27 Kasım 2018 Salı

Başkaları için, başkalarının hikâyesini yaşamak: “Ben ona 20 yıl sebzeli, etli pilavlar pişirdim; ama ben sade pilavı seviyordum”


Superhaber.tv yazarı İlhami Işık, 20 yıllık evlilikten sonra aldatıldığı için boşanan bir kadının söylediği “Ben ona 20 yıl sebzeli, etli pilavlar pişirdim; ama ben sade pilavı seviyordum” sözünden hareketle, kendilerine ait olmayan bir hayatı, başkalarının hikâyesini yaşayan insanları anlattı. Işık, “Başkaları için yaşamak” anlatımıyla, dış politikaya göndermeler de yaptı.

İlhami Işık’ın “Bir yazı yazmak istiyorum” başlıklı yazısı şöyle:

Bilginin böylesine çoğaldığı bir dönemde daha az bilgi sahibi olmanın da çoğalması garip gelmiyor mu size? Garip gelmeli bence!

Evet, bilgi çoğaldıkça bilgiden uzaklaşmak da o hızla çoğalıyor. Bilgideki emek azalıyor. Git gide emeksiz bilgi, hayatımızın tüm alanlarını kaplıyor. Araştırmadan, sormadan, sorgulamadan; nedenlerini, niçinlerini hiç merak terazisine koymadan; hazır bilgi, soğuk bilgi, gerçek bilgiye dönüşüyor.

Ben, basit bir bilme olayından söz etmiyorum. Yaşam biçimimizi şekillendiren, bizi biz yapan bilgi ve bilmekten söz ediyorum. Bize ait olandan, sahici olandan, sadece görüntüsü, sadece algısı görünenden değil; benim bilgim, benim anladığım, benim tanıdığım, benim gördüğüm, benim dokunduğum...

Yani; ben olan, beni tarif eden, beni tarif ederken başkasını da bana ait bilgi ile tanıyan ve gören bir bilgiden söz ediyorum. Bizi biz yapan bilme eyleminden söz ediyorum.

Gördüğüm ve yaşadığım ise bu değil! Kendimizin içinde olmadığı bir yaşam sürüyoruz. Evet, biz varız içinde; ama başkası veya başkaları için varız. Onların tarif ettiği şekilde yaşıyoruz. Onlar gibi bakıyoruz. Onlar gibi seviyoruz. Onların istediği dostlukları kuruyoruz. Onların görmek istediği gibi görüyoruz ya da onlar için fedakârlık ediyoruz; ama biz yokuz içinde.

Hikâyeler, biz olmadan yaşanıyor ve sanki hikâye bizmişiz gibi. Sonra “yanıldık”, sonra “kandırırdık” diyoruz ve tekrar tekrar yaşıyoruz. “Dejavu”lar bitmiyor, bzim olmayan ama içinde biz olan bu hikâyelerde.

Geçenlerde 20 yıllık evlilikten sonra aldatıldığı için boşanan bir kadının ağzından dökülen tek cümle, bizim hayatımızın bir özeti sanki;

Kadın, “Ben ona 20 yıl sebzeli, etli pilavlar pişirdim; ama ben sade pilavı seviyordum” diyordu.

Evet, koca bir 20 yıl içinde kendisinin hiç olmadığı ama kendisinin hikâyesiydi bu. Bugün bizlerin de yaşadığımız bundan farklı değil ve hiç olmadı galiba. Emek sarf etmeden sahip olmak, birilerinin tarif ettiği aşka inanmak, birilerinin ezberlettiği düşünceleri kendi düşüncemiz gibi kabul etmek, birilerinin gözleri ile dünyayı anlamak, kendi gözlerimizi yok saymak, kendimizi yok saymak, ne acı ama... Kendimizin yaşadığı hikâyede hiç yaşamamış olmak, “Benim hikâyem” diyememek...

Hiç yorum yok: