7 Kasım 2018 Çarşamba

Türkiye’nin ilk motor fabrikası nasıl sustu?


Tunahan Elmas

Türkiye’nin ilk yerli ve milli motoru Necmettin Erbakan’ın ileri görüşlülüğü ve azmi sayesinde üretilmişti. Adına ‘Gümüş Motor’ denilen bu motor çalışmasının akıbeti malesef adı gibi parlak olmadı. İşte Türkiye’nin sanayicilik tarihinde belkide en önemli adımlardan biri olan Gümüş Motor’un dramatik hikayesi…

Erbakan Hoca’nın Gümüş Motor’u sustu

3 Şubat 2012 günü Hürriyet Gazetesinde bu başlıkta çıkan haber, Gümüş Motor’un kapandığını duyuruyordu. Haberin devamında şöyle yazıyordu; ‘Geçtiğimiz yıl vefat eden Necmettin Erbakan tarafından yarım asrı aşkın bir süre önce kurulan Pancar Motor Fabrikası’nın kapısına sessiz sedasız kilit vurulduğu ortaya çıktı.’

Peki, sessiz sedasız kapatılan ve insanların akıbetinden aylar sonra haberdar olduğu Gümüş Motor neydi ve Erbakan’la bağlantısı nereden geliyordu?

50’li yıllarda yüzlerce kişinin bir hayalin peşinden giderek ortaya çıkardığı Gümüş Motor, Türkiye için ne anlam ifade ediyordu?

İşte Necmettin Erbakan’ın siyasî hayatını özetleyen ‘mesele Türkiye’nin şeftali yerine motor üretmek istemesiydi’ sözüne ilham olan Gümüş Motor’un yarım asrı aşan hikâyesi…

Yerli motor fikri nasıl ortaya çıktı?

Türkiye, 1950’lerdeki Demokrat Parti iktidarıyla birlikte koca bir şantiyeye dönüşürken, yapılan yollar, köprüler ve barajlarla birlikte ülke yeni bir hüviyet kazanmıştı.


DP iktidarı, gücünü kırsal kesimdeki vatandaştan alırken, tarımsal üretimin artırılması için ülkenin her yerine barajlar yapılıyordu. Ancak ülkenin daha ciddi bir kalkınmaya ihtiyacı vardı ve yapılanlar yeterli görülmüyordu.

Henüz 30 yaşındaki Cumhuriyetin tam anlamıyla kalkınması için sanayide gelişim göstermesi gerekiyordu. Bu dönemde hükümet tarafından sanayinin geliştirilmesi adına yeni bir proje oluşturulmak istendi. DP hükümetinin tarımsal sulamada kullanılacak motorların üretimi için bir fabrika kurulmasını temel alan projesi, o yıllarda İTÜ Motor Laboratuvarında çalışan genç bir mühendisin dikkatini çekti. Bu genç mühendis, İTÜ’yü tarihî bir dereceyle bitirdikten sonra Almanya’da eğitim görmüş ve Alman Hükümetinin dahi çalışmak isteyeceği kadar başarılı bir akademisyen olan Doçent Doktor Necmettin Erbakan’dı…

Zekâsını makinelerin ölçemediği adam: Erbakan

‘Zekâmı ölçmeye makine dayanmaz’ diyen Necmettin Erbakan, İTÜ’yü 4 üzerinden 3.96 not ortalamasıyla birinci bitirirken, daha sonra yüksek lisanstaki yeterlilik tezinde elde ettiği başarıyla okulu tarafından Almanya’daki Aachen Teknik Üniversitesi’ne gönderilmişti.

Aachen Teknik Üniversitesi’nde araştırmalarına devam eden Erbakan, burada geçirdiği süre zarfında biri doktora tezi, biri İTÜ için doçentlik, bir diğeri de Alman İktisat Bakanlığı için ‘Motorlarda Ekonomi’ olmak üzere üç tez hazırladı. Özellikle dizel motorlarda püskürtülen yakıtın nasıl tutuştuğunu matematiksel olarak açıklayan tez, Alman dergilerinde yayımlandığında büyük ilgi gördü. Bu tez, DEUTZ fabrikaları Genel Müdürü Prof. Dr. Flatz’ın da ilgisini çekmiş ve genel müdür, Erbakan’ı Leopard tanklarının motorlarıyla ilgili olarak araştırma yapmak üzere DEUTZ’a davet etmişti.

Erbakan, Almanya’da geçirdiği günlerde ciddi bir tecrübe edinmiş, Alman Ordusu için araştırmalar yapan DVL Araştırma Merkezinde Prof. Dr. Schmidt ile çalışmalar yapmıştı.

Alman Ekonomi Bakanlığının, Ruhr sahasındaki fabrikalarında araştırma yapmak üzere kurulan ekibin içerisinde yer alan Erbakan, 15 gün boyunca Ruhr sahasındaki ağır sanayi fabrikalarını gezdi. Savaştan yeni çıkan Almanya’daki gelişmeleri yerinde takip eden Erbakan’ın ilerleyen yıllarda sıkça dile getireceği ‘ağır sanayi hamlesi’ fikri de kafasında tam olarak bugünlerde oturdu.

1953 yılında doçentlik sınavlarına girmek için Türkiye’ye dönen Necmettin Erbakan, 27 yaşında İTÜ tarihinin en genç doçenti olarak okul tarihine geçti.

Doçent olduktan sonra tekrar Almanya’ya gitti ve DEUTZ firmasında 6 ay süreyle baş araştırma mühendisi olarak çalıştı. 1954 yılında Türkiye’ye gelerek askere giden Erbakan, askerliğinin ilk altı ayını yedek subaylık eğitimini aldığı Kâğıthane’de yapmış, daha sonra İstanbul’daki Halıcıoğlu İstihkâm Bakım Bölüğü’nde 6 ay asteğmen, 6 ay da makinelerin bakım ve onarımından sorumlu teğmen olarak askerlik görevini tamamlamıştı. Askerliğini bitirdikten sonra İTÜ’nün Motorlar Laboratuvarında çalışmalarına devam eden Erbakan, burada ülkenin ilk yerli motorunu yaparak da tarihe geçecekti.

Genç bir mühendis bir hayalin peşinde

Erbakan’ın en büyük hayallerinden biri, Türkiye’de yerli motor üretimiydi ve 1954 yılında hükümetin oluşturmak istediği proje bunun için bir fırsattı. Hayalinin peşinden gitmek üzere akademik çevreden uzaklaşarak iş hayatına girdi.


Projeye göre, tarımsal sulamada kullanılacak 5-15 beygir gücünde tek ya da çift silindirli dizel motorlar ile pompalar yapmak amacıyla bir fabrika kurulması öngörülüyordu. Hükümet, bunu yapacak girişimcilere destek verecek ve Türkiye, yerli motor üretimine başlayacaktı. O günlerde birçok insanın kulağına deli saçması olarak gelen bu hayal için Erbakan, kolları sıvadı ve projeyi hayata geçirmek üzere çalışmalara başladı.

Her bir hissedarın %5’den fazla hisse sahibi olamayacağı proje kapsamında 300’e yakın ortak bir araya getirildi ve hükümetin de 1 milyon 300 bin Dolarlık yardımıyla 26 Ocak 1956’da Gümüş Motor Fabrikası kuruldu. 1 Temmuz 1956’da Bayrampaşa’da fabrika temelleri atılırken, fabrikanın genel müdürlüğüne proje için gecesini gündüzüne katan Necmettin Erbakan getirildi.


Gümüş Motor, Türkiye’nin ilk yerli üretim motor fabrikası olacak, Erbakan bu fabrikayla Türkiye’de yerli motor üretileceğini ispat edecekti.

Sonraki yıllarda Motor Fabrikasının ismi sıkça tartışılacak, Erbakan’ın bu ismi koyarken bağlı olduğu Gümüşhanevî Tekkesi’nden esinlendiği iddia edilecekti.

Gümüş Motor, başlangıçta yaşadığı ekonomik sıkıntılara rağmen asla banka kredisi ve sermaye artırımına gitmedi. 1960 yılında fabrikayı gezen dönemin Başbakanı Menderes, Erbakan’ı bizzat takdir ederek, ihtiyaç duyulan paranın bizzat hükümet tarafından tahsisini sağladı.


Gümüş Motor, 1960’da seri üretime geçti ve piyasada 7000 Lira civarındaki motorların muadilini 5000 Liradan satmaya başladı. Kimsenin inanmadığı hayal gerçeğe dönüşmüş, Türkiye yerli motor üretmeye başlamıştı. Ancak o günlerin Türkiye’sinde yerli üretim yapmak o kadar kolay değildi. Gümüş Motor, artık ithal motor tüccarlarının hedefi haline gelmişti.

Fabrika’nın bu başarısı ithalatı arttırmış ve piyasaya sürülen yabancı motorlar bir anda 4000 Liradan satılmaya başlanmıştı. İthal mallarla rekabete girmek için motor fiyatlarını 3500 Liraya kadar gerileten Gümüş Motor’un bu hamlesine karşı ithal motorların fiyatları 2800 Liraya kadar geriledi. Bu rekabet, fabrikanın durumunu iyice zora sokarken, Gümüş Motor’un hisse senedi fiyatları düşmeye başladı.

Türkiye Şeker Şirketi, aşağıdan aldığı hisse senetleriyle Gümüş Motor’un %51’ine sahip olunca durum iyice karışmaya başladı ve yönetim sorunları çıkmaya başladı. Türkiye Şeker, fabrikanın başında bulunan Erbakan’a karşı tavır alırken, ona karşı sıkı bir yıldırma baskısı uygulanmaya başladı.


Fabrika’nın başından ayrılmak zorunda kalan Erbakan, 1963’de üniversitedeki görevine geri döndü. Sonu zoraki bir ayrılıkla neticelense de Erbakan, Türkiye’nin yerli motor üretebileceği iddiasını ispatlayabilmişti. Gümüş Motor’un ilk yıllardaki başarısı, Erbakan’ı İstanbul Sanayi Odası Makine İmalatçıları Sanayi Meslek Komitesi Başkanlığına getirdi.

Erbakan, yıllar sonra Gümüş Motor’un hikâyesini kısaca şöyle anlatacaktı;


‘Gümüş Motor Fabrikası kurulurken iki büyük hadise olmuştur. Bir tanesi, 1951’de çıkan bir karar olmuş, %40 tazminini istemek olmuştur ve 6 milyon Liraya çıkması gereken fabrika, 25 milyon Liraya çıkmak mecburiyeti ile karşı karşıya kalmıştır. Arkasında bir banka, bu aradaki farkları kapatacak malî bir kaynak olmadığı için, yalnız kendi gayret ve ortaklarına dayandığı için, bu malî imkânın temini birtakım müşkülat arz etmiştir, o yılların zaruretinden dolayı. Ama bu akıl havsala almaz müşkülatı dahi, o fabrika içinde çalışan insanlar gece yarılarına kadar çalışarak üç ay, hatta hiç aylık almadan çalışarak, ancak kendi gayretleriyle kendi göğüsleriyle karşılamışlardır. Şu anda da huzurlarınızda, o büyük gayretleri beraberce yaşadığımız kardeşlerimiz var.


Ne olmuş? Memleketin en büyük fabrikası kurulmuş. Türkiye’de motor imal edilmiş ve bütün diğer sanayinin de kurulabileceğine herkes inandırılmış. Asıl büyük kaynak bu. Bir şeftaliden başka bir şey üretemeyiz diyordu herkes kongrede. Ama işte motor yapıldı deyince hepsinin sesleri kesildi ve bugün motor da yapılır, otomobil de yapılır, hepsi de yapılır, diyorlar. Ancak yine de yapılamıyor. Çünkü motorlar yabancı sermayeye yaptırılmak istendi. Onlar da Türkiye’de motor yapılmasını dolayısıyla geciktirdiler.’

Erbakan sonrası isim değişiyor: Pancar Motor

Erbakan’ın Genel Müdürlüğü bırakmasından hemen sonra şirketin ismi Pancar Motor olarak değiştirildi. Türkiye Şeker’e geçtikten sonra maddî sıkıntıları aşan Pancar Motor’da 1980’lerin başına kadar her şey yolunda gitti. Üretilen motor, sağlam ve kullanıcı ihtiyaçlarına uygun olduğu için çok tutulmuş, tarım faaliyetinin büyük devlet teşviği aldığı bu dönemde çokça satılmış, yavaş yavaş yaşayan bir efsane halini almıştı. O kadar ki, ağırlıklı olarak tarım ve marin amaçlı kullanılan bu motorların tümüne, markasına bakılmaksızın “Pancar Motor” diye hitap edilir olmuştu.

Sadece Türkiye’de satılmakla kalmamış, başta Afrika ve Ortadoğu olmak üzere yurt dışında birçok ülkeden alıcı bulmuş, dayanıklılık ve kalitesinin ünü bütün ülkeye, hatta ihracat yapılan ülkelere yayılmıştı.


Ancak işler, takip eden yıllarda yolunda gitmedi. Yavaş yavaş düşen üretim verimi, üretim kapasitesinin artmaması (hatta her yıl düşmesi), yükselen maliyetler ve artan rekabet ile Pancar Motor, yavaş yavaş gücünü yitirdi ve birçok defa iflas etme noktasına geldi. En son olarak DYP-SHP koalisyonunun olduğu dönemde hibe olarak verilen kredi ile iki defa devlet desteği ile iflastan kurtarıldı. 1990’lı yılların başından itibaren sürekli zarar eden bir yapı haline gelen Pancar Motor, iflas tehlikesi yaşadıkça varlıklarını satarak yola devam etti.

Şirket, yapısal sorunları çözmeden, zaman kazanarak ayakta kalmaya çalışmış ancak kazanılan zaman içinde bir türlü eski günlerine dönememişti. Son olarak 1994 yılında arazisini de şirket hissedarlarından bazılarına satmak zorunda kaldı ve arazide kiracı olarak kalmaya devam etti.

2000’lere gelindiğinde arazi kirasını ödeyemeyecek duruma gelen Pancar Motor’un hikâyesi, arazi sahibi Kayseri Şeker Fabrikası’nın açtığı dava sonucunda noktalandı.


Yarım asırlık Türkiye’nin ilk yerli motor fabrikası sessizce kapatılırken, geriye Pancar Motor’un son Genel Müdürü Yalçın Arsan’ın şu sözleri kaldı;

‘Kimilerine göre zamanı doldu, kayboldu gitti. Bana göre ise Pancar Motor, büyük potansiyeli olan ama niteliksiz, vizyonsuz ve sorumsuz sahibi tarafından umursanmayan bir şirketti. Türk sanayisi için ise kaçmış bir fırsattı. Yaratmak için 56, kaybetmek için sadece birkaç yıl gereken, kocaman ve ulusal bir fırsat…’

İşte genç bir mühendisin hayaliyle ortaya çıkan Gümüş Motor’un yarım asrı aşan hikâyesi, böyle dramatik bir sonla neticelendi.

Gümüş Motor’un hikâyesi, bizlere Türk insanının istediğinde başarabildikleri ve sahip çıkılmayan başarıların nasıl bir hüsranla biteceğini anlatıyordu.

Belki de tek mesele; Türkiye’nin, şeftali yerine motor üretmek isteyen insanlara yeterli desteği vermemesiydi…


Not: Gümüş Motor’un bulunduğu Bayrampaşa’daki arazi, daha sonra AVM yapılmaya müsait bir arsa olarak satışa çıkarıldı. Ancak satış akıbeti hakkında bilgi yok.

Hiç yorum yok: