Tunahan Elmas
Türkiye’nin ilk yerli ve milli motoru Necmettin Erbakan’ın
ileri görüşlülüğü ve azmi sayesinde üretilmişti. Adına ‘Gümüş Motor’ denilen bu
motor çalışmasının akıbeti malesef adı gibi parlak olmadı. İşte Türkiye’nin
sanayicilik tarihinde belkide en önemli adımlardan biri olan Gümüş Motor’un
dramatik hikayesi…
Erbakan Hoca’nın Gümüş Motor’u sustu
3 Şubat 2012 günü Hürriyet Gazetesinde bu başlıkta çıkan
haber, Gümüş Motor’un kapandığını duyuruyordu. Haberin devamında şöyle
yazıyordu; ‘Geçtiğimiz yıl vefat eden Necmettin Erbakan tarafından yarım asrı
aşkın bir süre önce kurulan Pancar Motor Fabrikası’nın kapısına sessiz sedasız
kilit vurulduğu ortaya çıktı.’
Peki, sessiz sedasız kapatılan ve insanların akıbetinden
aylar sonra haberdar olduğu Gümüş Motor neydi ve Erbakan’la bağlantısı nereden
geliyordu?
50’li yıllarda yüzlerce kişinin bir hayalin peşinden
giderek ortaya çıkardığı Gümüş Motor, Türkiye için ne anlam ifade ediyordu?
İşte Necmettin Erbakan’ın siyasî hayatını özetleyen ‘mesele
Türkiye’nin şeftali yerine motor üretmek istemesiydi’ sözüne ilham olan Gümüş
Motor’un yarım asrı aşan hikâyesi…
Yerli motor fikri
nasıl ortaya çıktı?
Türkiye, 1950’lerdeki Demokrat Parti iktidarıyla birlikte
koca bir şantiyeye dönüşürken, yapılan yollar, köprüler ve barajlarla birlikte
ülke yeni bir hüviyet kazanmıştı.
DP iktidarı, gücünü kırsal kesimdeki vatandaştan alırken,
tarımsal üretimin artırılması için ülkenin her yerine barajlar yapılıyordu.
Ancak ülkenin daha ciddi bir kalkınmaya ihtiyacı vardı ve yapılanlar yeterli
görülmüyordu.
Henüz 30 yaşındaki Cumhuriyetin tam anlamıyla kalkınması
için sanayide gelişim göstermesi gerekiyordu. Bu dönemde hükümet tarafından sanayinin
geliştirilmesi adına yeni bir proje oluşturulmak istendi. DP hükümetinin
tarımsal sulamada kullanılacak motorların üretimi için bir fabrika kurulmasını
temel alan projesi, o yıllarda İTÜ Motor Laboratuvarında çalışan genç bir
mühendisin dikkatini çekti. Bu genç mühendis, İTÜ’yü tarihî bir dereceyle
bitirdikten sonra Almanya’da eğitim görmüş ve Alman Hükümetinin dahi çalışmak
isteyeceği kadar başarılı bir akademisyen olan Doçent Doktor Necmettin Erbakan’dı…
Zekâsını
makinelerin ölçemediği adam: Erbakan
‘Zekâmı ölçmeye makine dayanmaz’ diyen Necmettin Erbakan,
İTÜ’yü 4 üzerinden 3.96 not ortalamasıyla birinci bitirirken, daha sonra yüksek
lisanstaki yeterlilik tezinde elde ettiği başarıyla okulu tarafından Almanya’daki
Aachen Teknik Üniversitesi’ne gönderilmişti.
Aachen Teknik Üniversitesi’nde araştırmalarına devam eden
Erbakan, burada geçirdiği süre zarfında biri doktora tezi, biri İTÜ için
doçentlik, bir diğeri de Alman İktisat Bakanlığı için ‘Motorlarda Ekonomi’
olmak üzere üç tez hazırladı. Özellikle dizel motorlarda püskürtülen yakıtın
nasıl tutuştuğunu matematiksel olarak açıklayan tez, Alman dergilerinde
yayımlandığında büyük ilgi gördü. Bu tez, DEUTZ fabrikaları Genel Müdürü Prof.
Dr. Flatz’ın da ilgisini çekmiş ve genel müdür, Erbakan’ı Leopard tanklarının
motorlarıyla ilgili olarak araştırma yapmak üzere DEUTZ’a davet etmişti.
Erbakan, Almanya’da geçirdiği günlerde ciddi bir tecrübe
edinmiş, Alman Ordusu için araştırmalar yapan DVL Araştırma Merkezinde Prof.
Dr. Schmidt ile çalışmalar yapmıştı.
Alman Ekonomi Bakanlığının, Ruhr sahasındaki
fabrikalarında araştırma yapmak üzere kurulan ekibin içerisinde yer alan
Erbakan, 15 gün boyunca Ruhr sahasındaki ağır sanayi fabrikalarını gezdi.
Savaştan yeni çıkan Almanya’daki gelişmeleri yerinde takip eden Erbakan’ın
ilerleyen yıllarda sıkça dile getireceği ‘ağır sanayi hamlesi’ fikri de
kafasında tam olarak bugünlerde oturdu.
1953 yılında doçentlik sınavlarına girmek için Türkiye’ye
dönen Necmettin Erbakan, 27 yaşında İTÜ tarihinin en genç doçenti olarak okul
tarihine geçti.
Doçent olduktan sonra tekrar Almanya’ya gitti ve DEUTZ
firmasında 6 ay süreyle baş araştırma mühendisi olarak çalıştı. 1954 yılında
Türkiye’ye gelerek askere giden Erbakan, askerliğinin ilk altı ayını yedek
subaylık eğitimini aldığı Kâğıthane’de yapmış, daha sonra İstanbul’daki
Halıcıoğlu İstihkâm Bakım Bölüğü’nde 6 ay asteğmen, 6 ay da makinelerin bakım
ve onarımından sorumlu teğmen olarak askerlik görevini tamamlamıştı.
Askerliğini bitirdikten sonra İTÜ’nün Motorlar Laboratuvarında çalışmalarına
devam eden Erbakan, burada ülkenin ilk yerli motorunu yaparak da tarihe
geçecekti.
Genç bir mühendis
bir hayalin peşinde
Erbakan’ın en büyük hayallerinden biri, Türkiye’de yerli
motor üretimiydi ve 1954 yılında hükümetin oluşturmak istediği proje bunun için
bir fırsattı. Hayalinin peşinden gitmek üzere akademik çevreden uzaklaşarak iş
hayatına girdi.
Projeye göre, tarımsal sulamada kullanılacak 5-15 beygir
gücünde tek ya da çift silindirli dizel motorlar ile pompalar yapmak amacıyla
bir fabrika kurulması öngörülüyordu. Hükümet, bunu yapacak girişimcilere destek
verecek ve Türkiye, yerli motor üretimine başlayacaktı. O günlerde birçok
insanın kulağına deli saçması olarak gelen bu hayal için Erbakan, kolları
sıvadı ve projeyi hayata geçirmek üzere çalışmalara başladı.
Her bir hissedarın %5’den fazla hisse sahibi olamayacağı
proje kapsamında 300’e yakın ortak bir araya getirildi ve hükümetin de 1 milyon
300 bin Dolarlık yardımıyla 26 Ocak 1956’da Gümüş Motor Fabrikası kuruldu. 1
Temmuz 1956’da Bayrampaşa’da fabrika temelleri atılırken, fabrikanın genel
müdürlüğüne proje için gecesini gündüzüne katan Necmettin Erbakan getirildi.
Gümüş Motor, Türkiye’nin ilk yerli üretim motor fabrikası olacak, Erbakan bu fabrikayla Türkiye’de yerli motor üretileceğini ispat edecekti.
Sonraki yıllarda Motor Fabrikasının ismi sıkça
tartışılacak, Erbakan’ın bu ismi koyarken bağlı olduğu Gümüşhanevî Tekkesi’nden
esinlendiği iddia edilecekti.
Gümüş Motor, başlangıçta yaşadığı ekonomik sıkıntılara
rağmen asla banka kredisi ve sermaye artırımına gitmedi. 1960 yılında fabrikayı
gezen dönemin Başbakanı Menderes, Erbakan’ı bizzat takdir ederek, ihtiyaç duyulan
paranın bizzat hükümet tarafından tahsisini sağladı.
Gümüş Motor, 1960’da seri üretime geçti ve piyasada 7000 Lira
civarındaki motorların muadilini 5000 Liradan satmaya başladı. Kimsenin
inanmadığı hayal gerçeğe dönüşmüş, Türkiye yerli motor üretmeye başlamıştı.
Ancak o günlerin Türkiye’sinde yerli üretim yapmak o kadar kolay değildi. Gümüş
Motor, artık ithal motor tüccarlarının hedefi haline gelmişti.
Fabrika’nın bu başarısı ithalatı arttırmış ve piyasaya
sürülen yabancı motorlar bir anda 4000 Liradan satılmaya başlanmıştı. İthal
mallarla rekabete girmek için motor fiyatlarını 3500 Liraya kadar gerileten
Gümüş Motor’un bu hamlesine karşı ithal motorların fiyatları 2800 Liraya kadar
geriledi. Bu rekabet, fabrikanın durumunu iyice zora sokarken, Gümüş Motor’un
hisse senedi fiyatları düşmeye başladı.
Türkiye Şeker Şirketi, aşağıdan aldığı hisse senetleriyle
Gümüş Motor’un %51’ine sahip olunca durum iyice karışmaya başladı ve yönetim
sorunları çıkmaya başladı. Türkiye Şeker, fabrikanın başında bulunan Erbakan’a
karşı tavır alırken, ona karşı sıkı bir yıldırma baskısı uygulanmaya başladı.
Fabrika’nın başından ayrılmak zorunda kalan Erbakan, 1963’de
üniversitedeki görevine geri döndü. Sonu zoraki bir ayrılıkla neticelense de
Erbakan, Türkiye’nin yerli motor üretebileceği iddiasını ispatlayabilmişti.
Gümüş Motor’un ilk yıllardaki başarısı, Erbakan’ı İstanbul Sanayi Odası Makine
İmalatçıları Sanayi Meslek Komitesi Başkanlığına getirdi.
Erbakan, yıllar sonra Gümüş Motor’un hikâyesini kısaca
şöyle anlatacaktı;
‘Gümüş Motor Fabrikası kurulurken iki büyük hadise
olmuştur. Bir tanesi, 1951’de çıkan bir karar olmuş, %40 tazminini istemek
olmuştur ve 6 milyon Liraya çıkması gereken fabrika, 25 milyon Liraya çıkmak
mecburiyeti ile karşı karşıya kalmıştır. Arkasında bir banka, bu aradaki
farkları kapatacak malî bir kaynak olmadığı için, yalnız kendi gayret ve ortaklarına
dayandığı için, bu malî imkânın temini birtakım müşkülat arz etmiştir, o
yılların zaruretinden dolayı. Ama bu akıl havsala almaz müşkülatı dahi, o
fabrika içinde çalışan insanlar gece yarılarına kadar çalışarak üç ay, hatta
hiç aylık almadan çalışarak, ancak kendi gayretleriyle kendi göğüsleriyle karşılamışlardır.
Şu anda da huzurlarınızda, o büyük gayretleri beraberce yaşadığımız
kardeşlerimiz var.
Ne olmuş? Memleketin en büyük fabrikası kurulmuş. Türkiye’de
motor imal edilmiş ve bütün diğer sanayinin de kurulabileceğine herkes
inandırılmış. Asıl büyük kaynak bu. Bir şeftaliden başka bir şey üretemeyiz
diyordu herkes kongrede. Ama işte motor yapıldı deyince hepsinin sesleri
kesildi ve bugün motor da yapılır, otomobil de yapılır, hepsi de yapılır,
diyorlar. Ancak yine de yapılamıyor. Çünkü motorlar yabancı sermayeye
yaptırılmak istendi. Onlar da Türkiye’de motor yapılmasını dolayısıyla
geciktirdiler.’
Erbakan sonrası
isim değişiyor: Pancar Motor
Erbakan’ın Genel Müdürlüğü bırakmasından hemen sonra
şirketin ismi Pancar Motor olarak değiştirildi. Türkiye Şeker’e geçtikten sonra
maddî sıkıntıları aşan Pancar Motor’da 1980’lerin başına kadar her şey yolunda
gitti. Üretilen motor, sağlam ve kullanıcı ihtiyaçlarına uygun olduğu için çok
tutulmuş, tarım faaliyetinin büyük devlet teşviği aldığı bu dönemde çokça satılmış,
yavaş yavaş yaşayan bir efsane halini almıştı. O kadar ki, ağırlıklı olarak
tarım ve marin amaçlı kullanılan bu motorların tümüne, markasına bakılmaksızın
“Pancar Motor” diye hitap edilir olmuştu.
Sadece Türkiye’de satılmakla kalmamış, başta Afrika ve
Ortadoğu olmak üzere yurt dışında birçok ülkeden alıcı bulmuş, dayanıklılık ve
kalitesinin ünü bütün ülkeye, hatta ihracat yapılan ülkelere yayılmıştı.
Ancak işler, takip eden yıllarda yolunda gitmedi. Yavaş
yavaş düşen üretim verimi, üretim kapasitesinin artmaması (hatta her yıl
düşmesi), yükselen maliyetler ve artan rekabet ile Pancar Motor, yavaş yavaş
gücünü yitirdi ve birçok defa iflas etme noktasına geldi. En son olarak DYP-SHP
koalisyonunun olduğu dönemde hibe olarak verilen kredi ile iki defa devlet desteği
ile iflastan kurtarıldı. 1990’lı yılların başından itibaren sürekli zarar eden
bir yapı haline gelen Pancar Motor, iflas tehlikesi yaşadıkça varlıklarını
satarak yola devam etti.
Şirket, yapısal sorunları çözmeden, zaman kazanarak
ayakta kalmaya çalışmış ancak kazanılan zaman içinde bir türlü eski günlerine
dönememişti. Son olarak 1994 yılında arazisini de şirket hissedarlarından
bazılarına satmak zorunda kaldı ve arazide kiracı olarak kalmaya devam etti.
2000’lere gelindiğinde arazi kirasını ödeyemeyecek duruma
gelen Pancar Motor’un hikâyesi, arazi sahibi Kayseri Şeker Fabrikası’nın açtığı
dava sonucunda noktalandı.
Yarım asırlık Türkiye’nin ilk yerli motor fabrikası
sessizce kapatılırken, geriye Pancar Motor’un son Genel Müdürü Yalçın Arsan’ın
şu sözleri kaldı;
‘Kimilerine göre zamanı doldu, kayboldu gitti. Bana göre
ise Pancar Motor, büyük potansiyeli olan ama niteliksiz, vizyonsuz ve sorumsuz
sahibi tarafından umursanmayan bir şirketti. Türk sanayisi için ise kaçmış bir
fırsattı. Yaratmak için 56, kaybetmek için sadece birkaç yıl gereken, kocaman
ve ulusal bir fırsat…’
İşte genç bir mühendisin hayaliyle ortaya çıkan Gümüş
Motor’un yarım asrı aşan hikâyesi, böyle dramatik bir sonla neticelendi.
Gümüş Motor’un hikâyesi, bizlere Türk insanının
istediğinde başarabildikleri ve sahip çıkılmayan başarıların nasıl bir hüsranla
biteceğini anlatıyordu.
Belki de tek mesele; Türkiye’nin, şeftali yerine motor
üretmek isteyen insanlara yeterli desteği vermemesiydi…
Not: Gümüş Motor’un bulunduğu Bayrampaşa’daki arazi, daha
sonra AVM yapılmaya müsait bir arsa olarak satışa çıkarıldı. Ancak satış
akıbeti hakkında bilgi yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder