7 Şubat 2020 Cuma

“FETÖ ile mücadelemiz, o kanun değişikliğiyle engellendi”


26’ncı Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, FETÖ’nün siyasî ayağı konusunu değerlendirirken, Kayseri’de FETÖ’nün TSK’deki yapılanmasında yer alan bazı askerleri tespit ettiklerinde, 26 Haziran 2009’da bir gece yarısı “torba yasa” içerisinde Meclis’ten geçirilen ve anayasaya aykırı bir kanun değişikliği ile bu mücadelenin engellendiğini anlattı.

26’ncı Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ, “Haber Global” televizyonunda yayınlanan “Eşit Ağırlık” isimli programda FETÖ’nün siyasî ayağı konusunda açıklamalarda ve değerlendirmelerde bulundu.

6 Ocak 2012’de o dönemdeki adıyla “Fethullah Gülen Cemaati”nin emniyet ve yargıdaki yapılanması tarafından “Terör Örgütü Yöneticisi” olduğu iddiasıyla tutuklanmış olan 26’ncı Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, FETÖ ile mücadelesinin önemli bir aşamasında yapılan bir kanun değişikliği ile bu mücadelenin nasıl engellendiğini anlattı.

“MİT’ten bilgi istedik, alamadık”

İlker Başbuğ, 2008 yılında Genelkurmay Başkanı olduktan sonra dönemin MİT Müsteşarı Emre Taner’den, Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki (TSK) FETÖ’cülerin isim listesini çıkarmak için bir çalışma yapmasını istediğini, bir süre sonra kendisine teslim edilen dosyada sadece Emniyet’ten 8-10 isim yer aldığını ancak TSK’den tek bir ismin bile bulunmadığını anlattı.

“Emre Taner de siyasî iktidara işaret etmişti”

Başbuğ, Taner’in TBMM’de oluşturulan 15 Temmuz Darbe Teşebbüsünü Araştırma Komisyonu’na verdiği ifadede, “Ete kemiğe bürünmüş bir bilgi verilemedi. Tabii bu noktada siyasî iktidarın düşüncesine uymak mecburiyetindeydik” dediğini aktardı.

Başbuğ, Enver Altaylı’nın Fethullah Gülen’e yazdığı ve iddianamede yer alan mektubunda da, kendisinin bu yapıya karşı tavır aldığının belirtildiğine işaret etti.

Tarihler ve olaylar arasındaki ilişki…

Başbuğ, 1 Mart 2003 tarihinde Irak Tezkeresi’nin TBMM’de reddedilmesinin faturasının TSK’ye kesildiğini; 10 Mart 2003 tarihinde, yargıda Fethullah Gülen’e verilen ceza konusunda 5 yıl süreyle hükmün ertelenmesi kararının çıktığını; 4 Temmuz 2003 tarihinde (Türk askerlerinin başına çuval geçirildiği) Süleymaniye olayının yaşandığını; 10 Temmuz 2003 tarihinde MİT Müsteşarının, “Ergenekon Şeması”nı Genelkurmay Başkanına arz ettiğini; 15 Temmuz 2003 tarihinde de Terörle Mücadele Kanunu’nda değişiklik yapılarak, terör örgütü tanımına “silahlı eylem” ve “cürüm işleme” ifadelerinin eklendiğini anlattı.

22 Haziran 2008 tarihinde Yargıtay Ceza Kurulu’nun, ilgili dairenin verdiği kararı onaylayarak Fethullah Gülen hakkında beraat kararı verdiğine; 1 ay sonra 16 Temmuz 2008 tarihinde de Amerika’nın, Fethullah Gülen’in “Yeşil Kart” başvurusunu onayladığına işaret eden Bağbuğ, bütün bunların bir tesadüf olmadığını ifade etti.

Başbuğ, 21 Mart 1999’da da Amerika’ya gittiğini hatırlattı.

Başbuğ, 15 Kasım 2013 tarihinde İstanbul’da sinagog baskınının gerçekleştiğine; 19 Kasım 2003 tarihinde “Ergenekon Şeması”nın Başbakan Erdoğan’a arz edildiğine; 20 Kasım 2003 tarihinde de İstanbul Levent’te HSBC’ye bombalı saldırı düzenlendiğine işaret etti.

Başbuğ, “Bu konu üzerinde de düşünmek lâzım. Yani belli ki (Ergenekon Şeması’nı Başbakan Erdoğan’a) arz edenler, “Ergenekon Terör Örgütü” ile sinagog ve HSBC saldırıları arasında bir ilişki kurmayı hedeflemişler” dedi.

Başbuğ, 17 Mayıs 2016 tarihinde Danıştay saldırısının gerçekleştiğini, bunu Ergenekon ile ilişkilendirmek isteyenlerin Terörle Mücadele Yüksek Kurulu Başkanı da olan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’le görüştüklerini, Gül’ün de kendilerine, “Bana anlattıklarınızı delillendirin. Savcıya da anlatın. Hepsi yakalansın ve yargılansın” dediğini aktardı.

Başbuğ, “Yavaş yavaş artık bir sürecin içine yuvarlanıyorduk; ama hâlâ tam şartlar oluşmuş değil” dedi.

Şartların 2007 yılında oluştuğunu belirten Başbuğ, 2007 yılının, Türk siyasî tarihinde bir kırılma yılı olduğunu söyledi.

19 Şubat 2007’de Hrant Dink cinayetinin işlendiğini, 10 gün sonra da “Ergenekon Terör Örgütü”nün müellifi olan Recep Güven’in, Başbakan Erdoğan’a, Dink cinayetiyle Ergenekon ilişkisi olduğu iddiasını arz ettiğini kaydetti.

Başbuğ, 2007’de FETÖ’nün Emniyet teşkilatına tam olarak hakim olduğunu, 23 Mart 2007’de Ali Fuat Yılmazer’in İstanbul İstihbarat Şube Müdürü olduğunu, 12 Haziran 2007’de de Ümraniye’de el bombalarının bulunduğunu, 27 Temmuz 2007’de de Ergenekon davasından ilk tutuklamaların başladığını hatırlattı.

“Siyasî iktidara anlattık ama destek bulamadık”

TSK’ye yönelik komploları her resmî platformda, her vesileyle siyasî iktidara anlattıklarını ancak 2008-2010 döneminde arkalarında siyasî destek bulamadıklarını söyledi.

İlker Başbuğ, 2008-2010 döneminde, tam tarihini hatırlayamadığı bir gün ikili görüşmelerinde Başbakan Erdoğan’a “Türk Silahlı Kuvvetleri olarak biz, Fethullah Gülen cemaatinin komplolarıyla karşı karşıyayız. Bugün Fethullah Gülen cemaatinin hedefinde biz varız; ama yarın siz olacaksınız” dediğini anlattı. Başbuğ, “Daha nasıl söyleyebilirim? Yani daha başka ifade edebilir miyim durumu?” diye sordu.

“FETÖ’nün siyasî ayağının olmaması mümkün değil”

İlker Başbuğ, “Siz, FETÖ’nün siyasî ayağı konusunda ne düşünüyorsunuz? Söyleyeceğiniz somut bir örnek var mı?” sorusuna şu karşılığı verdi:

“FETÖ’nün siyasî ayağı var mıdır? Vardır. ‘Yok’ dersek, bu gerçeği inkâr olur. Çünkü askeriyenin ta nerelerine sızmış, polise sızmış, yargıya sızmış, üniversiteye sızmış bir örgütün siyasal partilere sızmadığını düşünmek, akla ziyandır. Vardır. Mutlaka. Hatta her partide de var, olabilir. Ha, bu kimdir? Ben bu konuda karar verici veya yorum yapıcı olamam. Bunu kimin çıkartması lâzım? Yargının çıkartması lâzım; ama burada da siyasî iradenin ağırlığını koyması lâzım.

Ben, soyut konuşmayı sevmeyen bir insanım. Siz de sorduğunuz için ben, bu siyasî ayakla ilgili olarak somut bir olayı anlatmak isterim. Bu somut olayı incelesinler, üzerine gitsinler, incelesinler. Siyasî ayakla ilgili olarak bir sonuca da ulaşabilirler, ulaşmayabilirler de; ben bilemem; ama ben bir somut olay söylemek isterim, madem mevzu oldu.

Gece yarısı yapılan kanun değişikliğinin sebebi

26 Haziran 2009… Tam o gün de Genelkurmay’da basın ve medya ile toplantımız var o gün. Aslında 25 Haziran’ı 26 Haziran’a bağlayan gece… Torba yasalar var ya? 25 Haziran’ı 26 Haziran’a bağlayan gece yarısı bir yasa değişikliği, torba yasalar kapsamında Meclis’in gündemine getiriliyor. Bu kiminle ilgili? Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili. Bizim yasalarımıza göre, Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili bir kanun teklifi, yani hükümet tasarısı değil bu bahsettiğim konu. Gece yarısı bir yasa teklifi getiriliyor. Usule göre, böyle bir yasa teklifi Silahlı Kuvvetler’le ilgili ise, Millî Savunma Bakanlığı’nın bilgisi olması lâzım. Genelkurmay Başkanının da bilgisi olması lâzım, ki geçecek Meclis’ten. Hatta 10-15 dakikada, sabaha karşı mı ne görüşüyorlar, pat! Paldır küldür geçiyor bu yasa teklifi. Millî Savunma Bakanının haberi var mı? Bakanlığın haberi var mı? Yok. Genelkurmay’dan sorulmuş mu? Böyle bir şey yok. Biz, bundan ne zaman haberdar oluyoruz? 26 Haziran 2009’daki basın toplantısı esnasında haberdar oluyoruz. Facia!

Peki, haklı olarak diyeceksiniz ki, ‘Tamam da, ne bu yasa teklifi? Niye bu kadar önemsiyorsunuz?’ Bu yasa teklifi ile 2 şey yasalaştı. Birincisi ne? Askerî şahıslar, askerî mahallerde işlediği suçlarla dahi Özel Yetkili Mahkemelerde yargılanacak. Anayasaya aykırı bir kere, hiç tartışmasız. Niçin? Tamamen Dursun Çiçek için.”

İlker Başbuğ, “İrtica İle Mücadele Eylem Planı”nın medyada yapılan bir algı operasyonuyla “AKP’yi ve Cemaati Bitirme Planı” olarak kamuoyuna yansıtıldığını ifade etti.

Yasaya göre Dursun Çiçek’e atfedilen suçla ilgili yargılamanın Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılması gerektiğini belirten Başbuğ, “İstanbul Özel Tekili Mahkeme istedi, biz göndermedik. Bir kere daha istedi, ‘Hayır. Bak suç işliyorsunuz. Böyle şey olmaz (cevabı verdik.)’” dedi.

Başbuğ, bu sebeple (Genelkurmay’ın itirazına karşı) yasada ilgili kısmın değiştirildiğini söyledi.

Yasada yapılan ikinci düzenlemenin, sivil şahısların her halükârda, her durumda sivil mahkemelerde yargılanması hükmünü getirdiğini belirten Başbuğ, “Bu neyle ilgili biliyor musunuz? Biz, tam Kayseri olayı… Bilmem hatırlar mısın? Kayseri’de çok büyük bir olay yakalamıştık. Esasen bu çok önemliydi. Kayseri’de, Hava İkmal Bakım Bölge Komutanlığı’nda tam FETÖ’nün inine girdik. Astsubaylar yakalandı. İşte bilgisayar yapıp karargâhta şeyler… Ve itiraf ettiler. ‘Işık Evleri’nde okuduk’ vesaire, vesaire… Artı, bu astsubaylar, bu flaş bellekleri kiminle hazırlıyorlar? Kayseri’deki bazı sivillerle beraber hazırlıyorlar. Müşterek suç. Askerî mahalde olduğu için aslında bizim Hava Kuvvetleri Savcılığı el koydu. Astsubayları yargılıyoruz ama bir taraftan da sivilleri pırıl pırıl aranıyor yani. Yakalansa tutuklayacağız ve mahkemeye götüreceğiz ve o anda da inanın, o kadar mutluyuz ki, ‘Tamam’ diyoruz; çünkü ben, 2008’de göreve başladığım an bu Fethullah Gülen’le mücadele edeceğim diyorum. 14 Nisan 2009’da yaptığım konuşmada, ‘Kanunlar içinde ben seninle mücadele edeceğim’ (diyorum.) Biz de çok sevindik Kayseri olayında. ‘Tamam’ dedik, ‘Bir ipucu yakaladık. Buradan (yapılanmaya) gideceğiz.’ İkinci yasa değişikliği ne biliyor musun? ‘Sivil şahıslar, her halükârda askerî yerlerde (mahkemelerde) yargılanamaz.’

Şimdi ben, burada çok açık konuşuyorum: 26 Haziran 2009’da bu iki konuyu içeren kanun teklifini kim hazırladı? Ben bilmiyorum. Araştırsınlar diyorum. Ben, bir ipucu veriyorum. Çünkü bu kanun teklifi, tamamen FETÖ’nün direktifiyle, emriyle hazırlandığını düşündüğüm bir (teklif.) Çünkü iki şeyle (değişiklikle) tamamen FETÖ komplolarıyla bağlantılı bir olayla karşı karşıyayız. Kanun teklifi… Çok da merak ederim; bu kanun teklifini kim, neden, nasıl o gün, 25’ini 26’sına bağlayan gece yarısı gündeme getirdi? Artı, yahu mevcut anayasaya da aykırı yahu! Mevcut anayasada der ki, ‘Askerî mahallerde askerî kişilerin işlediği suçlar, askerî mahkemelerin konusudur. Yasa, anayasaya aykırı olamaz. Getirdiler. İyi niyet olduğunu hiç ben düşünmüyorum. Burada bayağı art niyet olduğunu düşünüyorum. Bu 26 Haziran 2009’da getirilen kanun teklifinin üzerinde durulmasını bir düşünce olarak ben burada açıklıyorum, söylüyorum. Sonuç ne olur, bilmem; ama bu kanun teklifini, ki anayasaya aykırı, aklı başında olan birisinin getirmesini ben düşünemiyorum. Bilmem anlatabiliyor muyum?”

İlker Başbuğ, daha sonra bu kanunun yanlış olduğunu Millî Güvenlik Kurulu’nda da Cumhurbaşkanı ve Başbakanın huzurunda dile getirdiklerini, sonra özel olarak da ilettiklerini ancak dinletemediklerini anlattı.

Başbuğ, bunun üzerine gazeteci Fikret Bila’ya ve Murat Yetkin’e bu kanunun anayasaya aykırı olduğunu anlatarak basında yer almasını sağladığını da kaydetti.
Başbuğ, “Daha ne yapabilirdim?” diye sordu.

Hiç yorum yok: