4 Haziran 2018 Pazartesi

SP Genel Başkanı Karamollaoğlu: Demirtaş aday olabiliyorsa, demek ki bir mahkeme kararı yok. O halde tutuksuz yargılanmalıdır


Saadet Partisi Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Temel Karamollaoğlu, HDP’yi ve dolayısıyla terörü desteklediğine dair suçlamalara cevap verdi. HDP ile görüşlerinin çok farklı olduğunu belirten Karamollaoğlu, “Eğer Demirtaş’ın aday olmasına mani bir hal yoksa, demek ki bir mahkeme kararı yok. O halde Demirtaş, benim tasvib etmediğim düşüncelere sahip bir insan olabilir; ama bir mahkeme kararı olmadan da, aday olan bir insanın tutuklu olması doğru değildir” dedi.

Temel Karamollaoğlu, Habertürk’te yayınlanan “Teke Tek” programında, gazeteci Fatih Altaylı’nın güncel siyasî konulara dair sorularını cevapladı. Karamollaoğlu, Saadet Partisi’nin HDP’yi ve dolayısıyla terörü desteklediğine dair suçlamalar hakkında ne düşündüğünün sorulması üzerine, şunları söyledi:

Mahkeme kararı olmadan bir insana suçlu muamelesi yapılamaz

“Ya bir defa bizim HDP ile bir araya gelmemiz mümkün değil. Şimdiye kadar da hiçbir zaman olmadı. HDP, çok farklı bir yapıya sahip; Ancak (HDP Eş Genel Başkanı Selâhattin) Demirtaş’la ilgili söylediğim belki burada gündeme getiriliyor ve HDP’ye destek veriyormuşuz gibi bir intiba doğurulmaya çalışılıyor. Yoo. Ben, bir insan, bir suçla itham ediliyorsa, o suç, mahkeme kararıyla teyid edilmeden, belirlenmeden o insana suçlu muamelesi yapılamaz. Söylediğim, bundan ibaret. “Hukuk Devleti”, bunu gerektirir. Ben, bunun için diyorum ki, eğer Demirtaş’ın aday olmasına mani bir hal yoksa, demek ki bir mahkeme kararı yok. O halde, Demirtaş, benim tasvib etmediğim düşüncelere sahip bir insan olabilir; ama bir mahkeme kararı olmadan da, aday olan bir insanın tutuklu olması doğru değildir diyorum. Ha, bundan dolayı beni itham edecekler. Aynı iş, kendi başlarına geldiği zaman nasıl bir tavır sergilerler? Bu arkadaşlar, birazcık empati yapsınlar. Onu da düşünsünler. Onun için, hukuk, başka bir şey. Herkesin hukuka saygılı olması icab eder. Ha, birisinin politikalarını beğenmezsiniz; tavrınız net olur, ki bizim, yani bu noktada tavrımız çok açık ve net. Ondan dolayı da bir endişemiz yok. (…)

Bizim, meselelere yaklaşımımız, bundan dolayı diğerlerinden, başkalarından çok daha farklı. Biz, bu memlekette farklı fikir ve kanaatlere sahip olan kitlelerin birbirleriyle barışık olmaları gerektiğine inanıyoruz. Bu “barışık olmak”, “kabullenmek” manâsına gelmez; ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsil ediliyorsa bir grup, oturup konuşacaksınız. Kavga etseniz neye yarar ki? Bir fayda sağlamaz. Onun için şunu da düşünmek lâzım: Aslında doğruyu bulmak, aykırı fikirleri dinlediği zaman daha rahat oluyor, bir insanın doğruyu bulması. Ben, kendi fikirlerimi tak tak tak tak söylüyorum ve gayet de insicam içinde geliyor bana; ama siz, bir noktayı yakalıyorsuz. Diyorsunuz ki, “Bunu söylediniz ama şurada farklı bir anlam çıkıyor”. O zaman oturup düşünme ihtiyacını duyuyorum. Niye? İkaz ettiğiniz için. “Yahu siz kim oluyorsunuz?!” demeye kalkarsam, e bu bir defa edepsizlik olur. İki; ben, yanlışımı düzeltemem. Onun için, bu gün Türkiye’deki arkadaşların mutlaka bu noktaya özen göstermeleri icab eder. Biz, 81 milyon, bu ülkenin vatandaşıyız. 81 milyon… Bizim içimizde (toplumda) hapishaneye düşenler var. Çok ağır suçlarla cezalananlar var. Hırsızlıktan yatanlar var. Bilmem vatan hainliğinden, işte ihtilâle kalkışmadan dolayı hüküm giyenler var; ama biz, bütün buna rağmen, bu ülkenin içinde birlikte yaşıyoruz. Kanunlar nezdinde birisi, suç işlemişse, mahkemeler tarafından karar verilir ve hapse konur o insan. Yoksa ‘ben bir insanı sevmiyorum. Onun tavrını beğenmiyorum’ diye ona karşı husumet beslemeye kalkarsam, o zaman bu memlekette huzur olmaz, barış olmaz.”

SP, Erbakan Hoca’nın kemiklerini sızlatıyor mu?

Temel Karamollaoğlu, CHP ile seçim ittifakı içinde oldukları için Saadet Partisi’nin CHP ile özdeşleştirilmeye çalışılması ve “Erbakan Hoca’nın kemiklerini sızlatıyorsunuz” suçlaması hakkında da şu değerlendirmede bulundu:

“1996 yılında Sayın Erbakan’ın bir ifadesi var. Çok kısa; 4 satırlık bir şey. Diyor ki, “Bütün partilere kollarımızı açtık, gene de açıyoruz. Bu gün biz, DSP ve CHP ile beraberce koalisyon kurarız.” O zaman söylüyor. 1996’da. “Bu memlekete en hayırlı hizmetleri yaparız. Zaten yaptık. Zerre kadar şüphemiz yok. Böyle birtakım önyargılarla yanlış bir şekilde, uzlaşma yerine bizi birbirimizden uzaklaştırma tavrını takınacak olursak, bu, fayda getirmez. Bundan dolayıdır ki biz, hepiniz şahitsiniz, bu yanlışlığı yapmadık.” Şimdi bu, Sayın Erbakan’ın ifadeleri; benim değil. Erbakan Hoca, hayatı boyunca Türk siyasetinde yer alan herkesle rahatlıkla oturup konuşurdu. Kimseye hakaret etmedi; ama gördüğü yanlışları da çok açık bir şekilde dile getirdi.

Anadilde eğitim haktır; belediyeler zaten özerktir

Programda Temel Karamollaoğlu’na, Saadet Partisi İstanbul 3. Bölge Milletvekili Adayı Altan Tan’ın tartışmalara sebep olan açıklamaları hakkındaki değerlendirmesi de soruldu. Fatih Altaylı, Altan Tan’ın, “Saadet Partisi iktidara gelirse, Kürtlerin insanî, vicdanî, İslâmî vatandaşlık tanımından anadil eğitimine kadar, ilkokuldan üniversiteye kadar, yerel yönetimlere, bölgesel yönetimlere kadar bütün haklarının tanınacağını taahhüt ediyor” şeklindeki sözlerini hatırlatarak, Karamollaoğlu’nun değerlendirmesini sordu. Karamollaoğlu, şunları söyledi.

“Şimdi biz, şöyle dedik; belki bunu ifade tarzında Altan Bey, biraz daha kendi şahsî görüşlerini içine katarak söylüyor. Biz, zaten ana dilde eğitimi bir hak olarak, ta bundan 30 sene önce neredeyse dile getirmiştik, Erbakan Hoca’mız. Bundan biz, geri durmuyoruz. Elbette onların bu hakkı da kullanabileceklerini, mutlaka bu konuda onların önünün açılmasını istiyoruz. Bu, iç barışa katkı sağlar kanaatindeyiz. Ha, yerel yönetimler zaten aslında özerktir. Son zamanlarda yapılan birtakım yanlış uygulamalardan dolayı hükümetin bazı adımlara göz yumması, arkasından da bundan ne yazık ki HDP’nin istifade etmesi, sokakların altının dinamitlerle döşenmesine vesile oldu. Biz, buna hiçbir zaman izin vermeyiz. Hiçbir zaman Kürt vatandaşlarımızın da buna razı olduğu kanaatinde değiliz. Ha, ancak belediyeler, elbette özerktir. Kendi yapıları vardır. İstanbul’daki bir belediye, nasıl ki İstanbul’un şartlarında İstanbul’a hizmet verecekse, Diyarbakır’daki, Mardin’deki bir belediye de belediye hizmetleri olarak kendi vatandaşına hizmet verecektir. Bundan daha tabii… Bu, yani abartılacak bir şey değil. Ha, onun ötesine geldiğimiz zaman, şartlar, “Üniversite olur mu, olmaz mı?” Şu anda bunun zaten olması için henüz bir alt yapı yok. Olsa ne olur, olmasa ne olur? Konu, çok farklı boyutlara taşınıyor.”

“Rabia”ya adalet maddesini de ekliyoruz


AK Parti Hükümeti zamanında bu konuda birtakım adımların atıldığını, TRT’nin Kürtçe yayın yapan kanal açtığını ifade eden Karamollaoğlu, “Şimdi bu, suç mu? Oradaki vatandaşın, hele de köylerde kalan, okula gitmediği için Türkçe öğrenememiş olan az da olsa bir zümre var ve onlara hitab etmiş oluyor, kendi lisanlarında. Yanlış mı? Yanlış değil. Onun için ben, bunların abartıldığını, bunların biraz daha bence sakinleşmesi gerektiğine inanıyorum. Altan Bey’in söyledikleri de biraz kendi fikirlerini ve düşüncelerini biraz heyecanla dile getirmiş gibi. O da belki bazı yanlış anlamalara sebep olmuştur; ama bizim genel olarak prensiplerimiz belli. Burada biz, sadece yani, işte sık sık “Rabia” işareti yapılıyor, “Tek vatan, tek millet, tek bayrak…” Evet biz, bunların hepsine ‘Evet’ diyoruz; ama sonuna bir şey daha ekliyoruz; çünkü, biliyorsun, işaretimiz bu bizim. (Başparmak işareti) Bu da adalet. O dörde bir de beş(inciyi) ekliyoruz biz. Adalet olmadan olmaz. Öbürleri zaten hepimizin ittifak ettiği konular. Kimse “Tek vatan”a karşı mı? Kimse “Tek bayrak”a karşı mı? “Tek millet”e karşı mı? Değil. Onun için biz, sadece herkesin ittifak ettiği konuları… Aslında adalette de herkesin ittifak etmesi icab ederken, şu anda en büyük eksikliğin, orada olduğunu ben görüyorum. Onun için inşallah bu noktada da biz, adaleti ekleyeceğiz, beş olacak “Erbaa”. (Arapça dört, dördüncü.)  “Şeş” (Arapça beş) olacak yani…”

Hiç yorum yok: