Osmanlı padişahları, dinî bakımdan son derece değerli bir ay
olan Ramazan ayı boyunca halkın Ramazan ibadetlerini hakkıyla ifa edebilmeleri
için, emniyet ve huzurun sağlanmasına çok önem verirlerdi. Bu maksatla
padişahlar, sosyal hayatın değişik alanlarına dair birtakım düzenlemeler ve
yasaklar hakkındaki talimatları, yazılı olarak halka ulaştırırlardı.
Prof. Dr. Nesimi Yazıcı’nın verdiği bilgiye göre “Ramazan
Tenbihnâmeleri” adıyla anılan bu talimatlar, “Varaka-i Mahsûsalar” şeklinde
yayınlanarak halka ulaştırılıyordu. Bu gün elimizde Tanzimat dönemi ve
sonrasına ait Tenbihnâmeler olsa da, bu uygulamanın Tanzimat öncesinde de
hayata geçirilmiş olduğu düşünülüyor.
Ramazan ayında yayınlanmış olan her Tenbihnâme, doğrudan
doğruya Ramazan’ın manevî boyutuyla ilgili değildi. Meselâ, Serasker Hüsrev
Paşa’nın Istanbul Kadısı’na hitaben kaleme aldığı 1834 tarihli Ramazan
Tenbihnâmesi’nde, yani Sultan 2. Mahmud dönemine ait Tenbihnâmede, şu
talimatlar yer alıyor:
“Ramazan içerisinde Padişah namaz kılmak üzere zaman zaman
bazı camilere gidecektir. Bu sırada halkın Padişah’a karşı doğal ve fakat
saygılı davranması gerekmektedir.
Kıyafetle ilgili esaslara uyulmalı, konak ve evlerin dış
yüzleriyle önlerinin temizliğine azamî titizlik gösterilmelidir.
Padişah’a herhangi bir konuda arz-ı hâl iletmek isteyenler,
bunu yalnızca Cuma günleri ve usulüne uygun olarak vermelidirler. Bu konular
mahalle imamları, muhtarlar tarafından halka, hancılar kethüdası tarafından da
hanlarda kalanlara eksiksiz olarak duyurulacak, Seraskerlikçe de takibi
titizlikle gerçekleştirilecektir.”
Sultan 2. Mahmud’un, İstanbul’da yaşayan asker ve sivillerin
Ramazan ayında ne durumda olduklarını doğrudan görmek ve muhtaç olanlara yardım
dağıtmak için, zaman zaman selâtîn camilerine giderek cemaatle birlikte namaz
kıldığı ve hiçbir nahoş olayla karşılaşmadığı biliniyor.
5 Kasım 1839 tarihli bir başka Tenbihnâme de Sultan
Abdülmecid dönemine ait. Bu tenbihnâmedeki talimatlar, daha sert uygulamalara
işaret ediyor.
“Görevi olanlar hariç herkes, yatsı ezanı okunduğunda camiye
giderek teravih namazını kılacaktır. Cemaatin namazda bulunduğu esnada berber,
tütüncü ve benzeri dükkânlarda oturanlar “te’dîb ve tekdir” olunacaklardır.
Erkeklerin, cemaati kalabalık olan diğer camilerle birlikte
Bayezid Camisi avlusu ve Çarşı’da bulunan hanımları, söz ve davranışlarıyla
rahatsız etmekten sakınmaları, kadınların da uygun olmayan kıyafetlerle sokağa
çıkmak gibi yakışıksız tavırlardan kaçınmak suretiyle ırz ve namuslarını
korumaya dikkat etmeleri gerekmektedir.”
Tenbihnâmenin devamında, herkesin her zaman Allah’ın
emirlerine karşı gelmekten, Padişah’ın rızasına uymayan davranışlarda
bulunmaktan sakınması ve dolayısıyla bu tenbihnâmenin hükümlerine uyması gerektiği
belirtildikten sonra, helâli-haramı idrak edemeyen bazı kendini bilmezlerin
çıkması halinde şiddetle cezalandırılacakları kaydediliyor.
Varaka-i Mahsûsa |
1847 yılı Ramazan ayı, İstanbul halkının genellikle kır
gezintileri yaptığı bir döneme denk gelmişti. Bu sebeple, bu dönemde yayınlanan
bir tenbihnâmede, diğerlerinden daha farklı talimatların yer aldığı görülüyor.
13 Ağustos-11 Eylül tarihleri arasında yayınlanmış olan bu
tenbihnâmeyle, piknik alanlarında kadın-erkek karışık oturulması, kadınların
ince yaşmak kullanmaları, arabalarının yanında genç ve süslü arabacı ve
seyisler götürmeleri yasaklanıyor. Ardından, mesire yerlerinde gezinmek ve
piknik yapmak için kadınlara ve erkeklere farklı günler tahsis ediliyor.
Buna karşılık erkeklerin de kadınların toplandıkları mahal
ve dükkânlarda oturarak onlara sözlü ve fiilî sarkıntılık etmekten şiddetle
sakınmaları istenirken, kadınların da dükkânlarda oturmaları yasaklanıyor.
Kumar oynamanın zaten kanunen ve şer’an yasak olduğu
belirtildikten sonra, oynayanların derhal cezalandırılacakları belirtiliyor.
Ayrıca kadınların akşam ezanından bir saat öncesinden sonra
dışarıda kalmayıp evlerine dönmeleri isteniyor.
1850 yılı Ramazan ayında yayınlanmış olan bir tenbihnâmede
ise oruçla ilgili bir talimata rastlanıyor. Buna göre, Müslüman olmadıkları
için oruç tutmayan vatandaşların, umumî yerlerde açıktan yiyip içmemeleri isteniyor;
aksi halde kavgalara sebep olabileceği belirtiliyor.
23 Mart-21 Nisan 1860 tarihinde yayınlanmış olan başka bir Tenbihnâmede
ise, herkesin camilerde ve diğer yerlerde vakit geçirmekte serbest oldukları
belirtilmekle birlikte; gün boyu çarşı içinde, Sultan Bayezid ve Şehzadebaşı’na
doğru yol üzerindeki dükkânlarda, özellikle kahvehanelerde oturulmasının yasak
olduğu kaydediliyor.
Tenbihnâmede ayrıca, geceleri halkın geçişine engel olacak
şekilde yolların ortasına oturmak, kadınları taşıyan faytonların Bayezid’de ve
Şehzadebaşı’nda sokak ortalarına bırakılması, geceleri fenersiz sokağa
çıkılması, fişek atıp maytap yakmak gibi halkı rahatsız eden ve huzuru bozan
davranışlar yasaklanıyor.
Tenbihnâmede, musıkî icra edilen ve Karagöz oynatılan
yerlerde herkesin ırz ve edebiyle oturması isteniyor. Sultanahmet, Şehzade ve
Lâleli camilerinin, kadınların namaz kılmalarına ve vaaz dinlemelerine tahsis
edildiği hatırlatılan tenbihnâmede, bu camilere namaz vakitleri dışında ve cami
hademeleri haricinde erkeklerin girmelerinin yasaklandığı kaydediliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder