Furkan Vakfı’nın eski Kurucu Genel Başkanı Alparslan Kuytul, 2014 yılından beri Türkiye’yi Erdoğan’ın değil, ordunun, polisin ve Vatan Partisi’nin yönettiğini, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yolsuzluklarına dair elinde 38 tane dosya olduğunu söyleyen Doğu Perinçek hakkında hiçbir işlem yapılmadığını, aksine her gün televizyonlara çıkarıldığını dile getirdi.
Furkan Vakfı’nın eski Kurucu Genel Başkanı Alparslan Kuytul,
25 Ocak’ta Adana’da, “Türkiye’de Yargı Zulmü” başlıklı basın açıklaması yaptı.
“17-25 Aralık, diktatörlüğe
evrilmede önemli bir rol oynadı”
2013 yılında gerçekleştirilen 17-25 Aralık operasyonlarından
sonra 2014 yılının başından itibaren “Türkiye’nin başka bir Türkiye olduğunu”
ifade eden Kuytul, “17-25 Aralık operasyonları, Türkiye’nin diktatörlüğe doğru
evrilmesinde önemli bir rol oynadı. O bahaneyle, suçlu suçsuz birçok insana,
derneklere zulümler yapılmaya başlandı” dedi.
“Derin güçler, kıyım
için ihtiyaç duydukları büyük olayı 15 Temmuz’la gerçekleştirdiler”
Büyük olaylar olmadan büyük kıyımlar yapılamayacağını ileri
süren Kuytul, “Bazı derin güçler, büyük bir olaya ihtiyaç duydu ve o büyük
olayı da 15 Temmuz ile gerçekleştirdiler. 15 Temmuz’dan sonra toplu ve büyük
kıyımlara kalkıştılar” iddiasında bulundu.
“15 Temmuz’un siyasî ayağı” konusundaki tartışmalara da
değinen Kuytul, ihanetin arkasında kimler varsa ortaya çıkarılmasından
memnuniyet duyacaklarını belirtti. Kuytul, “15 Temmuz’un siyasî ayağının ortaya
çıkması gerektiği gibi, 15 Temmuz’un bir de derin ayağı var. O derin ayağının
da ortaya çıkarılmasını istiyoruz” dedi.
“Ölmeyi göze alırım,
yine susmam”
Furkan Vakfı’na yönelik yargı sürecinde mahkemeler sürekli
uzatılmak suretiyle beraat etmelerinin sürekli engellendiğini ileri süren
Kuytul, “Dosya ikiye ayrıldı; terör dosyası ve suç örgütü dosyası dediler.
İkisinin de içi boş olduğu için ilk celsede ikisinden de tahliye oldum; ama bir
yerlerden tekrar müdahale edildi ve 24 saat geçmeden tekrar tutukladılar; çünkü
‘susmayacağım’ demiştim. ‘Sen madem ki susmayacaksın, o zaman tekrar
hapishaneye seni koyalım’ dediler. ‘Başım gözüm üzerine’ dedim. Susmam. Ölmeyi
göze alırım, yine susmam” diye konuştu.
Alparslan Kuytul, bu dönemde savcılara itiraz hakkı
verildiğini, oysa hakim sanığın lehinde hüküm verdiğinde savcının itiraz etme
hakkı olmadığını ileri sürerek, şunları söyledi:
“Yarım saatte mi
okudun 20 bin sayfayı? Talimat aldığınız besbelli”
“Savcının böyle bir hakkı olmadığı halde savcılara bu hak
verildi. Tahliye kararlarına savcılar itiraz ediyorlar ve olur ya bir mahkeme,
yetkililerin istemediği bir karar verdiyse, o zaman savcıya itiraz
ettiriyorlar. Savcının itirazını, bir üst mahkeme adı altında, aslında üst
mahkeme değil, yan odadaki mahkeme. Dördüncü oda, Dördüncü Ağır Ceza, beşinci
oda, Beşinci Ağır Ceza… Üst mahkeme değil. Üst mahkeme, istinaf mahkemesidir; onun
da üstü Yargıtay’dır; onun da üstü Anayasa Mahkemesi’dir. Yani bunlar, yerel
mahkemeler, yan yana odalardır ve birbirinin verdiği kararları iptal ediyorlar.
Eşit derecede mahkemeler. Dördüncü Ağır Ceza’nın verdiği tahliye kararını,
dosyayı hiç bilmeyen Beşinci Ağır Ceza iptal ediyor. Dosya, 20 bin sayfa. Yarım
saatte mi okudun 20 bin sayfayı? Yarım saatte nasıl karar verebildin? Talimat
aldığınız besbelli.”
“OHAL’i kaldırıp,
sıkıyönetim ilân etmiş gibiler”
“15 Temmuz bahanesiyle Türkiye diktatörlüğe doğru
götürülüyor” diyen Kuytul, Eren Erdem’in, Selçuk Kozağaçlı’nın Ahmet Altan’ın,
Metin İyidil’in durumlarını örnek gösterdi. Kuytul, “Olağan Üstü Hal, güya
kaldırıldı. Kaldırılmadı, devam ediyor. Olağan Üstü Hal’i kaldırdılar, adeta sıkıyönetim
ilân etmiş gibiler” dedi.
Kuytul, hamile ve yeni doğum yapmış kadınların hapse
atılmalarının da kanunlara aykırı olduğunu anlattı. Kuytul, “Biz, zaten hukuk
devleti bir türlü olamadık. Kanun devletiydik; şimdi kanun da kalmadı, tamamen
keyfî idareye kaldık. (…) Laiklikle İslâm saf dışı oluyor, Olağan Üstü Hal ile
kanunlar saf dışı oluyor, başkanlık sistemiyle parlamento saf dışı oluyor.
Kimler yetkiliyse, artık keyfî idarede bulunabiliyorlar” dedi.
Alparslan Kuytul, kendisine yönelik yargı sürecinde
sergilenen hukuksuzlukları anlattı.
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) uygulamalarına da tepki
gösteren Kuytul, KHK’nin yargısız infaz anlamına geldiğini söyledi.
“Sen mi karar
vereceksin ey siyah gözlüklü adam?”
Bazı “siyah gözlüklü adamlar”ın, Furkan Vakfı mensuplarına “Bak
böyle böyle ayağını denk al. Sen onlara gidip geliyorsun, İleride meslek sahibi
olamazsın, şöyle olamazsın, böyle olamazsın” dediklerini dile getiren Kuytul, “Şimdi
bu kanun devleti midir? Bu yapılan tehdit midir, şantaj mıdır, eşkıyalık mıdır?
Böyle olur mu? Varsa bir suçumuz, o zaman ispat edersin. Biz terör örgütü müyüz
ki bize selâm verenleri tehdit ediyorsun? ‘Şöyle şöyle olur, böyle böyle olur.’
Neye göre söylüyorsun bunu? Terör örgütü müyüz? Sen mi karar vereceksin ey
siyah gözlüklü adam? Sen mi karar vereceksin ey siyasîler? Siz, mahkeme
misiniz?” diye konuştu.
“Kayyım atamalarının
neresi demokrasi?”
Konuşmasında belediyelere kayyım atanmasını da değerlendiren
Kuytul, belediye başkanlarının mahkeme kararı olmadan görevden alınmasına tepki
gösterdi. Kuytul, bir belediye başkanının görevden alınması halinde, aynı
partiden bir belediye meclisi üyesinin görevlendirilebileceğini ancak bunun
yerine valilerin, kaymakamların atandığını dile getirdi. Kuytul, “Bunun neresi
demokrasi?” diye sordu.
“Bu adam taş mı
yiyecek?”
Yargı sürecinde beraat edenlerin de işlerine iade edilmediklerine
işaret eden Kuytul, “Beraat ettiği halde yine işsiz güçsüz gezmeye devam
ediyor. Bir kısmının diploması iptal ediliyor. Bir kısmına haksız yere pasaport
hakkı verilmiyor. Adam devlette çalışamıyor, özel sektörde çalışamıyor. Yurt
dışına gidecek, pasaport da verilmiyor. Ne diyorsun yani? Ne diyorsun? Bu adam
taş mı yiyecek?” diye konuştu.
15 Temmuz bahanesiyle İslâmî faaliyetlerin engellendiğini
ileri süren Kuytul, “Yalnızca cemaatler de değil. Cemaat olmayanlar da
engelleniyor ve sürekli olarak baskı kuruluyor; bir korku imparatorluğu meydana
getiriliyor. Hiç kimse, kendinden emin olamıyor” dedi.
“Artık ‘Hakimlere
savcılara özgürlük’ dememiz lâzım”
Davaların hukuksuz bir şekilde uzamasından hakimlerin de
bıkıp usandıklarını ifade eden Kuytul, “Ey zalimler, şu yargıdan elinizi çekin.
Hakimleri, savcıları özgür bırakın. Bundan sonra artık “Alparslan Kuytul’a
özgürlük” değil, ‘Hakimlere, savcılara özgürlük’ dememiz lâzım. Vallahi,
hakimlerin yerinde olacağıma, hakim olacağıma mahkûm olmayı tercik ederim”
dedi.
“Adamına göre kanun,
adamına göre talimat olmaz”
Kuytul, “Yasalaşmış olan tüm KHK’lar iptal edilmelidir. KHK
zulmüne son verilmelidir. Yargı bağımsızlığı sağlanmalıdır. Hakimlere,
savcılara baskı, artık bitirilmelidir. Bugüne kadar yapılmış olan
haksızlıklar(dan dolayı) o kimselerden özür dilenmeli ve mahkemeleri yeniden
başlatılmalıdır. Mal varlığına haksız yere el konulan kimseler varsa, mal
varlıkları kendilerine iade edilmelidir ve artık herkese eşit davranılmalı, hiç
kimsenin özel muameleye tâbi tutulmasına müsaade edilmemelidir. Herkes,
kanunlar önünde eşittir. Adamına göre kanun, adamına göre talimat olmaz. Artık
bu zulümler bitirilmelidir” diye konuştu.
“12 Eylül gibi bu
dönem de lânetle anılacaktır”
Sergilenen adaletsizlikler konusundaki görüşlerini anlatan
Kuytul, sözlerine şöyle devam etti:
“Adaletin olduğu ülkede savcılar, suçu ispat eder; adaletin
olmadığı ülkede sanıklar, suçsuzluğunu ispat eder. Türkiye’de savcılar, suçu
ispat edemiyor, sanıklara diyorlar ki, ‘Sen suçsuzluğunu ispat et.’ Suçun
delili olur; suçsuzluğun delili olmaz ki. Suç varsa, savcı suçu ispat eder. E
suç yok. Savcı, suçu ispat edemeyince, bu sefer ‘Sen suçsuzluğunu ispat et’
diyorlar. Yahu kardeşim, sen, hangi cümlemde terör propagandası gördün? Ben,
onlardan mıyım ki onların propagandasını yapayım? Sen, hangi cümlemde suç
gördün? Onu söyle. Onu söylemiyor. Seni atıyor içeriye, ondan sonra ‘Sen bir
sene sonra kendini savunursun’ diyor. Yerin dibine batsın böyle adalet! Bu
dönem, lânetle hatırlanacaktır. 12 Eylül zulmünü nasıl ki insanlar, hatırlıyorlar
ve lânet okuyorlarsa, bu dönem de o şekilde lânetle hatırlanacak, bu dönem, bu
şekilde ‘zulüm dönemi’ olarak tarihte yerini alacaktır.”
15 Temmuz bahanesiyle aslında İslâmî hizmetlerin bitirilmek,
bitirilmeyenlerin de küçültülmek istendiğini ileri süren Kuytul, “Diğer
taraftan da diktatörlük kurmak istiyorlar” dedi.
“Türkiye Devleti içerisinde öyle bir kadro var ki, bu kadro,
Türkiye’deki özgürlükleri fazla bulmaktadır ve padişahlığa gitmeyi
düşünmektedir. Yani diktatörlüğe geçmeyi düşünmektedirler” diyen Kuytul,
kendilerinin buna engel olma mücadelesi verdiklerini söyledi.
Bilim ve Sanat Vakfı’nın yönetiminin bir komisyona
devredilmesine de tepki gösteren Kuytul, “Bu vakfın kurucularından biri, Ahmet
Davutoğlu. Dünün Başbakanı. Dün AKP ile beraberken çok iyi, AKP’den ayrılınca
çok kötü bir adam oldu ve kurmuş olduğu vakıf, kayyım eliyle kapatıldı” dedi.
Kuytul, yapılan hukuksuzluklara yargı mensuplarının da tepki
göstermelerini istedi; hakimlerin ‘Yeter artık!’ demeleri gerektiğini dile
getirdi.
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in “Yargı altın
devrini yaşıyor” dediğini hatırlatan Kuytul, sözlerine şöyle devam etti:
“Perinçek hakkında
hiçbir işlem yapılmıyor”
“Aynı Doğu Perinçek, diyor ki, “2014 yılından beri Türkiye’yi
Tayyip Erdoğan yönetmiyor.” Aynı Doğu Perinçek… Gazeteci soruyor; ‘Peki, kim
yönetiyor?’ Diyor ki, “Ordu, polis ve Vatan Partisi.” Bunu söylediği halde
hakkında hiçbir işlem yapılamıyor. Ordu yönetiyormuş Türkiye’yi, polis
yönetiyormuş Türkiye’yi, Vatan Partisi yönetiyormuş Türkiye’yi. Bu lafları
söyleyen kimseye hiçbir soruşturma açılamıyor. “Cumhurbaşkanının yolsuzluğuna
dair elimde 38 tane dosya var” demişti. Hakkında hiçbir işle yapılmadı. ‘Sen,
nasıl bunu söylersin? Gel bakalım; cumhurbaşkanının yolsuzlukları neymiş?
Dosyaları savcılara teslim et bakalım’ denilmiyor. Her lafı söylüyor ve her gün
de televizyonlara çıkartılıyor. Son aylarda farkındasınızdır; her gün
televizyonlara çıkartılıyor. Bu neyi gösteriyor? Bu, neden ‘yargı altın devrini
yaşıyor’ dediğini anlayabiliyoruz. Çünkü artık, demek ki istediklerini
yaptırabiliyorlar. Kimler istediğini yaptırabiliyorsa yargıya, onlar diyor ki, “Yargı
altın devrini yaşıyor.” Kimler yargının durumundan memnunsa, onlar, yargıya
hakim olmuşlar demektir. Buna karşı mücadele verilmelidir. Yargının
bağımsızlığı sağlanmalıdır. Hukuk devleti olamadık, hiç olmazsa kanun devleti
olsunlar. Allah’ın kanunlarını rafa kaldırdılar; bari hiç olmazsa kendi
kanunlarını adam gibi uygulasınlar. Yoksa keyfî idarede bulunuyorlar. Buna
karşı mücadele vermek, boynumuzun borcudur. Türkiye’nin diktatörleşmesine
müsaade edilmemelidir. Diktatörlüğe karşı mücadele edilecektir; edilmeye devam
edilecektir.”
Doğu Perinçek ne
demişti?
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, 2019 yılının
Eylül ayında Independet Türkçe’den Can Bursalı’nın sorularını cevaplarken, “2014’ten
bu yana Tayyip Erdoğan Türkiye’yi yönetmiyor; Türkiye Tayyip Erdoğan’ı
yönetiyor” demişti. Perinçek, “Erdoğan’ı yöneten Türkiye”yi de “Ordu, polis,
sanayiciler ve Vatan Partisi olarak tanımlamıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder