Eski Yargıtay Başkanı ve Bilkent Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sami Selçuk, İsmet İnönü’ye mal edilen “Bir
memlekette namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça o memlekette kurtuluş
yoktur” sözünün İnö’nü’ye değil Victor Hugo’ya ait olduğunu, hukukun üstünlüğü
bakımından da doğru bir söz olmadığını kaydetti.
Selçuk, İnönü’nün sözünün “eğer bir memlekette erbabı namus,
laakal eşirra kadar sabur olmazsa, o memleket behemahal batar. / eğer bir
ülkede namuslular, en azından kötüler (şerirler) kadar çok sabırlı / tahammüllü
olmazlarsa o ülke kesinlikle batar” şeklinde olduğunu belirterek, “Sanıyorum,
Victor Hugo’nun ‘Sefiller’inde geçen ‘Erdemli kalmak isteyenin acımaması
gerekir. Namuslular da namussuzlar kadar yürekli olmalı’ sözü, merhum İnönü’ye
mal edilmiştir” diye yazdı.
Prof. Dr. Sami Selçuk, Karar gazetesinin “Görüşler”
sayfasında yayımlanan “Çarpıcı tekil doğrular, kahredici çoğul yanlışlar”
başlıklı yazısında, bu konuda şunları kaydetti:
“Siyasetçiler, yazarlar, sık sık “Rahmetli İnönü’nün dediği
gibi” diye başlar ve “Bir memlekette namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça
o memlekette kurtuluş yoktur” diyerek sözlerini bitirirler. Ne yazık ki, düşünmeden benimsenen bu söz,
seçkinlerin gözünde bile bir özdeyiştir. Çok çarpıcı ve etkileyici olduğundan
da sık sık yinelenir durur. Oysa hukukun üstünlüğü ilkesini yaşama geçiren bir
düzende yolsuzluklarla savaşma görevi savcının, yansız yargınındır; asla
kişilerin değil. Suçlarla savaşımda kişilerin yardımına gereksinen bir devlet
ise, egemen değil, yetersiz bir devlettir; devlet olamamış bir yapıdır.
İnönü gibi yaşamı boyunca kurallara uymuş deneyimli bir
devlet insanının ağzından bu sözler elbette çıkamazdı, çıkmamıştır da.
Olayın aslı şudur: Basında devrim karşıtı acımasız
eleştiriler, kara çalma fırtınaları esmektedir. TBBM’de kimi milletvekilleri bu
yayınlar karşısında ne gibi önlemler alındığına ilişkin bir gensoru önergesi
verirler, bunların hükümetçe kapatılmasını isterler. Başbakan İnönü ise 5
Temmuz 1931’de kürsüde şöyle der: “Arkadaşlar, eğer bir memlekette erbabı
namus, laakal eşirra kadar sabur olmazsa, o memleket behemahal batar. Halk
idaresi, millet idaresi diyoruz. Bu iddiada bulunan herkesin, millete taalluk
eden meselelerde hissesi ve mesuliyeti olmak lazımdır. Eğer bir hükümet bütün
meseleleri halledecekse, onun kurun-ı vusta padişahından ne farkı vardır?
Arkadaşlar, bu maruzatımla, hükümetin elinde bulunan kapatma salahiyetini niçin
kullanmadığını izah etmiş oldum zannediyorum. Bugün içinde bulunduğumuz devir,
hukukşinasların devridir.”
Bugünkü dile çevirirsek İnönü şöyle demektedir:
“Arkadaşlar, eğer bir ülkede namuslular, en azından kötüler
(şerirler) kadar çok sabırlı / tahammüllü olmazlarsa o ülke kesinlikle batar.
Halk yönetimi, ulus yönetimi diyoruz. Bu iddiada bulunan herkesin, ulusa
ilişkin sorunlarda payı ve sorumluluğu olmak gerekir. Eğer bir hükümet bütün
sorunları çözecekse onun Ortaçağ padişahından ne farkı kalır? Arkadaşlar, bu
sözlerimle hükümetin elinde bulunan kapatma yetkisini niçin kullanmadığını
açıklamış bulunduğumu sanıyorum. Bugün içinde bulunduğumuz dönem, hukukçuların
dönemidir.”
Bu tarihsel konuşma, özünde tek parti dönemi Başbakanının
hukuk bilincinin yüksekliğini gösteren çok çarpıcı bir demokrasi dersidir.
Konuşmanın yukarıdaki çarpıtılmış biçimi ise bu bilinçten yoksun olmanın üzücü
bir örneğidir. Gerçekten İnönü her dönemde geçerli olması gereken noktalara
değiniyor. “Eleştirilere katlanmayı bilelim, sabırlı olalım. Basını
kapatmayalım. Bu konuda siyasetçiler değil, hukukçular karar versin” diyor.
Faşizmin yükselişe geçtiği çağda gerçekten kutlanası, çok ileri bir görüştür,
bu.
Sanıyorum, Victor Hugo’nun “Sefiller”inde geçen “Erdemli
kalmak isteyenin acımaması gerekir. Namuslular da namussuzlar kadar yürekli
olmalı” sözü, merhum İnönü’ye mal edilmiştir.
(Haber: okuyalimevladim.blogspot.com)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder