Saadet Partisi Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Temel
Karamollaoğlu, HDP’yi ve dolayısıyla terörü desteklediğine dair suçlamalara
cevap verdi. HDP ile görüşlerinin çok farklı olduğunu belirten Karamollaoğlu, “Eğer
Demirtaş’ın aday olmasına mani bir hal yoksa, demek ki bir mahkeme kararı yok. O
halde Demirtaş, benim tasvib etmediğim düşüncelere sahip bir insan olabilir; ama
bir mahkeme kararı olmadan da, aday olan bir insanın tutuklu olması doğru
değildir” dedi.
Temel Karamollaoğlu, Habertürk’te yayınlanan “Teke Tek”
programında, gazeteci Fatih Altaylı’nın güncel siyasî konulara dair sorularını
cevapladı. Karamollaoğlu, Saadet Partisi’nin HDP’yi ve dolayısıyla terörü
desteklediğine dair suçlamalar hakkında ne düşündüğünün sorulması üzerine,
şunları söyledi:
Mahkeme kararı
olmadan bir insana suçlu muamelesi yapılamaz
“Ya bir defa bizim HDP ile bir araya gelmemiz mümkün değil.
Şimdiye kadar da hiçbir zaman olmadı. HDP, çok farklı bir yapıya sahip; Ancak
(HDP Eş Genel Başkanı Selâhattin) Demirtaş’la ilgili söylediğim belki burada gündeme
getiriliyor ve HDP’ye destek veriyormuşuz gibi bir intiba doğurulmaya
çalışılıyor. Yoo. Ben, bir insan, bir suçla itham ediliyorsa, o suç, mahkeme
kararıyla teyid edilmeden, belirlenmeden o insana suçlu muamelesi yapılamaz.
Söylediğim, bundan ibaret. “Hukuk Devleti”, bunu gerektirir. Ben, bunun için
diyorum ki, eğer Demirtaş’ın aday olmasına mani bir hal yoksa, demek ki bir
mahkeme kararı yok. O halde, Demirtaş, benim tasvib etmediğim düşüncelere sahip
bir insan olabilir; ama bir mahkeme kararı olmadan da, aday olan bir insanın
tutuklu olması doğru değildir diyorum. Ha, bundan dolayı beni itham edecekler. Aynı
iş, kendi başlarına geldiği zaman nasıl bir tavır sergilerler? Bu arkadaşlar, birazcık
empati yapsınlar. Onu da düşünsünler. Onun için, hukuk, başka bir şey. Herkesin
hukuka saygılı olması icab eder. Ha, birisinin politikalarını beğenmezsiniz; tavrınız
net olur, ki bizim, yani bu noktada tavrımız çok açık ve net. Ondan dolayı da
bir endişemiz yok. (…)
Bizim, meselelere yaklaşımımız, bundan dolayı diğerlerinden,
başkalarından çok daha farklı. Biz, bu memlekette farklı fikir ve kanaatlere
sahip olan kitlelerin birbirleriyle barışık olmaları gerektiğine inanıyoruz. Bu
“barışık olmak”, “kabullenmek” manâsına gelmez; ancak Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nde temsil ediliyorsa bir grup, oturup konuşacaksınız. Kavga etseniz
neye yarar ki? Bir fayda sağlamaz. Onun için şunu da düşünmek lâzım: Aslında
doğruyu bulmak, aykırı fikirleri dinlediği zaman daha rahat oluyor, bir insanın
doğruyu bulması. Ben, kendi fikirlerimi tak tak tak tak söylüyorum ve gayet de
insicam içinde geliyor bana; ama siz, bir noktayı yakalıyorsuz. Diyorsunuz ki, “Bunu
söylediniz ama şurada farklı bir anlam çıkıyor”. O zaman oturup düşünme
ihtiyacını duyuyorum. Niye? İkaz ettiğiniz için. “Yahu siz kim oluyorsunuz?!”
demeye kalkarsam, e bu bir defa edepsizlik olur. İki; ben, yanlışımı
düzeltemem. Onun için, bu gün Türkiye’deki arkadaşların mutlaka bu noktaya özen
göstermeleri icab eder. Biz, 81 milyon, bu ülkenin vatandaşıyız. 81 milyon… Bizim
içimizde (toplumda) hapishaneye düşenler var. Çok ağır suçlarla cezalananlar
var. Hırsızlıktan yatanlar var. Bilmem vatan hainliğinden, işte ihtilâle
kalkışmadan dolayı hüküm giyenler var; ama biz, bütün buna rağmen, bu ülkenin
içinde birlikte yaşıyoruz. Kanunlar nezdinde birisi, suç işlemişse, mahkemeler
tarafından karar verilir ve hapse konur o insan. Yoksa ‘ben bir insanı
sevmiyorum. Onun tavrını beğenmiyorum’ diye ona karşı husumet beslemeye
kalkarsam, o zaman bu memlekette huzur olmaz, barış olmaz.”
SP, Erbakan Hoca’nın
kemiklerini sızlatıyor mu?
Temel Karamollaoğlu, CHP ile seçim ittifakı içinde oldukları
için Saadet Partisi’nin CHP ile özdeşleştirilmeye çalışılması ve “Erbakan Hoca’nın
kemiklerini sızlatıyorsunuz” suçlaması hakkında da şu değerlendirmede bulundu:
“1996 yılında Sayın Erbakan’ın bir ifadesi var. Çok kısa; 4
satırlık bir şey. Diyor ki, “Bütün partilere kollarımızı açtık, gene de
açıyoruz. Bu gün biz, DSP ve CHP ile beraberce koalisyon kurarız.” O zaman
söylüyor. 1996’da. “Bu memlekete en hayırlı hizmetleri yaparız. Zaten yaptık. Zerre
kadar şüphemiz yok. Böyle birtakım önyargılarla yanlış bir şekilde, uzlaşma
yerine bizi birbirimizden uzaklaştırma tavrını takınacak olursak, bu, fayda
getirmez. Bundan dolayıdır ki biz, hepiniz şahitsiniz, bu yanlışlığı yapmadık.”
Şimdi bu, Sayın Erbakan’ın ifadeleri; benim değil. Erbakan Hoca, hayatı boyunca
Türk siyasetinde yer alan herkesle rahatlıkla oturup konuşurdu. Kimseye hakaret
etmedi; ama gördüğü yanlışları da çok açık bir şekilde dile getirdi.
AK Parti Hükümeti zamanında bu konuda birtakım adımların atıldığını, TRT’nin Kürtçe yayın yapan kanal açtığını ifade eden Karamollaoğlu, “Şimdi bu, suç mu? Oradaki vatandaşın, hele de köylerde kalan, okula gitmediği için Türkçe öğrenememiş olan az da olsa bir zümre var ve onlara hitab etmiş oluyor, kendi lisanlarında. Yanlış mı? Yanlış değil. Onun için ben, bunların abartıldığını, bunların biraz daha bence sakinleşmesi gerektiğine inanıyorum. Altan Bey’in söyledikleri de biraz kendi fikirlerini ve düşüncelerini biraz heyecanla dile getirmiş gibi. O da belki bazı yanlış anlamalara sebep olmuştur; ama bizim genel olarak prensiplerimiz belli. Burada biz, sadece yani, işte sık sık “Rabia” işareti yapılıyor, “Tek vatan, tek millet, tek bayrak…” Evet biz, bunların hepsine ‘Evet’ diyoruz; ama sonuna bir şey daha ekliyoruz; çünkü, biliyorsun, işaretimiz bu bizim. (Başparmak işareti) Bu da adalet. O dörde bir de beş(inciyi) ekliyoruz biz. Adalet olmadan olmaz. Öbürleri zaten hepimizin ittifak ettiği konular. Kimse “Tek vatan”a karşı mı? Kimse “Tek bayrak”a karşı mı? “Tek millet”e karşı mı? Değil. Onun için biz, sadece herkesin ittifak ettiği konuları… Aslında adalette de herkesin ittifak etmesi icab ederken, şu anda en büyük eksikliğin, orada olduğunu ben görüyorum. Onun için inşallah bu noktada da biz, adaleti ekleyeceğiz, beş olacak “Erbaa”. (Arapça dört, dördüncü.) “Şeş” (Arapça beş) olacak yani…”
Anadilde eğitim
haktır; belediyeler zaten özerktir
Programda Temel Karamollaoğlu’na, Saadet Partisi İstanbul 3.
Bölge Milletvekili Adayı Altan Tan’ın tartışmalara sebep olan açıklamaları
hakkındaki değerlendirmesi de soruldu. Fatih Altaylı, Altan Tan’ın, “Saadet
Partisi iktidara gelirse, Kürtlerin insanî, vicdanî, İslâmî vatandaşlık
tanımından anadil eğitimine kadar, ilkokuldan üniversiteye kadar, yerel
yönetimlere, bölgesel yönetimlere kadar bütün haklarının tanınacağını taahhüt
ediyor” şeklindeki sözlerini hatırlatarak, Karamollaoğlu’nun değerlendirmesini
sordu. Karamollaoğlu, şunları söyledi.
“Şimdi biz, şöyle dedik; belki bunu ifade tarzında Altan
Bey, biraz daha kendi şahsî görüşlerini içine katarak söylüyor. Biz, zaten ana
dilde eğitimi bir hak olarak, ta bundan 30 sene önce neredeyse dile
getirmiştik, Erbakan Hoca’mız. Bundan biz, geri durmuyoruz. Elbette onların bu
hakkı da kullanabileceklerini, mutlaka bu konuda onların önünün açılmasını
istiyoruz. Bu, iç barışa katkı sağlar kanaatindeyiz. Ha, yerel yönetimler zaten
aslında özerktir. Son zamanlarda yapılan birtakım yanlış uygulamalardan dolayı hükümetin
bazı adımlara göz yumması, arkasından da bundan ne yazık ki HDP’nin istifade
etmesi, sokakların altının dinamitlerle döşenmesine vesile oldu. Biz, buna
hiçbir zaman izin vermeyiz. Hiçbir zaman Kürt vatandaşlarımızın da buna razı
olduğu kanaatinde değiliz. Ha, ancak belediyeler, elbette özerktir. Kendi
yapıları vardır. İstanbul’daki bir belediye, nasıl ki İstanbul’un şartlarında
İstanbul’a hizmet verecekse, Diyarbakır’daki, Mardin’deki bir belediye de belediye
hizmetleri olarak kendi vatandaşına hizmet verecektir. Bundan daha tabii… Bu,
yani abartılacak bir şey değil. Ha, onun ötesine geldiğimiz zaman, şartlar, “Üniversite
olur mu, olmaz mı?” Şu anda bunun zaten olması için henüz bir alt yapı yok. Olsa
ne olur, olmasa ne olur? Konu, çok farklı boyutlara taşınıyor.”
“Rabia”ya adalet
maddesini de ekliyoruz
AK Parti Hükümeti zamanında bu konuda birtakım adımların atıldığını, TRT’nin Kürtçe yayın yapan kanal açtığını ifade eden Karamollaoğlu, “Şimdi bu, suç mu? Oradaki vatandaşın, hele de köylerde kalan, okula gitmediği için Türkçe öğrenememiş olan az da olsa bir zümre var ve onlara hitab etmiş oluyor, kendi lisanlarında. Yanlış mı? Yanlış değil. Onun için ben, bunların abartıldığını, bunların biraz daha bence sakinleşmesi gerektiğine inanıyorum. Altan Bey’in söyledikleri de biraz kendi fikirlerini ve düşüncelerini biraz heyecanla dile getirmiş gibi. O da belki bazı yanlış anlamalara sebep olmuştur; ama bizim genel olarak prensiplerimiz belli. Burada biz, sadece yani, işte sık sık “Rabia” işareti yapılıyor, “Tek vatan, tek millet, tek bayrak…” Evet biz, bunların hepsine ‘Evet’ diyoruz; ama sonuna bir şey daha ekliyoruz; çünkü, biliyorsun, işaretimiz bu bizim. (Başparmak işareti) Bu da adalet. O dörde bir de beş(inciyi) ekliyoruz biz. Adalet olmadan olmaz. Öbürleri zaten hepimizin ittifak ettiği konular. Kimse “Tek vatan”a karşı mı? Kimse “Tek bayrak”a karşı mı? “Tek millet”e karşı mı? Değil. Onun için biz, sadece herkesin ittifak ettiği konuları… Aslında adalette de herkesin ittifak etmesi icab ederken, şu anda en büyük eksikliğin, orada olduğunu ben görüyorum. Onun için inşallah bu noktada da biz, adaleti ekleyeceğiz, beş olacak “Erbaa”. (Arapça dört, dördüncü.) “Şeş” (Arapça beş) olacak yani…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder