Superhaber.tv yazarı İlhami Işık, 20 yıllık evlilikten
sonra aldatıldığı için boşanan bir kadının söylediği “Ben ona 20 yıl sebzeli,
etli pilavlar pişirdim; ama ben sade pilavı seviyordum” sözünden hareketle,
kendilerine ait olmayan bir hayatı, başkalarının hikâyesini yaşayan insanları
anlattı. Işık, “Başkaları için yaşamak” anlatımıyla, dış politikaya göndermeler
de yaptı.
İlhami Işık’ın “Bir yazı yazmak istiyorum” başlıklı
yazısı şöyle:
Bilginin böylesine çoğaldığı bir dönemde daha az bilgi
sahibi olmanın da çoğalması garip gelmiyor mu size? Garip gelmeli bence!
Evet, bilgi çoğaldıkça bilgiden uzaklaşmak da o hızla
çoğalıyor. Bilgideki emek azalıyor. Git gide emeksiz bilgi, hayatımızın tüm
alanlarını kaplıyor. Araştırmadan, sormadan, sorgulamadan; nedenlerini,
niçinlerini hiç merak terazisine koymadan; hazır bilgi, soğuk bilgi, gerçek
bilgiye dönüşüyor.
Ben, basit bir bilme olayından söz etmiyorum. Yaşam
biçimimizi şekillendiren, bizi biz yapan bilgi ve bilmekten söz ediyorum. Bize
ait olandan, sahici olandan, sadece görüntüsü, sadece algısı görünenden değil;
benim bilgim, benim anladığım, benim tanıdığım, benim gördüğüm, benim
dokunduğum...
Yani; ben olan, beni tarif eden, beni tarif ederken
başkasını da bana ait bilgi ile tanıyan ve gören bir bilgiden söz ediyorum. Bizi
biz yapan bilme eyleminden söz ediyorum.
Gördüğüm ve yaşadığım ise bu değil! Kendimizin içinde
olmadığı bir yaşam sürüyoruz. Evet, biz varız içinde; ama başkası veya
başkaları için varız. Onların tarif ettiği şekilde yaşıyoruz. Onlar gibi
bakıyoruz. Onlar gibi seviyoruz. Onların istediği dostlukları kuruyoruz. Onların
görmek istediği gibi görüyoruz ya da onlar için fedakârlık ediyoruz; ama biz
yokuz içinde.
Hikâyeler, biz olmadan yaşanıyor ve sanki hikâye bizmişiz
gibi. Sonra “yanıldık”, sonra “kandırırdık” diyoruz ve tekrar tekrar yaşıyoruz.
“Dejavu”lar bitmiyor, bzim olmayan ama içinde biz olan bu hikâyelerde.
Geçenlerde 20 yıllık evlilikten sonra aldatıldığı için
boşanan bir kadının ağzından dökülen tek cümle, bizim hayatımızın bir özeti
sanki;
Kadın, “Ben ona 20 yıl sebzeli, etli pilavlar pişirdim; ama
ben sade pilavı seviyordum” diyordu.
Evet, koca bir 20 yıl içinde kendisinin hiç olmadığı ama
kendisinin hikâyesiydi bu. Bugün bizlerin de yaşadığımız bundan farklı değil ve
hiç olmadı galiba. Emek sarf etmeden sahip olmak, birilerinin tarif ettiği aşka
inanmak, birilerinin ezberlettiği düşünceleri kendi düşüncemiz gibi kabul
etmek, birilerinin gözleri ile dünyayı anlamak, kendi gözlerimizi yok saymak,
kendimizi yok saymak, ne acı ama... Kendimizin yaşadığı hikâyede hiç yaşamamış
olmak, “Benim hikâyem” diyememek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder