Prof. Dr. Osman Altuğ, mevcut ekonomi modelinin 20 yıllık bir IMF programı olduğunu belirterek, “24 Ocak 1980 kararlarının 12 Ocak 1999’da mevta (ölü) olduğu gibi, 12 Aralık 1999 kararları da 12 Aralık 2019’da mevta olacaktır” dedi.
Prof. Dr. Osman Altuğ, TV 5’de yayınlanan “Öyle Mi
Gerçekten?” programında, Hasan Basri Akdemir’in sorularını cevapladı.
Türkiye’nin ekonomik krize hangi aşamalardan geçerek
geldiğini anlatan Altuğ, bu krizin sonunda bir “ekonomi modeli değişikliği”
olup olmayacağına dair görüşünü dile getirdi. Altuğ, programın ikinci bölümünde
de “kayıt dışı ekonomi” hakkında bilgi vererek, hükümetin açıkladığı “Kayıt
Dışı Ekonomi İle Mücadele Eylem Planı”nı değerlendirdi.
‘Ekonominin
kanunlarını tanımıyorum’ diyemezsin
Ekonominin, “yer çekimi kanunu” gibi değişmez ve acımasız
kanunları olduğunu belirten Altuğ, “Yer çekimi kanunu sevmiyorum; ben bu kanunu
kaldırdım” deyip kendinizi yedinci kattan aşağı atarsanız, ölürsünüz” dedi.
Altuğ, şunları söyledi:
“İstediğiniz kadar büyük devlet adamı olun; istediğiniz
kadar yüzde yüz oyla, istersen “gerçekten demokrasiyle” iktidarda ol, istersen “sözüm
ona demokrasiyle” iktidarda ol, ‘Ben, ekonominin kanunlarını tanımıyorum
arkadaş’ diyemezsin, ki bu kanunlardan en önemlisi, arz ve talep kanunu… Serbest
pazar ekonomisi modeline göre en önemlisi de sözleşme serbestisi… Her alış
satışta, ister tacirler arasında, ister tacir ve tüketici arasında olsun,
sözleşme serbestisidir. İşte ‘Ben bu sözleşme serbestisini tanımıyorum. Ben
buna müdahale ediyorum’ dersen, o zaman ekonominin kanunları veya serbest pazar
ekonomisinin kanunları der ki, ‘Sen bizi tanımıyorsan, biz de seni tanımıyoruz.’
Çünkü bu kanunlardır, yürürlükte olan. İşte müdahale ettiğin zaman sistem
gereklerini yerine getiremiyor ve sonuç bu oluyor.”
Ekonomik krizin
taşları nasıl döşendi?
İnsanları mutlu etmek için, vatandaşlarına “helâlinden iş
bulan bir ekonomik sistem” inşa etmek gerektiğini belirten Altuğ, serbest pazar
ekonomisinin Türkiye için doğru bir tercih olduğunu ancak Türkiye’nin, bu
ekonomi modelini tam anlamıyla uygulamak için gerekli düzenlemeleri yapmadığını
ifade etti.
Altuğ, serbest pazar ekonomisinde müteşebbisin serbest
bırakılması ancak denetim altında olması gerektiğinin altını çizdi. Altuğ,
sözlerine şöyle devam etti:
“Türkiye, 24 Ocak 1980 sonrasında serbest pazar
ekonomisinin birinci ayağını son derece başarılı olarak uygulamıştır; ama
kontrol ayağını tümden kaldırmıştır. Tek ayaklı topal ördek modeli olmuştur
ekonomide. Topal adama baston lâzım. O baston da borç… Demek ki Türkiye, ne
yapmış? Serbest pazar ekonomisini tek ayakla ve bastonla sürdürmüş. Borçla...
Borçlanma faizi getirmiş, faiz enflasyonu getirmiş. Enflasyon paradaki
sıfırları getirmiş. Paradaki sıfırların artması, yeni rejim arayışlarını
getirmiştir. İşte ‘Bu krizin taşları nelerdir?’ sorusunun ilk cevabı budur.”
Güçlü Ekonomiye
Geçiş Programı ve sonrası…
Türkiye’nin 12 Aralık 1999’da “Güçlü Ekonomiye Geçiş”
programını uygulamaya başladığını hatırlatan Altuğ, “Bu model de serbest pazar
ekonomisi içerisinde bir modeldir” dedi. Altuğ, sözlerine şöyle devam etti:
“Biz 24 Ocak ile 12 Aralık arasında ne yapmışız? Kabaca,
kurları yüksek tutmuşuz. Reel faiz düşük... Reel faiz ne? Faiz eksi enflasyon...
Aradaki farka yani enflasyondan arındırılmış faiz oranına ‘reel faiz’ diyoruz.
Deme kki reel faiz, düşük. 24 Ocak politikalarının özünde bu yatıyor. Bir
şekilde sabit kur sistemine yakın değil. Kurlar değişken ve bu yerli ekonominin
rekabet gücünü arttırıyor. Çünkü kurlar yüksek olunca ithal mallar pahalı
oluyor. Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ise bunun tam tersi: Düşük kur, yüksek
faiz.”
Türkiye’nin 12 Aralık 1999’da “Güçlü Ekonomiye Geçiş
Programı”nı uygulamaya başladığında Dünya’da bir ekonomik durgunluk olduğunu
belirten Altuğ, teknolojik bilgi seviyeleri, sermayeleri ve üretimleri güçlü
olan gelişmiş ülkelerin, ürettiklerinin tamamını tüketemedikleri için, üretim
fazlasını satacakları ülkelerde kurların düşük tutulması gerektiğine işaret
etti.
Altuğ, “Döviz kurları düşük olursa sen satacağın malları
bir güzel düşük fiyata satarsın. Bu alıcı ülkelerin sermayeleri, teknolojik
bilgi seviyeleri ve üretimleri yetersiz. Bu ülkeler der ki, ‘Bizim paramız yok;
nasıl alacağız? Bizim ülkemizde kurların düşük tutulması için bize destek
oldun, bizim ufkumuzu açtın; ama para yok.’ Onlar da, ‘Senin canın sağ olsun’
der. ‘Senden para isteyen mi var?’ der. ‘Sen bana borçlan’ der. İşte 12 Aralık
ve sonrası da böyle bir süreç…” diye konuştu.
2001 krizi ve 2002
seçimleri…
Bu arada 2001 yılında banka krizinin yaşandığını ve 2002
seçimlerine gelindiğini hatırlatan Altuğ, “Yaklaşık 3 yıllık süreçte bu model,
Türkiye ekonomisini öyle bir tahrip etti ki, enflasyon, işsizlik, gelir dağılımındaki
adaletsizlik, yolsuzluklar arttı ve millet dedi ki, ‘Ben Güçlü Ekonomiye Geçiş
Programını tatbik etmeyeceğim; çünkü bu model, Türkiye’deki bütün taşları
yerinden oynatmıştır. Ben bu IMF projesini uygulamayacağım’ diyerek AK Parti’yi
iktidara getirmiştir. Demek ki taşlar ‘düşük kur yüksek faiz’ modeliyle
döşenmiş ve bu sonuçla Türkiye, ithalat cenneti haline gelmiş. Böyle hüdayi
nabit olarak süpermarketler, kendiliğinden fışkırmadı. Bu marketlerde satılan
ürünlerin yüzde 70’i ithal mallar” diye konuştu.
Prof. Osman Altuğ, Dünya’daki bu durgunluğun, bir yatırım
durgunluğuna yol açtığını, hem kredi, hem krediyle mal alan Türkiye’nin, döviz
cinsinden borçlanmaya başladığını söyledi. Altuğ, “Bu borcu biz, tüketimde
kullanmak için, tüketici kredilerinde kullanmak için kullandık. ‘Üretme, tüket;
vergi alma, borç al’ dedik” diye konuştu.
Türkiye’nin üzerine
giydirilen deli gömleği
Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’nın, Türkiye ekonomisinin üzerine
giydirilmiş bir deli gömleği olduğunu ifade eden Altuğ, sözlerini şöyle
sürdürdü:
“Türkiye, bu gömlekle yaşamaya devam ediyor. Bu modelden
vazgeçmedikçe Türkiye, hiçbir sorununu çözemez. İşsizliği, enflasyonu, gelir
dağılımındaki adaletsizliği çözemez. Zaten gelen iktidarlar da çözmek niyetinde
olmayarak bu deli gömleğini giymekte ısrarcıdır. Mevcut ‘topal ördek’ düzenini
devam ettiriyorlar; ama vücudu tek ayak üzerinde yürütmeye çalışıyorsun. Dolayısıyla
tek ayakta kemik erimesi var ve yıkılmaya doğru gidiyoruz. Bu yıkılma bir
ekonomik yıkılmadır, sosyal, güvenlik ve siyasî sonuçları da olacaktır.”
Bu ekonomi modeli
12 Aralık 2019’da mevta olacak
Prof. Dr. Osman Altuğ, program sunucusu Hasan Basri
Akdemir’in “İçinde bulunduğumuz kriz, bir ekonomik ve siyasal sistem
değişikliğini getirir mi?” sorusunu cevaplarken de şu değerlendirmede bulundu:
“Bu değişim, mecburiyetten kaynaklanır. Zaman ve zemin
itibariyle oluşan şartlara bağlıdır. Çünkü her değişiklik, ihtiyaçtan oluşur.
Ekonominin kanunlarını da ihtiyaç belirliyor; arz ve talep belirliyor. Şimdi bu
değişiklik mecburen doğacaktır, doğmuştur aslında. Kurun bu şekilde zorlaması
ekonomik mecburiyetten kaynaklanmaktadır. Ekonomik mecburiyette, ithalatı
azaltmak, ithalatı azaltmak için de kurları düşük tutmak, ithal malları Türkiye
için pahalı hale getirmektir. Bu, Türkiye için mecburiyettir. Türkiye’nin
üretim tıkanıklıklarını gidermeden hiçbir sıkıntısını çözemezsin. Tıkanıklık,
yerli üreticinin rekabet gücünün kaybolması sebebiyledir. Çünkü ithal mallar
ucuz. Yerli üretici de bunlarla rekabet edemiyor. Yerli üretici çalışmazsa
insanlara iş bulamazsın. Firmalar kapanır. İşsizlik, gelir dağılımında
adaletsizlik olur. Dışa bağımlı olursun. Onun için, ekonominin önünü açmak için
Türkiye, ‘düşük kur yüksek faiz’ modelinden vazgeçmek zorundadır. Kurları
serbest bırakmak zorundadır; çünkü serbest pazar ekonomisi bunu gerektirir.
Kurlarda istikrarı sağlayacak mekanizmaları çalıştırmayın anlamına gelmez; ama
kuralına göre yapmak lâzım. Öyle yabancının keyfine, sıcak paracının keyfine,
mafyacının keyfine göre değil. Ekonominin kurallarının keyfine göre yapmak lâzım.
Bu nedenle artık bu modelin sonu gelmiştir ve çabuk
gelmiştir. Çünkü plan IMF modelidir. Plan, 20 yıllık bir plandır. Aşağı yukarı
20 yıl da oldu. Demek ki aynı 24 Ocak 1980 kararlarının 12 Ocak 1999’da mevta
olduğu gibi, 12 Aralık 1999 kararları da 12 Aralık 2019’da mevta olacaktır.
Zaten şu anda kanserin son raddesinde mevta olacaktır. Her ekonomik model de
zaman ve zemine uymak zorundadır. Siyaset meselesi çok farklı tabiî. Siyasetin
finansmanını yapanlara bağlıdır. Çünkü siyasetin finansmanını halk yapmaz,
parası olanlar yapar. Orada sistemin adı ‘parakrasi’dir. Döviz artışından da,
faiz artışından da, borsadan da yani üçkâğıt ekonomisinin enstrümanlarından
kazanan, hep parası olanlardır.”
(Haber: Sürur Öztürk)
(Haber: Sürur Öztürk)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder