AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin grup toplantısında Danıştay’ın kararıyla gündeme gelen “Öğrenci andı” hakkında da değerlendirmelerde bulundu. “Bize göre milletimizin en büyük, en etkili andı, İstiklâl Marşımızdır” diyen Erdoğan, “Buradaki mesele, ne Türk kavramıdır, ne de metinde ifade edilen tavsiyelerdir. Buradaki sorun, metnin zihniyetidir. Ruhuna işlemiş çarpık ve inkârcı yaklaşımıdır” diye konuştu. Danıştay kararına itiraz ettiği için MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından tehdit edilen Anayasa Komisyonu Başkanı ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’a da sahip çıkan Erdoğan, “Bozdağ’ın arkasında biz varız, onu feda edemem” dedi. Erdoğan, grup toplantısında şunları söyledi:
Andın yazarı Reşit
Galip, Türkçe ezan zulmünün de mimarıdır
“Andımız tartışması, aslında artık geride bıraktığımızı
sandığım bir konuydu bu. Biz, 2013 yılında bu konuyu çözmüştük. Danıştay’ın
ilgili dairesi, birikimine ve yetkinliğine inandığımız hukukçularımızın ifade
ettiği gibi, yetki aşımı yaparak, maalesef, bu konudaki düzenlemeyi iptal
etmiştir. Türkiye’yi, geldiği yer itibariyle kesinlikle hak etmediği bir
tartışmanın içine sürükleyen bu karar, birtakım eski hastalıkların halâ
bünyemizde yaşadığını gösteriyor. İkinci Dünya Savaşı’nın ikliminde, tek parti
CHP’si döneminde başlatılan bir uygulamayı, bugünün demokratik, özgürlükçü,
aydınlık Türkiye’sinde halâ sürdürmeye çalışmak, yanlıştır. Andın ilk halini,
Türk Ocakları’nı kapatmasıyla, üniversiteleri perişan etmesiyle bilinen tıp
doktoru Reşit Galip yazmıştır. İnsanları kafataslarına göre sınıflandıran
çalışmaları destekleyen bu kişi, aynı zamanda Türkçe ezan zulmünün de
mimarıdır. Andı yazan bu yaa… ve bunun yazdığı andıbiz şu anda halâ
tartışıyoruz. Daha sonra bu and metni, değiştirile değiştirile kullanılmıştır.
Bize göre milletimizin en büyük, en etkili andı, İstiklâl Marşımızdır. İstiklâl
Marşımız dışında bir and tanımıyoruz, tanımayacağız. Ve bu tür tartışmalar,
günlük siyasetin ötesinde, ülkemizin demokrasi, istiklâl, hak ve hukuk
mücadelesi sürecinde sembolik anlamı olan hususlardır. Ve ‘Türk’üm… Türk’üm
ben. Türk’üm. Amma, şunu söyleyeyim: Ben, Türkçü değilim. Türk’üm. O başka bir
şey, o başka bir şey. Irkçılık, bizim dinimizde yasaklanmıştır. Yok. Her etnik
unsur, kendi etnik unsuruyla iftihar edebilir. Türk de eder, Kürt de eder,
Laz’ı da eder, Çerkez’i de eder, Roman’ı da eder; ama -cılık, -cılık etmez.
Mesele bu. Şimdi sizin Türkçülük yapma hakkınız var; ama öbür tarafta benim
Kürt vatandaşımın, siz böyle yaptığınız zaman ne hakkı doğar? Kürtçülük yapma
hakkı doğar. İşte, bırakalım Türk Türklüğüyle övünsün, Kürt Kürtlüğüyle
övünsün, Laz Lazlığıyla, Roman Romanlığıyla, Çerkez Çerkezliğiyle, Abaza
Abazalığıyla övünsün; ama asla bunu kalkıp da ırkçılık yapma boyutuna
taşımayalım. İşte bunu yaptığınız anda ayrımcılık yapmış olursunuz.
İşte AK Parti olarak biz, kurulduğumuzdan bu yana, bu
yanlışın içine düşmedik. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 81 milyon vatandaşımızın
tamamının ortak devleti olduğuna göre, sembolik unsurlarımızın da hepimizi
kucaklaması gerekir. İşte bizim Rabia’mız, tam da bu anlayışın ifadesidir. Ne
diyoruz biz? Tek millet… İşte ‘tek millet’ derken, kökenine, bölgesine,
şehrine, meşrebine bakmaksızın, 81 milyon vatandaşımızın tamamını ifade
ediyoruz. Bundan daha güzel ne olabilir? Burada ayrımcılık yok. Türkiye’de ne
kadar etnik unsur varsa hepsini, tek millette topluyoruz. İkinci, ‘tek bayrak’
derken, uğrunda dedelerimizin ve evlâtlarımızın tamamının kanını döktüğü veya
dökmeyi göze aldığı, istiklâlimizin alâmet-i farîkası (diğerlerinden ayırt
edici özelliği / sembolü) olan bir değerimizi vurguluyoruz. Üçüncüsü, ‘tek
vatan’ derken, 780 bin kilometrekare vatan toprağının her bir karışının
hepimize ait olduğunu anlatıyorum. İşte 16 yıllık iktidarımızda, en doğudan en
batıya, en kuzeyden en güneye, hizmetimizin gitmediği yer kaldı mı? Her yerde
varız. İşte 76 üniversiteyle başladık, 206 üniversiteyle 81 vilâyetimize biz,
icraat götürdük. İşte bu, ayrımcılığın olmadığının ifadesidir. Sağlığa bak,
bunu görürsün. Ulaşıma bak, bunu görürsün. Her alanda… ‘Tek devlet’ derken,
maziden atiye uzanan köprü üzerindeki son devletimiz olan Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nden başka devlet tanımadığımızı belirtiyoruz.”
Bozdağ’ın arkasında
biz varız, onu feda edemem
Bizim ortaya koyduğumuz bu fotoğrafta, tek tipçi bir rejim
özentisi bir metnin, çocuklarımıza her sabah okutulmasının yeri var mıdır? Hele
hele meselenin, konuyu hukukî boyutuyla değerlendiren Anayasa Komisyonu
Başkanımızın kökeni ve meşrebi üzerinden, gerçekten incitici ve ayrımcı bir
tarza indirgenmesinin kime ne faydası vardır? Bir taraftan ‘Ben kökeniyle
uğraşmam’ diyeceksin, “Ben ayrımcı değilim’ diyeceksin; ama Anayasa Komisyonu
Başkanımız, benim şu anda milletvekilim ve yıllarca bu ülkede bakanlık yapmış
olan arkadaşımıza, bakanımıza, bu şekilde bir taraftan hakaret, bir taraftan
tehdit savuracaksın. Kusura bakma, benim bakanım da hüâ-i nâbit birisi değil.
Onun da arkasında tamamıyla bizler varız ve doğrusu bakanımıza yönelik bu
tehdidi ve hakareti, gerçekten bir genel başkana yakıştıramadım; çünkü bu, çok
çok üzücüydü. Buna yol arkadaşımı feda edemem. Bunu bir defa bilmeleri lâzım.
Zira benim bu yol arkadaşımın yakından uzaktan ırkçılıkla bir alâkası yok.
Kökeni Kürt olabilir; ama kendisi bir defa bu ülkede bu millete hizmet etmenin
şuurunda, onun aşkını yaşamış olan bir yol arkadaşıdır. Niye hedef
saptırıyoruz? Niye böyle bir damgalama yapıyoruz? Üstelik bu bakanımızın,
şehrine ve ülkesine ne büyük hizmetler yaptığının en yakın şahidi, bizleriz.
Hiçbir arkadaşımızın, işini yaptığı için istiskaline, hakarete uğramasına, tehdit
edilmesine göz yumamayız.
Esasen bizim ne Türk’le, ne Türklükle ne de söz konusu
metindeki ifadelerle bir sıkıntımız yok. Biraz Sonra Millî Eğitim
Bakanlığımızın 2023 eğitim Vizyonu Tanıtım Toplantısına katılacağım. Bu vizyon
belgesinde çocuklarımıza nasıl doğru olmaları, çalışkan olmaları, küçüklerini
korumaları, büyüklerini saymaları, ülkelerini sevmeleri gerektiğini öğretmenin
esaslarını ortaya koyacağız. Aynı şekilde, Türk Milleti’nin sınırlarımız
içindeki ve dışındaki mirasına gerçek anlamda biz sahip çıktık yaav, biz.
Sevgili Milletim, Balkanlardan Orta Asya’ya kadar her yerde
ecdad yadigârı eserleri biz ayağa kaldırdık ve onları tarihe kazandırdık. Eğer
bunları görmeyen gözler varsa, ben ne yapayım? Moğolistan’a kadar gittik. Türk
tarihinin en eski kalıntılarına, yolunu yapmaktan müzesini inşa etmeye kadar
her şeyiyle yine biz sahip çıktık yaav, biz sahip çıktık. Dolayısıyla buradaki
mesele, ne Türk kavramıdır, ne de metinde ifade edilen tavsiyelerdir. Buradaki
sorun, metnin zihniyetidir. Ruhuna işlemiş çarpık ve inkârcı yaklaşımıdır. Biz,
Türkiye’yi geleceğin dünyasına hazırlayacak teknolojilerle buluşturmanın
gayreti içindeyiz. Buna karşılık ülkemizi bu köhne metin üzerinden İkinci Dünya
Savaşı öncesi iklimine döndürme heveslerine destek vermek, asla vatan ve millet
sevgisiyle izah edilemez. Ülkeyi ve milleti sevmek, çocuklarımızı buna uygun
bilgiyle, beceriyle donatmakla olur.
MHP “Biz yolumuza”
diyorsa, biz de “Herkes kendi yoluna” deriz…
Biz, 2023’ün, 2053’ün, 2071’in Türkiye’sini birlikte inşa
etmek üzere ittifak kurduk. Elbette herkesin siyasî tercihlerine saygı duyarız;
ama meselenin büyük ve güçlü Türkiye hedefimize zarar verecek boyuta ulaşmasına
da gönlümüz razı gelmez. Bunun için, artık bu tür meselelerdeki görüş
farklılıklarımızın Cumhur İttifakı’na gölge düşürmesine fırsat vermemeliyiz;
çünkü biz, Cumhur İttifakı’nı, ülkemizin son yıllardaki en önemli
kazanımlarından biri olarak görüyor ve geleceğe taşımak istiyoruz. Biz, bu
ittifakın ruhuna zarar verecek hiçbir iin içinde olmadık, olmayız. Milletimizin
bize emaneti olan Cumhur İttifakı’nı günlük siyasî tartışmaların üzerinde
tutmak istedik. Gördük ki Milliyetçi Hareket Partisi, kendisi için çok farklı
bir tercih yaptı. Saygı duyarız. Söyleyeceğimiz tek şey, yerel seçimlerde madem
ki ‘Biz yolumuza’ diyorlar, biz de ‘Herkes kendi yoluna’ deriz.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder