ABD, PKK yöneticileri Murat Karayılan, Cemil Bayık, ve Duran Kalkan’ın “kimlik ya da yer tespitini mümkün kılacak bilgiler karşılığında para ödülü” verileceğini duyurdu.
ABD, PKK yöneticileri Murat Karayılan için 5 milyon dolar,
Cemil Bayık için 4 milyon dolar ve Duran Kalkan için 3 milyon dolar ödül
koyduklarını açıkladı.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, ABD'nin bu kararı
hakkında yaptığı değerlendirmede, “PYD'yi perdelemek içinse yakında ortaya
çıkar” dedi. Kararı “geç kalınmış” bir karar olarak yorumlayan Kalın, “Bizim
beklentimiz, ABD’nin PYD ve YPG ile angajmanını bitirmesi” dedi.
Habertürk televizyonunda yayınlanan “Teke Tek” programına konuk olan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, yeni kitabı “Barbar, Modern, Medenî” isimli kitabına dair soruları cevapladı. Kalın, program esnasında ABD’nin PKK liderlerine yönelik duyurusunu da değerlendirdi:
Habertürk televizyonunda yayınlanan “Teke Tek” programına konuk olan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, yeni kitabı “Barbar, Modern, Medenî” isimli kitabına dair soruları cevapladı. Kalın, program esnasında ABD’nin PKK liderlerine yönelik duyurusunu da değerlendirdi:
“Amerikan yönetiminin Obama’dan beri devam ettirdiği bir politika var: “DEAŞ’a karşı biz YPG’yi PYD’yi destekleyelim.” Orada da ilginçtir; hani “DEAŞ’ın barbarlarına karşı YPG ve PYD’lilerle biz medeniyet adına mücadele veriyoruz.” Kurgu böyle yapılmıştı hatırlarsanız. Hatta o kadar ileri gittiler ki, bu politikayı meşrulaştırmak için Amerika’nın önde gelen yayın kuruluşları Wall Street Journal, New York Times, Washington Post ve diğerleri, adeta YPG / PYD, dolayısıyla PKK terörünü estetize eden, hatta romantize eden yayınlar yaptılar. “İşte bakın ellerinde silahlarla Kürt kadınları, DEAŞ barbarlarına karşı mücadele ediyor.” diye… Ben hatta hiç unutmuyorum; geçen yıl zannediyorum yaptığımız görüşmelerin birisinde, General McMaster, o zaman Ulusal Güvenlik Danışmanıyken demiştim ki, ‘Yaa siz nasıl bir ironi içindesiniz? Dünyanın en ileri kapitalist ülkesi Amerika, bir Marksist / Leninist örgütü Ortadoğu’da kendine müttefik edindi. Güya DEAŞ’a karşı mücadele ediyorsunuz.’ O da gülmüştü. İronik bir şekilde tabi.
Şimdi bu politikayı meşrulaştırmak için, “YPG’yi, PYD’yi PKK’dan
ayrı tutuyoruz” diyorlar; fakat bununla hiç kimseyi kandırmaları mümkün değil.
Kendi raporlarında, bugün bile dahi, CIA’in kendi raporlarında da PYD / YPG’nin
PKK’nın Suriye kolu olduğunu kendileri ifade ediyorlar. Bunu da herkes biliyor.
Şimdi Cumhurbaşkanımız, yaklaşık 2-2,5 yıldır, 3 yıldır hem Obama’ya hem Sayın
Trump’a her seferinde bunların birbirinden ayrıştırılamayacağını, bunların
organik bağının zannettikleri gibi öyle araçsal bir ilişki olmadığını müteaddit
kereler anlattı. Biz örnekleriyle ortaya koyduk, raporlarıyla anlattık; kimin
kimden talimat aldığını ve saire… Bunu bilmiyor değiller. Burada bilgi
eksikliği falan söz konusu değil. Bir bakış açısı sorunu var. Bir politika
tercihi yapıldı. Bunu devam ettirmek için zorlanıyorlar.
Şimdi ilginçtir, meselâ geçen yıl “DEAŞ Suriye’de yenildi,
bertaraf edildi” dediler; “Zafer ilân ettik” dediler. Hatırlayın, Trump bunu
söyledi; fakat şimdi diyorlar ki “Yok yok, DEAŞ geri geliyor. Dolayısıyla bizim
YPG ile angajmanımızı devam ettirmemiz lâzım.”
Amerika Birleşik Devletleri PKK’yı 1997 yılında terör örgütü
ilân etti. O tarihten beri PKK ile mücadelede Türkiye’nin yanında olduklarını
söylüyorlar. Dönem dönem bunun somut eyleme dönüştüğü dönemler olmuştur. Anlık
istihbarat paylaşımı gibi şeyler olmuştur; ama genel manâda Türkiye’yi terörle
mücadelede tatmin edici bir desteği görebilmiş değiliz. Yani bunu ne Bush
döneminde gördük, ne Obama, ne Clinton döneminde… Bunu açık bir şekilde ortaya
koymamız lâzım. Şimdi tersi olsaydı, meselâ El Kaide, DEAŞ gibi bir örgüt ki
direkt Amerika’nın sınırında… Meselâ diyelim ki Meksika sınırında ya da Kanada
sınırında konuşlanmış olsa, buna birileri sürekli silah vesaire destek verse,
onlar da oradan Amerika’ya sürekli saldırı yapsalar… Bir an için düşünün; bizim
bunlara şu veya bu gerekçeyle ‘Yaa bunlar aslında o örgütten ayrı. Onlar farklı
bir grup’ falan desek, Amerika’nın tavrı ne olurdu buna?
Cumhurbaşkanımız da bu konuyu gündeme getirdiğinde yani “Tayyip Erdoğan, niye bu kadar sert tepki veriyor?” Yaa sizin için taktik gibi görülen bir mesele, bizim ulusal güvenliğimize doğrudan tehdit teşkil eden bir mesele.
Cumhurbaşkanımız da bu konuyu gündeme getirdiğinde yani “Tayyip Erdoğan, niye bu kadar sert tepki veriyor?” Yaa sizin için taktik gibi görülen bir mesele, bizim ulusal güvenliğimize doğrudan tehdit teşkil eden bir mesele.
(3 teröristin başına ödül konması) Bir kere çok geç kalınmış
bir eylem. Faydadan hâli değil, tamam. Bunu yapsınlar. Olumlu karşılarız biz
bunu prensipte; ama büyük fotoğrafın içinde bu, tam neye tekabül edecek? Yani
bu, eğer YPG / PYD angajmanını perdelemek ya da dikkatlerden kaçırmak için
yapılan bir şeyse, zaten üç gün sonra asıl gerçek ortaya çıkacaktır.
Dolayısıyla biz burada hep söyledik; Cumhurbaşkanımız bunu asıl ta Obama’ya o
zaman teklif etmişti. Sonra Trump’a teklif etti. “Bakın” dedi, “DEAŞ’la
mücadeleyi biz, Hür Suriye Ordusu, diğer gruplar, Suriyeli diğer Arap, Türkmen
vesaire gruplar, PKK’lı olmayan Kürtler, ayrıca Türkiye olarak biz yapabiliriz.”
Ve bu yapılabilirdi.
Şimdi bazen de hep şöyle takdim ediliyor bize: “Türkiye,
Kürtlere karşı Suriye’de…” Türkiye, Kürtlere karşı değil. Çok sinsice bir
kelime oyunu yapıyorlar. Türkiye, orada bir terör örgütüne karşı ve o terör
örgütü, PYD, YPG, Suriye Kürtlerini de terörize ediyor. Bakın bir tane muhalif
Kürt grup kalmadı. Yani Michael Temo’sundan Abdülbasid Seyda’sına, İbrahim Bro’sundan
diğerlerine kadar… Şu anda sinmiş durumdalar. Bir şey yapamıyorlar; çünkü hiçbirisi,
Avrupa’nın, Amerika’nın onlara sağladığı siyasî, ekonomik, askerî, teknolojik
desteği alamıyorlar hiçbir yerden. Burada şunu net koymak lâzım: Türkiye’nin
Suriye Kürtleriyle bir sorunu yok. Terör örgütüyle sorunu var.”
İbrahim Kalın, “3 teröristin başına ödül konması, Türkiye’nin
Fırat’ın Doğusuna yapacağı harekâtı engelleme maksatlı olabilir mi? Sorusuna karşılık
da, “Bu da hesapların içinde olabilirMeselâ geçen hafta bizim yoğun temaslarımız
oldu. Biliyorsunuz, Suruç’un karşısı, Kobani tarafına top atışları yapıldı,
bizim silahlı kuvvetlerimiz tarafından; çünkü bizim oradaki karakolumuza taciz
atışları yapıldı. Bir zırhlı aracımıza saldırı yapıldı, bir kamyona. Süleyman
Şah’ın etrafında birtakım hareketlilikler oldu. Angajman kuralları çerçevesinde
sürekli talimatlar vardır, sınır güvenlik birimlerimize verilen. “Bunları
gördüğünüz zaman vurun” diye… O talimatları yerine getiriyor silahlı
kuvvetlerimiz bizim, orada. Şimdi bu yapılınca geçen hafta, panik halinde, işte
Avrupalılar, Amerikalılar, Fransızlar bizleri aramaya başladılar. “Yaa işte biz
güneyde Deyru’z-Zur tarafında, Hacin tarafında DEAŞ’la mücadele ediyoruz.
Sizinkiler şeyi vuruyor. O, mücadeleyi olumsuz etkiliyor” gibi… Şimdi ben,
mevkidaşlarıma dedim ki, Yani bakın, yani bu adeta bizim zekâmıza hakaret gibi
bir şey. Bakın Deyru’z-Zur ta burada, Suruç ve Kobani tarafı burada. Arada 200
küsur kilometre mesafe var. Hacin’de olup biten, oradaki grupların
beceriksizliğidir. Askerî olarak bir başarısızlık var ortada. Hava şartları
vesaire belki olumsuz gitmiş olabilir; ama tutup siz bunu buraya
bağlayamazsınız. Bunlar, çok ayrı şeyler. Böyle deyince, haritaları da önlerine
koyunca hemen kestiler şeylerini ve biz dedik ki, sınırımızda bize yönelik bir
tehdit söz konusu olduğunda gerekli adımlar atılır. Bunun için de Türkiye,
kimseden izin falan almaz.”
(3 terörist meselesini) ihtiyatla karşılıyoruz. Yani
faydadan hali değildir. Geç kalmış bir şeydir. Fırat’ın Doğusu politikamızı asla
değiştirmez. O konuda Cumhurbaşkanımız da her seferinde ifade ettiler. Münbiç
yol haritası, planlandığı şekilde, bütün yönleriyle uygulanacak, PYD / YPG
unsurları Fırat’ın doğusuna geçecek. Bir kere önce Münbiç tarafını bir güvence
altına alacağız. Şimdi ortak devriyeler başladı; ama bu yeterli değil. Bizim
beklentimiz, Amerika Birleşik Devletleri’nin PKK’nın Suriye kolu olan PYD ve
YPG ile angajmanını tamamen bitirmesi. Bizim pozisyonumuz bu konuda aynı; çünkü
bu sadece bizim ulusal güvenliğimiz açısından değil, Suriye’nin toprak
bütünlüğü açısından da, etnik harmonisi açısından da son derece önemli bir
konu. Yani bir tarafta Suriye’nin toprak bütünlüğü diyeceğiz, siyasî birliği
diyeceğiz; ama öbür tarafta açıkça ayrılıkçı bir gündemle hareket eden bir
örgütü siz, şu veya bu gerekçeyle destekleyeceksiniz. ( ‘Hayır’ anlamında
başını iki yana salladı.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder