Fonu’nun ilk yönetiminde olan bazı
arkadaşlar vardı. Bir yerlerde rastladığımız zaman, yaa yemin edercesine ‘Biz
borçlanmayacağız, borçlanma fonu değiliz’ filan... O zaman söyleyememiştim
ama... Yüzüne karşı söyleyemedim yani, belki de söylemişimdir tam
hatırlamıyorum; ama içimden geçen şuydu: Yani siz bir piyonsunuz kullanılıp
atılacaksınız ve devamında Varlık Fonu, aslî işlevine dönecek. Yani söylenmeyen
gerçek gündemine... Ben Varlık Fonu’nun baştan beri bir borçlanma fonu olduğunu
(söylüyorum). Şimdi niye borçlanma fonu? Bir; başka ülkelerde varlık fonu, ya
dış ticaret işlemleri, cari işlemlerde oluşan bir fazla üzerinden veya bütçe
fazlası üzerinden oluşan bir fondur. Bir; Türkiye bütçesi fazla mı? Hayır,
açık, deli gibi açık... İki; cari işlemleri açık. O da açık. Yani varlık
oluşturacak varlığın neyi var? Cumhuriyet döneminde eski partilerin, eski
liderlerin yaptığı varlıklar var. Demirel'in. Özal'ın, Ecevit'in İnönü'nün,
onların yaptığı varlıklar... Veya Atatürk'ün... Onların yaptığı varlıkların
üzerine toplayacaksın, çökeceksin, ondan sonra o varlıklarla teminat gösterip
borç alacaksın; aldığın borçla da batan müteahhitleri kurtaracaksın. Varlı Fonu
bu...”

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder