Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, MHP’nin af teklifini reddetmelerinin gerekçelerini açıklarken, bu konuda temel ilkenin, devletin sadece kendisine karşı işlenen suçları affedebileceği olduğunun altını çizdi. Erdoğan, “Ama biz, devlete karşı işlenen suçlarda devlet olarak burada yapılabilecek ne varsa, bunu yapmaya gayret ederiz ve arkadaşlarımız bu çalışmalarını da yaptılar, yapıyorlar” dedi.
Uyuşturucu mahkûmlarına ‘kader mahkûmu’ diyebilir miyiz?
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip
Erdoğan, partisinin grup toplantısında “Cemal Kaşıkçı suikastı”, “genel af”, “Öğrenci
Andı” ve “MHP ile yerel seçim ittifakı” konularını değerlendirdi.
MHP’nin kamuoyunda “genel af” olarak değerlendirilen ceza
indirimi ve şartlı tahliye teklifini değerlendiren Erdoğan, “Af meselesi ilk
gündeme geldiğinde hemen arkadaşlarına talimatı verdim; bu işi tüm boyutlarıyla
masaya yatırın. Karşımıza çıkan manzara, bize teklif edilen tarzda bir
düzenlemenin, milletimizin vicdanını rahatsız edecek neticelere yol açacağını
gösterdi. Bunun için de teklife sıcak bakmadığımızı, çeşitli örneklerle
anlatmaya çalıştık” dedi.
Bu konuda temel ilkenin, devletin sadece kendisine karşı
işlenen suçları affedebileceği olduğunun altını çizen Erdoğan, devletin,
kişilere karşı işlenen suçları affetme yetkisine sahip olmadığını vurguladı.
Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
“Bir defa şunu çok iyi anlamamız gerekiyor: Eğer adalet,
mülkün esasıysa, o zaman biz, bu mülkü ayakta tutmak için adil davranmaya
mecburuz. Kalkıp da uyuşturucu baronlarına torbacılık yapanları bir araya
getirmek veya ayrı ayrı değerlendirmek… Bunu anlamak da mümkün değil. Biz,
devlet olarak uyuşturucu baronlarıyla da mücadele ettik, torbacılarla da
mücadele ettik, onu içenlerle de mücadele ettik ve etmeye de devam ediyoruz.
Hiçbir dönemde, uyuşturucularla veya uyuşturucu müptelâlarıyla mücadelede,
bizim iktidarımız döneminde olduğu kadar yoğun bir mücadele verilmemiştir.”
Cezaevlerinde sadece uyuşturucudan mahkûm 50 bin hükümlü
olduğunu belirten Erdoğan, “Allah aşkına, bunlara ‘kader mahkûmu’ diyebilir
miyiz?” diye sordu. Erdoğan, “Ama biz, devlete karşı işlenen suçlarda devlet
olarak burada yapılabilecek ne varsa, bunu yapmaya gayret ederiz ve
arkadaşlarımız bu çalışmalarını da yaptılar, yapıyorlar” dedi.
AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin twitter sayfasında yayınladığı “Elbette kast edilen Milliyetçi Hareket Partisi’dir” cümlesine de şöyle cevap verdi:
AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin twitter sayfasında yayınladığı “Elbette kast edilen Milliyetçi Hareket Partisi’dir” cümlesine de şöyle cevap verdi:
“Bizim kimseyi, ne kurum ne isim olarak hedef almamız söz
konusu değildir. Sosyal medyadaki kimi açıklamaların, yanlış anlaşılmalardan
kaynaklandığını düşünüyor ve üzüntüyle karşılıyorum.”
Erdoğan, konuşmasının devamında “Öğrenci Andı” konusunda yaşanan tartışmaları da değerlendirdi. Erdoğan, bu konuda şunları söyledi:
Erdoğan, konuşmasının devamında “Öğrenci Andı” konusunda yaşanan tartışmaları da değerlendirdi. Erdoğan, bu konuda şunları söyledi:
“Öğrenci Andı”ndaki sorun, metnin zihniyetidir
“Andımız tartışması, aslında artık geride bıraktığımızı
sandığım bir konuydu bu. Biz, 2013 yılında bu konuyu çözmüştük. Danıştay’ın
ilgili dairesi, birikimine ve yetkinliğine inandığımız hukukçularımızın ifade ettiği
gibi, yetki aşımı yaparak, maalesef, bu konudaki düzenlemeyi iptal etmiştir.
Türkiye’yi, geldiği yer itibariyle kesinlikle hak etmediği bir tartışmanın
içine sürükleyen bu karar, birtakım eski hastalıkların halâ bünyemizde
yaşadığını gösteriyor. İkinci Dünya Savaşı’nın ikliminde, tek parti CHP’si
döneminde başlatılan bir uygulamayı, bugünün demokratik, özgürlükçü, aydınlık
Türkiye’sinde halâ sürdürmeye çalışmak, yanlıştır. Andın ilk halini, Türk
Ocakları’nı kapatmasıyla, üniversiteleri perişan etmesiyle bilinen tıp doktoru
Reşit Galip yazmıştır. İnsanları kafataslarına göre sınıflandıran çalışmaları
destekleyen bu kişi, aynı zamanda Türkçe ezan zulmünün de mimarıdır. Andı yazan
bu yaa… ve bunun yazdığı andıbiz şu anda halâ tartışıyoruz. Daha sonra bu and
metni, değiştirile değiştirile kullanılmıştır. Bize göre milletimizin en büyük,
en etkili andı, İstiklâl Marşımızdır. İstiklâl Marşımız dışında bir and
tanımıyoruz, tanımayacağız. Ve bu tür tartışmalar, günlük siyasetin ötesinde,
ülkemizin demokrasi, istiklâl, hak ve hukuk mücadelesi sürecinde sembolik
anlamı olan hususlardır. Ve ‘Türk’üm… Türk’üm ben. Türk’üm. Amma, şunu
söyleyeyim: Ben, Türkçü değilim. Türk’üm. O başka bir şey, o başka bir şey.
Irkçılık, bizim dinimizde yasaklanmıştır. Yok. Her etnik unsur, kendi etnik
unsuruyla iftihar edebilir. Türk de eder, Kürt de eder, Laz’ı da eder, Çerkez’i
de eder, Roman’ı da eder; ama -cılık, -cılık etmez. Mesele bu. Şimdi sizin
Türkçülük yapma hakkınız var; ama öbür tarafta benim Kürt vatandaşımın, siz
böyle yaptığınız zaman ne hakkı doğar? Kürtçülük yapma hakkı doğar. İşte,
bırakalım Türk Türklüğüyle övünsün, Kürt Kürtlüğüyle övünsün, Laz Lazlığıyla,
Roman Romanlığıyla, Çerkez Çerkezliğiyle, Abaza Abazalığıyla övünsün; ama asla
bunu kalkıp da ırkçılık yapma boyutuna taşımayalım. İşte bunu yaptığınız anda
ayrımcılık yapmış olursunuz.
İşte AK Parti olarak biz, kurulduğumuzdan bu yana, bu yanlışın içine düşmedik. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 81 milyon vatandaşımızın tamamının ortak devleti olduğuna göre, sembolik unsurlarımızın da hepimizi kucaklaması gerekir. İşte bizim Rabia’mız, tam da bu anlayışın ifadesidir. Ne diyoruz biz? Tek millet… İşte ‘tek millet’ derken, kökenine, bölgesine, şehrine, meşrebine bakmaksızın, 81 milyon vatandaşımızın tamamını ifade ediyoruz. Bundan daha güzel ne olabilir? Burada ayrımcılık yok. Türkiye’de ne kadar etnik unsur varsa hepsini, tek millette topluyoruz. İkinci, ‘tek bayrak’ derken, uğrunda dedelerimizin ve evlâtlarımızın tamamının kanını döktüğü veya dökmeyi göze aldığı, istiklâlimizin alâmet-i farîkası (diğerlerinden ayırt edici özelliği / sembolü) olan bir değerimizi vurguluyoruz. Üçüncüsü, ‘tek vatan’ derken, 780 bin kilometrekare vatan toprağının her bir karışının hepimize ait olduğunu anlatıyorum. İşte 16 yıllık iktidarımızda, en doğudan en batıya, en kuzeyden en güneye, hizmetimizin gitmediği yer kaldı mı? Her yerde varız. İşte 76 üniversiteyle başladık, 206 üniversiteyle 81 vilâyetimize biz, icraat götürdük. İşte bu, ayrımcılığın olmadığının ifadesidir. Sağlığa bak, bunu görürsün. Ulaşıma bak, bunu görürsün. Her alanda… ‘Tek devlet’ derken, maziden atiye uzanan köprü üzerindeki son devletimiz olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden başka devlet tanımadığımızı belirtiyoruz.
Bizim ortaya koyduğumuz bu fotoğrafta, tek tipçi bir rejim özentisi bir metnin, çocuklarımıza her sabah okutulmasının yeri var mıdır? Hele hele meselenin, konuyu hukukî boyutuyla değerlendiren Anayasa Komisyonu Başkanımızın kökeni ve meşrebi üzerinden, gerçekten incitici ve ayrımcı bir tarza indirgenmesinin kime ne faydası vardır? Bir taraftan ‘Ben kökeniyle uğraşmam’ diyeceksin, “Ben ayrımcı değilim’ diyeceksin; ama Anayasa Komisyonu Başkanımız, benim şu anda milletvekilim ve yıllarca bu ülkede bakanlık yapmış olan arkadaşımıza, bakanımıza, bu şekilde bir taraftan hakaret, bir taraftan tehdit savuracaksın. Kusura bakma, benim bakanım da hüâ-i nâbit birisi değil. Onun da arkasında tamamıyla bizler varız ve doğrusu bakanımıza yönelik bu tehdidi ve hakareti, gerçekten bir genel başkana yakıştıramadım; çünkü bu, çok çok üzücüydü. Buna yol arkadaşımı feda edemem. Bunu bir defa bilmeleri lâzım. Zira benim bu yol arkadaşımın yakından uzaktan ırkçılıkla bir alâkası yok. Kökeni Kürt olabilir; ama kendisi bir defa bu ülkede bu millete hizmet etmenin şuurunda, onun aşkını yaşamış olan bir yol arkadaşıdır. Niye hedef saptırıyoruz? Niye böyle bir damgalama yapıyoruz? Üstelik bu bakanımızın, şehrine ve ülkesine ne büyük hizmetler yaptığının en yakın şahidi, bizleriz. Hiçbir arkadaşımızın, işini yaptığı için istiskaline, hakarete uğramasına, tehdit edilmesine göz yumamayız.
Esasen bizim ne Türk’le, ne Türklükle ne de söz konusu metindeki ifadelerle bir sıkıntımız yok. Biraz Sonra Millî Eğitim Bakanlığımızın 2023 eğitim Vizyonu Tanıtım Toplantısına katılacağım. Bu vizyon belgesinde çocuklarımıza nasıl doğru olmaları, çalışkan olmaları, küçüklerini korumaları, büyüklerini saymaları, ülkelerini sevmeleri gerektiğini öğretmenin esaslarını ortaya koyacağız. Aynı şekilde, Türk Milleti’nin sınırlarımız içindeki ve dışındaki mirasına gerçek anlamda biz sahip çıktık yaav, biz.
İşte AK Parti olarak biz, kurulduğumuzdan bu yana, bu yanlışın içine düşmedik. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 81 milyon vatandaşımızın tamamının ortak devleti olduğuna göre, sembolik unsurlarımızın da hepimizi kucaklaması gerekir. İşte bizim Rabia’mız, tam da bu anlayışın ifadesidir. Ne diyoruz biz? Tek millet… İşte ‘tek millet’ derken, kökenine, bölgesine, şehrine, meşrebine bakmaksızın, 81 milyon vatandaşımızın tamamını ifade ediyoruz. Bundan daha güzel ne olabilir? Burada ayrımcılık yok. Türkiye’de ne kadar etnik unsur varsa hepsini, tek millette topluyoruz. İkinci, ‘tek bayrak’ derken, uğrunda dedelerimizin ve evlâtlarımızın tamamının kanını döktüğü veya dökmeyi göze aldığı, istiklâlimizin alâmet-i farîkası (diğerlerinden ayırt edici özelliği / sembolü) olan bir değerimizi vurguluyoruz. Üçüncüsü, ‘tek vatan’ derken, 780 bin kilometrekare vatan toprağının her bir karışının hepimize ait olduğunu anlatıyorum. İşte 16 yıllık iktidarımızda, en doğudan en batıya, en kuzeyden en güneye, hizmetimizin gitmediği yer kaldı mı? Her yerde varız. İşte 76 üniversiteyle başladık, 206 üniversiteyle 81 vilâyetimize biz, icraat götürdük. İşte bu, ayrımcılığın olmadığının ifadesidir. Sağlığa bak, bunu görürsün. Ulaşıma bak, bunu görürsün. Her alanda… ‘Tek devlet’ derken, maziden atiye uzanan köprü üzerindeki son devletimiz olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden başka devlet tanımadığımızı belirtiyoruz.
Bozdağ’ın arkasında biz varız, onu feda edemem
Bizim ortaya koyduğumuz bu fotoğrafta, tek tipçi bir rejim özentisi bir metnin, çocuklarımıza her sabah okutulmasının yeri var mıdır? Hele hele meselenin, konuyu hukukî boyutuyla değerlendiren Anayasa Komisyonu Başkanımızın kökeni ve meşrebi üzerinden, gerçekten incitici ve ayrımcı bir tarza indirgenmesinin kime ne faydası vardır? Bir taraftan ‘Ben kökeniyle uğraşmam’ diyeceksin, “Ben ayrımcı değilim’ diyeceksin; ama Anayasa Komisyonu Başkanımız, benim şu anda milletvekilim ve yıllarca bu ülkede bakanlık yapmış olan arkadaşımıza, bakanımıza, bu şekilde bir taraftan hakaret, bir taraftan tehdit savuracaksın. Kusura bakma, benim bakanım da hüâ-i nâbit birisi değil. Onun da arkasında tamamıyla bizler varız ve doğrusu bakanımıza yönelik bu tehdidi ve hakareti, gerçekten bir genel başkana yakıştıramadım; çünkü bu, çok çok üzücüydü. Buna yol arkadaşımı feda edemem. Bunu bir defa bilmeleri lâzım. Zira benim bu yol arkadaşımın yakından uzaktan ırkçılıkla bir alâkası yok. Kökeni Kürt olabilir; ama kendisi bir defa bu ülkede bu millete hizmet etmenin şuurunda, onun aşkını yaşamış olan bir yol arkadaşıdır. Niye hedef saptırıyoruz? Niye böyle bir damgalama yapıyoruz? Üstelik bu bakanımızın, şehrine ve ülkesine ne büyük hizmetler yaptığının en yakın şahidi, bizleriz. Hiçbir arkadaşımızın, işini yaptığı için istiskaline, hakarete uğramasına, tehdit edilmesine göz yumamayız.
Esasen bizim ne Türk’le, ne Türklükle ne de söz konusu metindeki ifadelerle bir sıkıntımız yok. Biraz Sonra Millî Eğitim Bakanlığımızın 2023 eğitim Vizyonu Tanıtım Toplantısına katılacağım. Bu vizyon belgesinde çocuklarımıza nasıl doğru olmaları, çalışkan olmaları, küçüklerini korumaları, büyüklerini saymaları, ülkelerini sevmeleri gerektiğini öğretmenin esaslarını ortaya koyacağız. Aynı şekilde, Türk Milleti’nin sınırlarımız içindeki ve dışındaki mirasına gerçek anlamda biz sahip çıktık yaav, biz.
Sevgili Milletim, Balkanlardan Orta Asya’ya kadar her yerde
ecdad yadigârı eserleri biz ayağa kaldırdık ve onları tarihe kazandırdık. Eğer bunları
görmeyen gözler varsa, ben ne yapayım? Moğolistan’a kadar gittik. Türk
tarihinin en eski kalıntılarına, yolunu yapmaktan müzesini inşa etmeye kadar
her şeyiyle yine biz sahip çıktık yaav, biz sahip çıktık. Dolayısıyla buradaki
mesele, ne Türk kavramıdır, ne de metinde ifade edilen tavsiyelerdir. Buradaki
sorun, metnin zihniyetidir. Ruhuna işlemiş çarpık ve inkârcı yaklaşımıdır. Biz,
Türkiye’yi geleceğin dünyasına hazırlayacak teknolojilerle buluşturmanın
gayreti içindeyiz. Buna karşılık ülkemizi bu köhne metin üzerinden İkinci Dünya
Savaşı öncesi iklimine döndürme heveslerine destek vermek, asla vatan ve millet
sevgisiyle izah edilemez. Ülkeyi ve milleti sevmek, çocuklarımızı buna uygun
bilgiyle, beceriyle donatmakla olur.
MHP “Biz yolumuza”
diyorsa, biz de “Herkes kendi yoluna” deriz…
Biz, 2023’ün, 2053’ün, 2071’in Türkiye’sini birlikte inşa
etmek üzere ittifak kurduk. Elbette herkesin siyasî tercihlerine saygı duyarız;
ama meselenin büyük ve güçlü Türkiye hedefimize zarar verecek boyuta ulaşmasına
da gönlümüz razı gelmez. Bunun için, artık bu tür meselelerdeki görüş
farklılıklarımızın Cumhur İttifakı’na gölge düşürmesine fırsat vermemeliyiz;
çünkü biz, Cumhur İttifakı’nı, ülkemizin son yıllardaki en önemli kazanımlarından
biri olarak görüyor ve geleceğe taşımak istiyoruz. Biz, bu ittifakın ruhuna
zarar verecek hiçbir iin içinde olmadık, olmayız. Milletimizin bize emaneti
olan Cumhur İttifakı’nı günlük siyasî tartışmaların üzerinde tutmak istedik.
Gördük ki Milliyetçi Hareket Partisi, kendisi için çok farklı bir tercih yaptı.
Saygı duyarız. Söyleyeceğimiz tek şey, yerel seçimlerde madem ki ‘Biz yolumuza’
diyorlar, biz de ‘Herkes kendi yoluna’ deriz.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder