Vatan Partisi’nin Genel Başkanı Doğu Perinçek, görevden uzaklaştırılan HDP’li eski Kars Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Ayhan Bilgen’in HDP’ye yönelik eleştirilerinin Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde de alkışlanacağını ifade ederek, “Sayın Ayhan Bilgen, Türkiye tarafında. Ayhan Bilgen, sonuç itibariyle Türkiye ile bütünleşme ve Türkiye’nin birliği, bütünlüğü yönünde bir cephe tutuyor” dedi. Perinçek, mahkemenin, Ayhan Bilgen’in bu sözlerini de değerlendireceği öngörüsünde bulundu.
Uzun zamandan beri “HDP kapatılsın” kampanyası yürüten Vatan Partisi’nin Genel Başkanı Doğu Perinçek, Kars Büyükşehir Belediyesi’nin görevden uzaklaştırılan tutuklu eski Eş Genel Başkanı Ayhan Bilgen’in twitter’da yaptığı son açıklamayı, Habertürk televizyonunda yayınlanan “Kübra Par’la Açık ve Net” programında değerlendirdi.
Doğu Perinçek, “Siz, Ayhan Bey’in bu partisine yönelik sözlerine nasıl bakıyorsunuz?” sorusunu cevaplarken, “Çok cesur bir bayrak açıyor, Sayın Ayhan Bilgen” dedi.
Ayhan Bilgen’in, sadece “HDP tersine Türkiyelileşme yaşıyor” demekle kalmadığını belirten Perinçek, şu değerlendirmede bulundu:
“Diyor ki, ‘HDP’ye Kandil’den ve İmralı’dan müdahaleler var’ ve o müdahalelere karşı çıkıyor. Yani hem PKK’nın müdahalesine, hem de İmralı’dan Abdullah Öcalan’ın müdahalesine, cepheden, çok net bir tavır alıyor. İkisi arasında bir taraf tutan değil, ikisine de karşı olan bir tavır alıyor, bir; ikincisi, ‘ters Türkiyelileşme çizgisi izliyor HDP’ diyor. ‘Ters Türkiyelileşme’ ne demek? Bölücülüğün kibar bir söylemi. Yani kendi partisi olduğu için tabii dikkatli. Yani ‘Türkiyelileşmiyor’ diyor; ‘Türkiyelileşmek istemiyor, hatta Türkiyelileşmeye karşı’.”
Kübra Par’ın, Ayhan Bilgen’in ifadesindeki “Kamuoyundaki yaygın kanaatin aksine, HDP’nin genişleme sorunları, Kandil, İmralı ya da geçmişte sanıldığı gibi cezaevlerinden müdahaleden çok, kendi yönetiliş biçiminden kaynaklanmaktadır” cümlesine dikkati çekmesi üzerine de Perinçek, şunları söyledi:
“Fark etmiyor ki. ‘İki tane etken de var’ diyor. Hangisi ziyade, hangisi daha etkili, ayrı bir tartışma konusu; ama bir kere burada bir gerçeği kabul ediyor: ‘Kandil’den müdahale var’ diyor, ‘İmralı’dan müdahale var’ diyor. Bir kere bu müdahaleleri kabul etmiş oluyor. Bu, tabii çok çok önemli. Aynı zamanda HDP’nin nerelerden yönetildiğini gösteren bir olay. ‘ama’ diyor, ‘kendi içindeki esas etken’. O da demek ki, ‘HDP’nin içinde de Türkiyelileşmek istemeyen, Türkiye’nin bölünmesi yönünde, bir türlü Türkiye ile bütünleşmeyen bir eğilim var’ diyor. Bu eğilim de bölücü bir eğilim tabii. Bunu da mahkûm ediyor. Onun için, Sayın Ayhan Bilgen’in bu tavrı çok cesur. Çok cesur, onu söyleyeyim ve daha önemli bir şey söyleyeceğim; göreceksiniz, bu, halk tarafından, hem Güneydoğu’da hem de Doğu’da alkışlanacaktır. Yani bu tavır, çoğunlukta olan tavırdır. Bizim Kürtlerimiz içerisinde de, Türk Milletinin parçası olan, Türk insanlarımızın içerisinde ve vatandaşlarımızın içerisinde de alkışlanacak bir tavırdır ve bu, iyi bir çığı açıyor, bakın. Neden? Bu, şimdiye kadar seslendirilemedi. Korkulardan diyelim, cesaretsizliklerden, ezikliklerden yahut da menfaatlerden falan, bunu kimse, bugüne kadar HDP’nin içinde söyleyemedi. Sayın Ayhan Bilgen’in bunu böyle çatır çatır ortaya koyması, bence çok ufuk açıcı ve çok iyi.”
Perinçek, “Ayhan Bilgen’e, bugünkü açıklamaları üzerinden baktığınızda siz, görevden alınmasına, tutuklanmasına bugün nasıl bakıyorsunuz?” sorusu üzerine de, şu değerlendirmede bulundu:
“Bu, mahkemelerin, savcıların işi. Yani ortaya konan deliller falan; ama şu açıklamalar, Ayhan Bilgen’in bölücü terör örgütünde olanlara ait bir kasta sahip olmadığını, tam tersine, kastının suçun manevî unsuru açısından böyle bir kastının olmadığını gösteren açıklamalar. Hatta şunu da söyleyeyim; terör davalarında bu, çok çok önemlidir, insanların niyetleri, kasıtları da süreç içinde değişebilir ve bunlar hep dikkate alınır ve dikkate alınması da doğrudur. Ama ben, onun dürüst bir insan olduğu kanısındayım ve geçmişten beri de böyle düşündüğü kanaatindeyim, o ayrı mesele. Mahkeme, onu değerlendirecektir. (…) Ayhan Bilgen, Türkiye tarafında. (…) Ayhan Bilgen, sonuç itibariyle Türkiye ile bütünleşme ve Türkiye’nin birliği, bütünlüğü yönünde bir cephe tutuyor.”
Ayhan Bilgen ne
demişti?
Kars Büyükşehir Belediyesi’nin görevden uzaklaştırılan tutuklu eski Eş Genel Başkanı Ayhan Bilgen, twitter’da “HDP tersine Türkiyelileşme yaşıyor” başlığıyla yaptığı son açıklamada, “Kamuoyundaki yaygın kanaatin aksine, HDP’nin genişleme sorunları, Kandil, İmralı ya da geçmişte sanıldığı gibi cezaevlerinden müdahaleden çok, kendi yönetiliş biçiminden kaynaklanmaktadır” ifadelerini kullanmıştı.
HDP’ye yönelik baskı ve tutuklamaların, partinin kendisini masaya yatırmasını zorlaştırdığını da ifade eden Bilgen, “Açık toplumsal tartışmalar yapamadığı için, içe kapanıyor, tabandan gelen talep ve eleştiriler dikkate alınmadığı gerekçesiyle özeleştiriler anlamsızlaşıyor” tespitinde bulunmuştu.
Hem müdahaleden şikâyet edip, hem Kandil ve İmralı için pozisyon belirlemeye kalkmanın, kendi pozisyonunun gereğini yapamamakla ilgili bir handikap olduğunu belirten Bilgen, “Ahbap-çavuş ilişkileri ile aday belirleme tercihi nasıl partiyi çürütürse, müdahalelere de açık hale getirir” demişti.
Ayhan Bilgen’in yazılı değerlendirmesinin tam metni şöyle:
HDP tersine Türkiyelileşme yaşıyor
“HDP kurulurken planlanan Türkiyelileşme ile Türkiye toplumunun Kürtler dışındaki farklı mağduriyet sahibi kesimleriyle empati yapılması ve ortak mücadele yürütülmesi hedefleniyordu.
Bu konuda başlangıç düzeyinde bir adım atılmış olsa da, istenen düzeyde mesafe alınmaması, yeniden masaya yatırılmalıdır. Siyasî partilerde genişleme sorunları, söylem, dil, algı, iletişim kaynaklı olabileceği gibi, yapısal, örgütsel, çalışma tarzından kaynaklı da olabilir.
Bugün itibariyle HDP, kendi geleceği ve ülkenin geleceğini ittifak stratejilerine endekslemiş görünmekle birlikte, hiçbir parti, kendisiyle açık ittifak yapmayı göze alamamaktadır.
Bunun tek sebebi Cumhurbaşkanının kurduğu dil ise, bu değişmeden, denklemde hiç kimsenin pozisyonu değişmeyecektir. Peki, bu durumda HDP, neye odaklanmalı, yani nereden tartışmaya başlamalı?
Öncelikle ifade etmeliyiz ki, dönemsel koşulların değişimi, siyasette hem dil, hem yapısal dönüşümü gerektirir. HDP, çözüm sürecindeki genişlemeyi kalıcı sanmış ve kişisel başarı öyküsü olarak yorumlamayı tercih etmiştir.
Siyasette tartışma, sağlıklı yönetilir ve toplumsal katılımla gerçekleşirse, yenilenmeyi getirir. Tartışmayı ertelemek ise dinamizmi bitirir ve kişisel hesaplarla hareket etmeyi beraberinde getirir.
Kamuoyundaki yaygın kanaatin aksine HDP’nin genişleme sorunları Kandil, İmralı ya da geçmişte sanıldığı gibi cezaevlerinden müdahaleden çok, kendi yönetiliş biçiminden kaynaklanmaktadır.
HDP’ye yönelik baskı ve tutuklamalar, partinin kendisini masaya yatırmasını zorlaştırıyor. Açık toplumsal tartışmalar yapamadığı için içe kapanıyor, tabandan gelen talep ve eleştiriler dikkate alınmadığı gerekçesiyle özeleştiriler anlamsızlaşıyor.
Toplumsal sahiplenme zayıfladıkça, söylemde hamasete yönelim gelişiyor ve parti dilinde sloganik tutuma sığınma arttıkça, partiyi kriminalize etme girişimlerine zemin oluşuyor. Bu da, yeni baskıları getiriyor.
Bu gerilim halinin kısır döngüsünü kırmak için ise risk almak ve gerilimi boşa çıkaracak açılımlar için cesaretle siyaset geliştirmek gerekiyor.
İkinci önemli sorun alanı, çatışmalı süreç ile HDP ilişkisinin yanlış tartışılıyor olmasından kaynaklanmaktadır. HDP’nin önünde çatışmalı sürecin bitmesini beklemek dışında gerçekçi tek seçenek vardır.
Kendine dönmek, kendi sorunlarını çözecek değişime yönelmek ve kendini yeniden inşa etmek; rutine binmiş siyaset yapma tarzını terk etmek, ezber bozacak, ön yargıları boşa çıkaracak arayışların içine girmektir. Baştaki soruna yeniden dönelim.
HDP, Kürtlerin bir kısmı ile birlikte Türk kamuoyuna güven verecek adımları atmayı başardığında bunu engellemeye kimin gücü yetebilir? Sorun gerçekten vesayet ve müdahale sorunu ise, bunu aşabilmenin tek yolu, kendi yetkinliğini artırıp rüştünü ispat etmektir.
Siyaset boşluk affetmez. Sorunlarıyla yüzleşip çözecek kapasiteyi sergileyemeyen organizmalara müdahale kaçınılmaz hale gelir. Hem müdahaleden şikâyet edip, hem Kandil ve İmralı için pozisyon belirlemeye kalkmak, kendi pozisyonunun gereğini yapamamakla ilgili bir handikaptır.
HDP’nin önündeki büyük handikap, aynı zamanda tarihî fırsattır.
HDP, kendi pozisyonunu kişisel kapris ve hesaplarla sabote edilmeyecek netlikte tarif edebilirse, Türkiye siyasetindeki anahtar rolü hem iktidarla, hem muhalefetle ilişkilerini yeniden şekillendirecek 3. yol zeminini geliştirecektir.
HDP, kendi organları ve tabanı ile birlikte yönetildiğinde müdahale tartışmaları en aza inecek, aksi taktirde bunu başaramamanın faturası, müdahale mazeretinin arkasına sığınma alışkanlığına kesilmeye devam edecektir.
Sadece son 2 kongre süreci ve aday belirleme süreçlerine kimin, neden, hangi dayatmalarla müdahale ettiğine bakılırsa, sorunun tam da benim “tersine Türkiyelileşme” diye tarif ettiğim, kişisel hesaplarla bir siyasî mücadeleyi kontrol altında tutma eğiliminden kaynaklandığı görülür.
Kişisel yeteneklerin bir hegemonya kurma çabasına alet edilmesi, Türkiye siyasetindeki hastalıklı davranışlara zemin oluşturmaktadır.
Parti içi demokrasinin en büyük güvencesi, yatay halk partisi olunabilmesi ve isimsiz kahramanların emek ve fedakârlığı ile bugünlere gelindiğinin farkında olarak hareket edilmesidir.
Ahbap-çavuş ilişkileri ile aday belirleme tercihi nasıl partiyi çürütürse, müdahalelere de açık hale getirir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder