Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, geçen hafta Adana’da Furkan Vakfı’na mensup öğrencilerin kaldıkları evlerin mühürlenerek kız öğrencilerin sınav döneminde eşyalarıyla birlikte sokağa bırakılmalarına sert tepki gösterdi. 12 Eylül ve 28 Şubat dönemlerinde bile sanıklara savunma hakkı tanındığını, hakimlerin delillere göre karar verdiklerini belirten Karamollaoğlu, “Ama bu kadar savunma hakkı verilmeyen bir dönemi hiç yaşamadık biz” dedi.
“Bu evler, hangi gerekçeyle mühürlendi? Bu kız öğrenciler,
hangi suçlamayla sokakta bırakıldı? Furkan Vakfı, hasbelkader, eğer AK Parti’ye
karşı bir tavır sergilememiş olsaydı, acaba bu muameleye tâbi tutulur muydu?”
diye soran Karamollaoğlu, faaliyetleri hiç de tasvip edilmeyen birçok kuruluş olduğunu ama iktidarın
gölgesinde faaliyet gösterdikleri için onlara kimsenin dokunamadığını söyledi.
SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, haftalık basın
toplantısında gündemde öne çıkan konuları değerlendirdi.
Şiddete
başvurmadıkları müddetçe hiç kimse, düşüncelerini açıklamaktan mahrum
bırakılamaz
Karamollaoğlu, kendilerinin Furkan Vakfı ile hiçbir zaman
irtibatlarının olmadığını, vakıf mensuplarının Millî Görüş prensiplerine bağlı kişiler
de olmadıklarını vurguladıktan sonra, “Ama
bizden olmuş, olmamış; solcu olmuş, sağcı olmuş; kim olursa olsun, bir fikir
kulübünün üyesi olmuş; yeri gelmiş, bizim düşüncelerimize karşı tavırlar
sergilemiş insanlar, belli bir ölçünün içinde kaldıkları müddetçe, şiddete
başvurmadıkları müddetçe, kanunları çiğnemedikleri müddetçe, kimseye iftira
etmedikleri müddetçe, kendi fikirlerini ve düşüncelerini açıklamaktan mahrum
bırakılamazlar” diye konuştu.
28 Şubat’ı başka bir
yönden yeniden yaşıyoruz
“Biz, 28 Şubat’ta yaşadıklarımızı bu gün, başka bir yönden, belki
de ters istikamette yeniden yaşıyoruz” diyen Karamollaoğlu, şöyle konuştu:
“28 Şubat’ta birtakım hadiseler meydana geldi. Yüksek yargı
organları, 28 Şubat post-modern darbesinin maalesef elemanı, organı haline
geldi. Bunun içine maalesef üst kademedeki ordu mensupları da katıldı. Gazeteler,
medya, onun yanında patronlar girdi işin içine; ama neticede mahkemelerde bazen
beklenilen kararlar, doğru kararlar çıkıyor; hakimler, gene de önlerine gelen
delillere göre karar veriyordu. Baskı altında tutulanlar vardı. Yanlış kararlar
verenler vardı; ama bu kadar kendisine savunma hakkı verilmeyen bir dönemi hiç
yaşamadık biz. Çok ileri gidiyormuşum zannediliyor. Yahu biz, 28 Şubat’ı değil,
1980 ihtilâlini (darbesini) yaşadık. Savunmamız engellenmedi ama bizim. İdamla
yargılananlar, beraat ettirilebildi. Kim tarafından? Delillere göre hareket
eden hakimler tarafından. Etki altında kalarak karar verenler, yarın emin olun kimsenin
yüzüne bakamazlar. Günler geçecek; belki 5 sene, belki 10 sene, belki 15 sene;
ama mutlaka arkasından bir gün gelecek ki insanlar, konuşacak. İnsanlar,
yaşadıklarını anlatacak. İnsanlar, zulmün hangi mertebeye eriştiğini açıkça
söyleyecek. Ha, bir kısmımız o zaman dünyada oluruz, bunlara şahit oluruz, bir
kısmımız olmayız; ama bunları ileride yaşayacağımızdan eminim. Herkes, şunu
bilmeli: Furkan Vakfı ile bizim hiçbir zaman irtibatımız olmadı. Millî Görüş
prensiplerine bağlı oldukları kanaatinde de değiliz; ama bizden olmuş, olmamış;
solcu olmuş, sağcı olmuş; kim olursa olsun, bir fikir kulübünün üyesi olmuş;
yeri gelmiş, bizim düşüncelerimize karşı tavırlar sergilemiş insanlar, belli
bir ölçünün içinde kaldıkları müddetçe, şiddete başvurmadıkları müddetçe, kanunları
çiğnemedikleri müddetçe, kimseye iftira etmedikleri müddetçe, kendi fikirlerini
ve düşüncelerini açıklamaktan mahrum bırakılamazlar. Bunu herkes, böyle
bilmeli.
Bundan dolayı biz, ister istemez, böyle bir hadise karşısında soruyoruz: Bu evler, hangi gerekçeyle mühürlendi? Bu kız öğrenciler, hangi suçlamayla sokakta bırakıldı? Furkan Vakfı, hasbelkader, eğer AK Parti’ye karşı bir tavır sergilememiş olsaydı, acaba bu muameleye tâbi tutulur muydu? Çünkü iktidarın gölgesinde faaliyet gösteren başkalarının da pek tasvip etmediği pek çok kuruluş var; ama kimse onlara dokunamıyor. Bundan dolayı da biz, bu gidişattan ciddi manâda endişe duyuyoruz. Bir söz var; menfaat gözetenler hep bunu söylemiş; “Benden olan, Haccâc-ı zâlim de olsa dostumdur; benden olmayan, Hazreti Hüseyin de olsa düşmanımdır”. Kim söylemiş bunları? O günkü şartlarda menfaati gözetenler. Makam ve mevki peşinde koşanlar. “Kalbim Hüseyin’le ama kılıcım Haccâc’la” diyenler. Ama bu gün onları kimse rahmetle anmıyor. Hiç kimse! Allah, yar ve yardımcımız olsun. Biz, inanıyoruz ki bu yanlış tavırlar, yanlış bir politika izleyerek bu adımları atan AK Parti’ye ciddi manâda zarar verecektir. İktidarın, bunu bir an önce anlaması, fark etmesi, bu gidişata mutlaka ‘dur’ demesi icab eder. Onun için, eğer bir iktidar, bir hükümet, normal şartlar altında, bir kalkışmayla, bir terör organizasyonuyla mücadele edemezse, baskı uygulayan bir olağanüstü hal (OHAL) döneminde emin olun, bu mücadeleyi gene başarıya ulaştıramaz. Yapamaz. Çünkü şaşırtırlar insanları. Sadece etrafta yalakalar olur. Onlar da iktidara doğru bilgi vermez, iktidarın doğru karar almasına yardımcı olmazlar.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder