Ahmet Taşgetiren
Ahmet Taşgetiren |
Türkiye için bir tarih kavşağındasınız. Kader böyle bir
planı koydu Türkiye’nin ve sizin önünüze. Üç dönemdir, üstelik artan şekilde
halkın oyu ile iktidardasınız. Şu anda, gelecek seçimlerde de başka bir
alternatif gözükmüyor.
Son olayları doğru okudunuz. Bir meydan okuma idi.
İçeriden dışarıdan, sizinle hesaplaşmak isteyenlerin iştiraki oldu. Doğru
okudunuz ve bana göre doğru tavır koydunuz. Kuzey Afrika gezisi dönüşü,
Havaalanındaki karşılanma da doğru idi, orada yaptığınız konuşmanın dozu da.
Sonra Adana, Mersin, Ankara konuşmaları geldi. Bunlar da doğru idi. Meydan
okuma ancak böyle geriletilebilirdi.
Bunlar, Tayyip Erdoğan’ın yalnız olmadığını, arkasında
büyük bir millet iradesi bulunduğunu vurguladı ki, bütün, “Sandık her şey mi”
itirazlarına rağmen “Sandığın olmazsa olmazlığı”nı tekrar tekrar vurgulamak
açısından hayati değerde idi.
Ancak böyle bir inisiyatiften sonra Taksim’le kurulan
iletişim anlamlı olabilirdi. Değilse, “Diz çöktürdük” tarzında bir algı
oluşacak ve ardından daha kötüleri gelecekti.
Şimdi Tayyip Erdoğan’a ve ona oy veren büyük iradeye diz
çöktürülemeyeceği görülmüştür, bir. Tayyip Erdoğan’ın yeniden inisiyatifi ele
aldığı görülmüştür, iki. Türkiye’nin bundan sonraki yıllarında da Tayyip
Erdoğan’ın hâlâ etkin bir rol üstleneceği görülmüştür, üç.
Bunu, Tayyip Erdoğan’a diz çöktürmek isteyenlerin görmüş
olması da çok önemlidir. Tabii ki her şey böyle bitmiyor.
Yüzde 50 oy kâfi gelmez
Yüzde 50 oy kâfi gelmez
Türkiye’nin bundan sonrasında da etkin rol sahibi olmak,
aynı zamanda, Türkiye’yi gerilimden uzak, barış, huzur içinde yönetme hedefini
de içinde barındırıyor. Sizin, sürekli gerilim yaşayan, nüfusun yüzde 50’si ile
problemli bir iktidar olmak istemeyeceğinizi biliyorum. Zaten “76 milyonun
hükümetiyiz” söylemi bunu ifade ediyor.
Aslında Türkiye, 2014 yılı dahil, şu önümüzdeki birkaç
yıl içinde, bir tarih dönüşümü yaşayacak. Ve bunların her adımında sizin
tavrınız hayati değer taşıyacak.
2023’e kadar bir on yıl daha Türkiye’ye emek vermek...
Mesele bu. Bu yolda en büyük gücünüzün Türkiye halkı ile kuracağınız iletişim
olduğunu ifade etmek isterim.
Bir tür milli lider olmak demek bu. İşte bunun için ben,
meşruiyet açısından hayati değer taşısa bile, size, yüzde 50 oyun kafi
gelmeyeceğini düşünüyorum.
Daha geniş, daha geniş toplum kesimleriyle, üstelik
formalite niteliğinde değil, kalbi iletişim kurma zaruretine işaret etmek
istiyorum ve bunu sizin gibi kalp filtreleri bulunan bir insanın yapabileceğini
düşünüyorum.
Bu tam “Yaratılanı sevmek Yaratan’dan ötürü” anlayışıdır.
Bu Yunus’tur, Mevlana’dır, Hacı Bektaş Veli’dir, Şeyh Edebali’dir, daha
doğrusu, Muhammedül Emin’in kalp iklimidir.
Bu ülke, zor bir coğrafyada yaşıyor ve bünyesinde tarih
içinden getirdiği, son yüzyılda da derin fay hatlarının oluşturulduğu
zorlukları barındıran bir ülke.
Yaraları sarmak da sizinle kesişen tarih dönüşümünde
hayati görev haline geliyor. Üstelik Türkiye’nin duruşu, tüm bir coğrafyayı
etkiliyor.
Mitingden
vazgeçmeyin
Bu parametreleri çoğaltmak mümkün. Yanınızda yörenizde
bütün bunları tahlil edecek kadrolarınız var.
Ben ne diyeceğim?
Sizin bundan sonra söyleyeceğiniz her cümle,
sergileyeceğiniz her tavır böyle bir tarih kesitinde anlam yüklenecek.
Cumartesi-pazar mitingleri de böyle bir anlam
kazanmıştır.
Bence çok düşünmek lazım bu mitingde verilecek mesajları.
Kardeşçe söylemek isterim:
Mitingden vazgeçmeyin.
Ama artık bu mitinge, Havaalanı ya da Adana, Mersin,
Ankara mitinglerindeki misyonu yüklemeyin. Orayı, o gece aştınız.
Şimdi yeni Türkiye için mesaj verme zamanı, diye
düşünüyorum.
Belki 2002 balkon konuşmasından çok daha etkin barış,
sevgi, anlama, birlikte yaşama, mesajları vermek. Bir tek insanın ezilişine göz
yummama, Türkiye’yi bir barış ve huzur ülkesi haline getirme mesajı vermek...
Türkiye’nin yüzde yüzünde “Tayyip Erdoğan’ın bütün
düşüncelerini paylaşmıyorum, ama Türkiye’yi sevdiğine ve insana saygı duyduğuna
inanıyorum” kanaati oluşturmaya soyunmak.
Bunun için:
1- Bence Gezi
Parkı için referandum talebinden bile vazgeçmek ve “Sizin dediğiniz olsun”
diyerek o işi bitirmek. Hatta “Zaferinizi kutluyorum, ağaç duyarlılığınızı
selamlıyorum” demek.
2- Üçüncü
köprü için Yavuz Sultan Selim ismini değiştirmek. “Yavuz’u seviyorum ama
ülkemdeki insanların yüreği yaralanmışsa ona da saygı duyuyorum” diyerek başka
bir isim bulmak. Mesela “Gönül Köprüsü-Kardeşlik Köprüsü” demek. “Çözüm süreci”
ile Kürt sorununda bir kardeşlik hamlesi yaptınız, ben, Alevilik konusundaki
yara sarma işinde de bir Sünni lider olarak Tayyip Erdoğan’ın hayati misyon
üstleneceğine inanıyorum.
3- Ve
Ankara-Sincan’da, İstanbul-Kazlıçeşme’de toplanacak milyonluk kitlelere yumruk
sıktırmamak, öfkelerini arındırmak ve “Barış elçileri” olarak evlerine
dönmelerini telkin etmek...
Şaşırtmak en karşıtları bile...
Sizi seviyorum ve sizin bu ülke için çok şey yapacağınıza
inanıyorum.
(Bugün gazetesi – 14 Haziran 2013)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder