Halk arasında, gelip dua edenlerin kısırlıktan kurtulup çocuk sahibi olduklarına inanılan Lohusa Sultan Hatun Türbesi’nin kubbesindeki kurşun kaplamayı çalan 2 kişi yakalandı.
İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, Lohusa Sultan Hatun
Türbesi’nin kubbesindeki kurşun kaplamayı çalan 2 şüphelinin yakalandığını ve
haklarında yasal işlem başlatıldığını bildirdi.
Vali Yerlikaya, yaptığı yazılı açıklamada, 14 Nisan Çarşamba
günü saat 21.00’de Kasımpaşa İlçesi Polis Merkezi Amirliğine, Lohusa Sultan
Hatun Türbesi’nin çatısındaki metal kısımların söküldüğü ihbarı yapıldığını,
olay yerine sevk edilen ekiplerin, A. K. ve M. D. adlı şüphelileri türbenin
metal kısımlarını kâğıt toplama aracına yüklerken yakaladığını açıkladı.
Açıklamada, söz konusu şahısların Kasımpaşa Polis Merkezi
Amirliğine intikal ettirilerek haklarında gerekli yasal işlem başlatıldığı
kaydedildi.
Türbeye dair
efsaneler
İstanbul Ajansı’ndan Hande Koçyiğit, türbeye dair rivayetler
hakkında şu bilgileri veriyor:
Türlü rivayetlere konu olmuş Lohusa Sultan Türbesi, hem
mimari yapısıyla ilgi çekerken hem de çocuğu olmayan kadınların ilgisini
topluyor.
İstanbul'un en gizemli türbelerinden olan Lohusa Sultan
Türbesi, Şişhane'de, yol kenarında kare planlı, göz alıcı taş işçiliği ve
kubbeli mimarisiyle dikkat çekiyor.
Muntazam işlenmiş taş ve tuğla dizileri halindeki kare biçimli binanın üstünü
küçük bir kubbe örter, binanın bir duvarında kapı, diğer 3 duvarında ise birer
pencere yer alır. Evvelce Küçük
Mezaristan denilen kabristanın içinde bulunan türbe, 1940’lı yıllarda
Şişhane'nin yol ve park olarak düzenlenmesi sırasında Evliya Çelebi’ye ait
olduğu sanılarak yıkılmadan bırakılmış ve ufak bir de tamir görmüştür.
Rahime Hatun veya Saliha Hatun Türbesi olarak da bilinen ama
halk arasındaki yaygın adı Lohusa Sultan Türbesi olan yapı, batıl inançlı
insanlar tarafından, çocuğu olmayan kadınlara şifa adresi olarak gösteriliyor.
Buraya gelip dua edenlerin kısırlığını aşacağı ve çocuk sahibi olacaklarına
inanılıyor.
Türbenin efsanesi Evliya Çelebi'nin ünlü eseri
Seyahatname'de yansımış. Evliya Çelebi,
Seyahatnâme'nin 1. cildinin 424. sayfasında, burada yatan kişi hakkındaki
efsane nakleder.
Evliya Çelebi’nin seyahatnamesine yansıyan rivayete göre
1596’da Sultan 3. Mehmed, sefere çıktığında eşi hamile olan bir asker de savaşa
çağrılır. Asker, savaştan döndüğünde eşinin birkaç gün önce öldüğünü öğrenir ve
üzüntüyle mezarın başına gider. Ziyareti esnasında mezardan bebek sesi duyar.
Çocuğun yaşadığı anlaşılır ve mezar açılır. Rivayete göre küçük bebek ölü
annesini emerken bulunur. annesi Lohusa Sultan olarak evliyalaştırılır ve çocuk
da büyüyünce ünlü bir alim olur.
Tarihi dayanağı olmayan bir başka efsaneye göre ise benzer
olay 1647’de gerçekleşir ve Lohusa Sultan, padişah kızıdır. Bu rivayete göre
İstanbul’un büyük camilerinden birinde yüzünün ve sesinin güzelliği ile tanınan
bir hoca varmış. Bu hoca kendisine hayran olan kızlarla ilgilenmez camideki
görevi dışında başka hiçbir şey ile ilgilenmezmiş. Günlerden bir gün hoca
dünyaya küsmüş, yüzü solmaya, sesi kaybolmaya başlamış. Annesi oğlunun bu
sıkıntısının ne olduğunu anlamak için hocaya ısrarlarda bulunmaya başlamış.
Sonunda hoca dayanamayarak padişahın kızını sevdiğini ve onunla evlenmek
istediğini söylemiş. Annesi de padişahın fakir bir aileye kız vermeyeceğini
söylemiş. Ancak hoca kızın gönlünün de kendisinde olduğunu, verdiği vaazlar
sırasında görüp tanıdığını söylemiş. Annenin yüreği dayanamamış ve padişahtan
kızını istemek üzere saraya gitmiş. Padişahın huzuruna çıkmış ve ezile büzüle
kızını istemiş. Padişah hiddetlenmiş ve “Koskoca padişah kızını sen ne cüretle
oğluna istersin” demiş. Ancak bir taraftan da kızının yemek içmekten
kesilmesinin, sararıp solmasının nedenini öğrenmiş. Hocanın annesi padişahın
ayaklarına kapanıp yalvarmış, bunun üzerine padişah da dokuz katır yükü altın
getirirse kızını vereceğini söylemiş.
Hocanın annesi eve dönmüş, olanları oğluna anlatmış ve bu sevdadan
vazgeçmesini söylemiş. Bunun üzerine hoca eline kazma ve küreği alarak bahçeye
çıkmış, başlamış kazmaya. Kazdığı yerden çıkan toprakları çuvallara doldurup
ağızlarını bağlamış, sonra da annesini yanına alarak çuvallarla padişahın
huzuruna çıkmış. Hoca padişahın huzurunda çuvalları açmış ve çuvalların
içerisinden altınlar dökülmüş. Padişah sözünden dönmemiş; “Kızımı sana
vereceğim ama sen bana evlat acısı tattırdın. Allah da sana evlat vermesin”
diyerek dua etmiş. Bundan sonra hoca ile padişahın kızı evlenmiş ancak,
çocukları olmamış.
Günlerden bir gün hoca Hacca eşi ile birlikte gitmeye karar
vermiş, Medine’ye vardığında eşi hastalanmış ve doktorlardan hamile olduğunu
öğrenmiş. Hoca ve Sultan doktorların tavsiye etmemesine rağmen İstanbul’a
dönmek için yola çıkmışlar. Sultan yolda iyice fenalaşmış ve İstanbul’a
geldiklerinde bugünkü türbenin bulunduğu yerde 1647 yılında ölmüş. Hoca
sultanın ölümüne çok üzülmüş ve mezarı üzerine bir türbe yaptırmış, türbeyi her
gün ziyaret etmiş. Sultanın ölümünden dört beş ay sonra mezardan bir bebek sesi
geldiği duyulmuş. Bunun üzerine mezar açılmış ve bir erkek çocuğunun sultanın
memesini emdiğini görmüşler. Bunun üzerine sultanın evliya olduğuna inanmışlar
ve bu türbeye Lohusa Sultan ismini vermişlerdir. Günümüzde bu türbeyi çocuğu
olmayan kadınlar ziyaret etmektedirler.
Kitabeye göre olay
hicri 1057'de gerçekleşir
Türbe önündeki kitabe’ye göre; Lohusa Sultan hicri 1057
(miladi 1647) yılında vefat etmiştir. Hayatıyla ilgili kesin bilgi yoktur.
Bir rivayete göre Lohusa Sultan padişah kızıdır ve “güzel
hoca” diye bilinen bir hoca ile babasının isteği üzerine evlenir. Uzun bir
aradan sonra bir hac ziyaretinde hamile olduğunu öğrenen Lohusa Sultan,
İstanbul’a varamadan fenalaşır ve vefat eder. Duruma çok üzülen güzel hoca,
eşinin üzerine türbe yaptırır. Mezarı sık sık ziyaret eder. Aradan 4-5 ay
geçtikten sonra türbe içinden bir bebek sesi geldiğini duyan güzel hoca
dayanamayıp mezarı açar ve çok güzel bir bebekle karşılaşmıştır. Annesinin de
tazeliğini koruduğunu ve bebeğin annesinden süt emdiğini gören İstanbullular,
bu durumdan çok etkilenerek zata “Lohusa Sultan” adını takmıştır. Bu olaydan
sonra türbe, çocuğu olmayan kadınların ziyaretgahı haline gelmiş ve uzun süre
bu adet devam ettirilmiştir. Annesinden süt emen çocuğun ise büyüyünce
“Meyyitzade” lakabıyla Osmanlı kademelerinde görev aldığı yine rivayeten
günümüze ulaşmıştır.
Kim bu Meyyitzade?
Her iki efsanede de çocuğa “ölüden doğan” anlamına gelen
meyyitzade adı verilir ve çocuk ünlü bir alim olur.
Evliya Çelebi; türbenin XVII. yüzyılın başlarında I. Ahmed
zamanında yapıldığını bildirir. Ancak bugün duran türbenin, Evliya Çelebi
tarafından efsanesi anlatılanla aynı olup olmadığı kesin olarak belli değildir.
Türbenin batı cephesindeki penceresi üstünde “Merhum Kâtib Mehmed Çelebi”
ibaresi ve 941 (1534-35) tarihi görülür. İçerideki mezar taşı Hümâ bint
Havvâ’ya ait olup 943 (1536-37) tarihini taşır. Güney cephesindeki pencere
üstünde mevcut kitâbede ise Sâliha Hatun adı ve 1097 (1685-86) tarihi okunur.
Lohusa Sultan Türbesi gerçekte kime ait? Meyyitzade denilen
ölüden doğan bir alim gerçekten var mı? Bu soruların kesin cevabı yok. Tarihi
kayıtlarda alimden hiç bahsedilmiyor. Böyle bir alim varsa burada yatıyor
olmalıydı. Burada yatan Kâtib Mehmed Çelebi meyyitzade olabilir mi? Efsaneye
göre olamaz, Çünkü İstanbul’da 1940’lı yıllardaki imar uygulamaları sırasında
Lohusa Sultan Türbesi, Evliya Çelebi’nin sanılarak yıkılmamış ama türbe
içindeki kitabelere bakıldığında Evliya
Çelebi’ye ait olmadığı anlaşılıyor.
Türbe içinde 1686 yılında vefat eden Lohusa Sultan'ın mezarı
dışında, 1537‘de vefat eden Hüma Bint Havva isimli bir kadının sandukası
bulunuyor. Üçüncü tabut ise 1535 yılında
vefat eden Katip Mehmet Çelebi’ye ait.
“Müeyyetzade” ve “Meyyitzade” benzerliği efsaneye mi neden
oldu? Görünüşe bakılırsa bu sorunun cevabı evet.
Eski adıyla Pera Mezarlığı olan türbenin bulunduğu yer,
Galata Mevlevihanesi’ne kadar uzanıyor. Galata Mevlevihanesi’nin 20-30 metre
ötesinde banisi Katip Mehmet Efendi olan,
“Müeyyetzade Cami”nin yapım yılıyla ve türbede yatan kişinin yaşadığı
yılları örtüşüyor.
Bu da telaffuzu zor olan “Müeyyetzade” isminin zamanla
“Meyyitzade” ye dönüşerek efsane olabileceği iddialarını kuvvetlendiriyor.
Çözülmesi gereken
muamma
Fakat, caminin sağ tarafından duvarına yapışık (1.990/1582)
olan Müeeyyedzade Yazıcı Mehmet Efendi’nin kabri de bulunmaktadır. Burada yatan
kişi Katip Mehmet Efendi ise diğer türbede yatan Katip Mehmet Efendi kimdir?
İki ayrı Katip Mehmet Efendi mi vardır?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder