23 Mayıs 2018 Çarşamba

28 Şubat’ta RP’lileri tutuklattığı iddia edilen SP adayı Güvendiren: Hizbullahçıları tutuklatmış, MGV’li gençleri serbest bırakmıştım


Saadet Partisi’nin Ankara 1’inci bölge 1. sıradan milletvekili adayı olan eski Ankara DGM Hakimi, emekli Albay Tanju Güvendiren, medyada hakkında çıkan “28 Şubat döneminde Refah Partili Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ı ve 9 kişiyi tutuklayarak cezaevine gönderen savcı, Saadet Partisi’nden milletvekili adayı oldu” başlıklı haberler hakkında açıklama yaptı.

Güvendiren, Millî Gazete ve TV 5 Ankara Temsilcisi Mustafa Yılmaz’a yaptığı açıklamada, 1997 yılında Hizbullah terör örgütü üyesi sanıkları tutuklattığını, o dönemde 28 Şubat sürecinin henüz başlamadığını söyledi. Güvendiren, Millî Gençlik Vakfı üyesi sanıkların da anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs suçu işledikleri iddiasıyla yargılandıklarını, maddî delil bulunmadığı için de bu sanıkları serbest bıraktığını anlattı. “Yani o Millî Gençlik Vakfı mensuplarını, suçsuz günahsız tutuklamam mı gerekiyordu” diye soran Güvendiren, “Bunlar, engerekler, çiyanlar. Bunlar, şairin dediği gibi, bizim ekmeğimize, aşımıza, sütümüze; daha doğrusu, halkın rızkına göz koyanlardır. Kimse inanmasın bunlara” diye konuştu. Güvendiren, şu açıklamada bulundu:

“Ben, millî bir adamım. Bu parti, hem millî hem yerli. O nedenle Saadet Partisi’nde aday olmak istedim ve aday yapıldım. Rahmetli Necmettin Erbakan, benim kadim dostumdu. Allah, gani gani rahmet eylesin. Onun hakkında söze gerek yok; sözlerin yeterli olmadığını düşünüyorum. Bu eylem, bu AKP’li trollerin, özel görevli adamların, bir de Cemaat, “Cemaat”ten kastımın ne olduğunu biliyorsunuz, o mensupların organize ettiği bir eylem ve işlem olduğunu değerlendiriyorum. Benim üzerimden, yıldızı parlayan iktidara alternatif olan, halkın hukukunu ve emniyetini savunan bir parti geliyor, bütün gücüyle. Bu “tehlikeyi” gördüler; kendileri için “tehlike”; ama Türkiye için büyük mutluluk. Netice itibariyle, benim üzerimden Saadet Partisi’ni yıpratmak istiyorlar. Boşuna uğraşıyorlar. Bunun olması, mümkün değil. Ben, 28 Şubat döneminde Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde hakimdim. Ben, hiç yaşamım boyunca orada savcılık yapmadım. Bunlar, gerçek dışı iddialar. Burada Hizbullah terör örgütü, 1997 yılında olabilir, Şubat ayının başıydı. Bunlar, gözaltına alındı. Ben, o zaman nöbetçi hakimdim. Bunların bir kısmı, Türk Ceza Kanunu’nun, o tarihteki, 169’uncu ve silahlı çete mensubu olmaktan da 168’inci maddeden bunların tutuklanmalarını gerçekleştirdim. Bunlar, yargılandılar. Daha önce tevkife (tutuklanmaya) itiraz ettiler, reddoldu. Yargılama sonucunda bir kısmı, Hizbullah terör örgütüne yardım etmekten 169’uncu maddeden mahkûm oldu. Diğerleri ise çete mensubu olmaktan daha ağır hapis cezaları aldı bunlar. Bunun, 28 Şubat’la bir alâkası yok ki. 28 Şubat, daha olmamış. Millî Gençlik Vakfı üyeleri, hatırladığım kadarıyla, şimdi elimde belge yok da, Türk Ceza Kanunu’nun 146’ncı maddesine muhalefetten, yani anayasal düzeni değiştirmekten geliyorlardı. Ben, hakimim. Ben, önüme gelen maddî delile bakarım. Yani benim için birinci şart, birinci delil, maddî delildir. Delillere baktım, inceledim; böyle bir eylem ve işlem yok. Hakimler, tutuklama talebinde olsun, yargılama aşamasında olsun, suçun vasfını değiştirebilirler. Baktım, olsa olsa yani 163’üncü madde olarak değerlendirdim bunu. E o da yok. “Kanunsuz suç ve ceza olmaz” diye evrensel bir prensip var. O halde yapılacak bir şey yok; hepsini ben, serbest bıraktım. Ne demek istiyorlar? Ne yapmak istiyorlar? Yani o Millî Gençlik Vakfı mensuplarını, suçsuz günahsız tutuklamam mı gerekiyordu, bunların puan kazanmaları için? Yazıklar olsun hepsine! 28 Şubat kararlarına dayanak teşkil eden hiçbir eylem ve işlemin içinde ben olmadım. Yargının olması mümkün değil zaten. Benim, uzaktan yakından bir alâkam yok. Hiç böyle bir… Kimsenin saçıyla, başıyla, türbanıyla, sakalıyla, pantolonuyla ilgilenmedim ben zaten. Ne alâkası var? Bunlar, AK Parti’nin veya başka grupların, daha önce söyledim mi bilmiyorum, bunlar, engerekler, çiyanlar. Bunlar, şairin dediği gibi, bizim ekmeğimize, aşımıza, sütümüze, daha doğrusu, halkın rızkına göz koyanlardır. Kimse inanmasın bunlara.”

Hiç yorum yok: