10 Temmuz 2016 Pazar

“Erdoğan’ın başbakan olacağını ilk kez o evdeki toplantıda duydum”


Strateji Uzmanı Yazar Erol Mütercimler, Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakan olacağını ilk kez 1999 yılında Avukat Münci İnci’nin evinde yapılan toplantıda duyduğunu söyledi. Mütercimler, Ulusal Kanal’da yayınlanan ve Gülgün Feyman’ın sunduğu “Nasıl Yani?” isimli programda, toplantı hakkında şu bilgileri verdi:

“Recep Tayyip Erdoğan’ın bu ülkeye başbakan olacağını ilk defa duyduğum yer, Avukat Münci İnci’nin evidir. 24 Ekim 1999. Bak, sahneyi anlatayım: Münci Bey, beni aradı. İlişkimiz nereden? İntermedya grubuydu o zaman onun, ben o zaman onların yayın danışmanlığını falan yapmıştım. Orada 7-8 ay birlikte olmuştuk. Ve Haber Ekstra dergileri filan çıkartıyorlardı. 3 ekonomi dergisi. Ta oradan ilişkim var. Bana telefon açtı. Dedi ki, “Biz” dedi, “Tayyip Bey’in medya sponsorluk danışmanlığını aldık; fakat ne olduğunu çözemedik.” Nail Keçili ile birlikte yapıyorlar bu işi. “Benim” dedi, “evimde sabah kahvaltısı veriyorum. Rica edeyim hoca” dedi, “bir gelip sen de dinler misin?” Ben de şunu düşündüm: Evde kim olur? Ben olurum, işte Nail Keçili olur, Münci İnci olur, Tayyip Bey olur, Tayyip Bey’in de bir-iki adamı tane olur. Önü konu bu kadar olur, diye düşündüm. Kalktım gittim. Durusu Konakları diye bir yer. Bulgaristan sınırında bir yer. Ben de ta Tuzla’dan oraya gittim. O zaman işte 1999. Yurt dışından daha yeni geldiğim dönem. Daha anamın evine sığınmıştım işte ne yapacağım ne edeceğim de belli değil filan diye.

Gittim. Evi anlatıyorum şimdi: Girdim. Duvarın önündeki kanepede oturanları sırayla söylüyorum: Fehmi Koru, Emin Şirin, Nazlı Ilıcak, yanında Yalçın Doğan ağabeyimiz. Onların arkasında duran kişi, Bülent Akarcalı... Odanın içindekiler: Fehmi Gültekin, Tezcan Yaramancı, Güler Kömürcü, yağ fabrikası olan bir hanımefendi, herkesin el falına bakıyordu. Mimar Sinan Üniversitesi’nde hoca oldukları, ben hiç tanımıyorum, 3 tane profesör vardı. 15 dakika sonra bu odaya kim geldi dersin bu eve? O günkü Amerikan konsolosu yardımcısı bayan (Kate) Schertz’le birlikte, el ele Tuğrul Türkeş geldi… O eve… O eve… Evet, Tuğrul Türkeş, Amerikan konsolosunun aracıyla geldi. Hanımefendi, konsolos yardımcısı hanımefendi, tercüman, Tuğrul Türkeş geldi. Benim bütün bu manzaraya canım çok sıkıldı. İnanılmaz sıkıldı. Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakan olacağını duyduğum ilk gün…

Tayyip Bey’in adamı dedi ki, yanımda oturuyordu, ben kalkıp gideceğim, çok sinirlendim. Kahve bile içmedim. “Hocam” dedi, “gitmeyin. Tayyip Bey’in size çok ihtiyacı var” dedi. “Sizin birlikte olmanızı istiyoruz.” Niye kardeşim dedim. “Tayyip Bey” dedi, “bu ülkeye başbakan olacak.” “Siz” dedi, “onunla aynı kuşaksınız.” “Sizin” dedi, “danışmanlığınıza çok ihtiyacı var.” Ondan sonra bak, bitti; konuşmalar monuşmalar, bir sürü şeyler oldu orada, bitti; gitti Tuğrul Türkeş. Yine Amerikalılarla gitti. Boşalınca ev, Münci İnci bana dedi ki, “Hoca” dedi, “bir on dakika daha kal, ne olur.” Bülent Akarcalı, ben ve Münci İnci kaldık. Bülent Bey, biliyorsunuz dev gibidir. Üç kapılı gardrop gibidir. Böyle ellerini de koydu şöyle, o kapının önünde duruyor. Bu günkü gibi gözümün önünde. Münci İnci dedi ki bana, “Hoca” dedi, “ne düşünüyorsun Tayyip Bey hakkında?” Ne anlamda soruyorsunuz dedim. Ne anlamda? Çünkü sorularımıza cevap gelmedi, Tayyip Bey’e sorduğumuz. Dedi ki, “Tayyip Bey bu ülkeye başbakan olacak. Ona göre söyle düşünceni.” Haaa… Az önce de duydum ya… Dedim ki, bakın Münci Bey, madem ki başbakan olacak, o halde size şunu söylüyorum: 1- Yurt dışına gönderin. Bir kere ruhsal olarak bir rehabilitasyon süreci yaşasın. 2- Madem ki başbakan olacak, o süreç içinde İngilizce kursu aldırılsın. 3- Hocalar tayin edilsin. Yetiştirilsin. Ne dedi bana biliyor musun? “Hapishanede olduğu dönemde” dedi, “günde en az 8 saat İstanbul Üniversitesi’nden falan hocaları taşıdık..” “Zaten” dedi, “o aşamayı yaptık. Öbür ikisini de hallettik. Tayyip Bey’i aynı zamanda Londra’da bir koleje devam ettireceğiz.. “Ben” dedi, “sizden duymak istiyordum. Demek ki doğru bir strateji belirlemişiz.” Bak şimdi; böyle oldu. Ayrıldık gittik. Peki o hafta yayınlanan, “Aydınlık” mıydı, “2000’e Doğru” muydu, 1999’da hangi gazete? Bilemiyorum. “2000’e Doğru” olabilir. Birinci sayfadan, göbekten haber: “Emekli Deniz Binbaşı, Deniz Subayı Erol Mütercimler, Recep Tayyip Erdoğan’ın baş danışmanlığına getirildi.” Getirildi… Atladım geldim. Adnan Akfırat, kulakları çınlasın. Dostluğumuz çok eskidir Adnan’la. Adnan, bu nedir, dedim. Adnan dedi ki, “Ağabey, vallahi ve billahi bizle ilgisi yok. Bu bilgi, Ankara’dan geldi” dedi. Adnan, böyle rezillik olur mu, dedim. Bu nereden geldi? Bak dedim, ben orada Kanal 6 adına oradayım. Bütün olayı anlattım ona. Ertesi hafta düzeltildi; ama iş işten geçti. Öyle bir yayın yapıldı. Sonuçta “Ankara’dan geldi” dedi, bilgi. Neyse…”

Erol Mütercimler, 3 Kasım seçimlerinin ertesi günü Erdoğan’ın Hukuk Baş Danışmanı Avukat Faik Işık’ın kendisini televizyonda ziyarete geldiğini, kendisinin ismini Erdoğan’a 5 kişilik danışman listesi içinde gönderdiklerini ve danışmanlığı kabul etmesini istediklerini söylediğini anlattı.

Mütercimler, Faik Işık’ın kendisine Erdoğan’ın başbakan olacağını söylediğini, kendisinin ise milletvekili bile seçilemeyen Erdoğan’ın başbakan olmasına ihtimal vermediği için, “Başbakan olursa gel, kabul edeceğim” dediğini söyledi.

Daha sonra Erdoğan’ın milletvekili olduktan sonra Faik Işık’ın kendisini tekrar ziyaret ettiğini belirten Mütercimler, danışmanlık teklifini kabul edip etmeyeceğini sorduğunu, kendisinin ise bunun mümkün olamayacağını söylediğini anlattı.

“Faik Işık, bana müthiş bir cümle kurdu” diyen Mütercimler, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İnanılmaz! Ne kadar haklı çıktı. Dedi ki, “Bak ağabey, siz” dedi, “bu tarikat, cemaat işinden anlamazsınız.” Anlamam dedim. “Biliyorum ağabey” dedi. (…) “Bak” dedi. “Gün gelecek ağabey, gün gelecek, ben bile Tayyip Bey’e en fazla 1,5 kilometre yaklaşabileceğim; çünkü” dedi, “başka bir cemaat, onu kuşatacak. Ağabey” dedi, kurban olayım; yapma, etme, kabul et” dedi.  “Gel, kendin kur ekibini. Danışmanlar ekibini kendin kur ağabey” dedi. “Sonra bu işten en çok sen üzülecek, pişman olacaksın. Siz” dedi, “bu işleri bilmiyorsunuz.”

Erol mütercimler, “Pişman oldunuz mu?” sorusuna şöyle cevap verdi:

“Kararsızım; ama şunu biliyorum: Gitseydim bile yanlarına, kısa bir süre sonra zaten onlar dışarı atacaklardı. Turmayacaklardı. Tutmayacaklardı; çünkü o mahallenin mensubu değiliz biz. Mahallenin mensubu biz değiliz. Çünkü o parti, Amerikalılar tarafından başka türlü kurgulanmış. Benim gibi bir sol Kemalist, orada yer alamaz. Olmaz.”

(Haber: Sürur Öztürk)

Hiç yorum yok: