MHP Genel Başkanı Bahçeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, millet tarafından seçildiği gerekçesiyle fiilî başkanlık sistemini dayattığını, Anayasayı açıkça ihlâl ettiğini, bütün eleştirilere rağmen görevinin sınırlarını aşarak anayasayı açıkça ihlâl ettiğini ileri sürdü.
Erdoğan’ın fiilî başkanlık zorlamasından vazgeçmesi, yasa ve
anayasal sınırlarına çekilmesi gerektiğini ifade eden Bahçeli, şayet bu olmayacaksa,
ikinci olarak, fiilî durumun hukukî boyut kazanabilmesinin süratle yol ve
yöntemlerinin aranması gerektiğini söyledi. Bahçeli, Türkiye’nin parlamenter
sistemle mi yoksa başkanlık sistemiyle mi yönetileceğinin artık anayasa ile
kesin bir şekilde belirlenmesi gerektiğinin altını çizdi. Anayasa değişikliği
çalışmalarının Meclis’e getirilmesi çağrısında bulunan Bahçeli, halk
oylamasında milletin vereceği karara saygılı ve bağlı kalacaklarını kaydetti.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet
Bahçeli, partisinin 11 Ekim 2016 tarihli grup toplantısında, hükümet sistemi
tartışmalarını değerlendirdi.
Hükümet sistemi
belirlenmelidir
Siyasi gündemde kronik çekişme ve çatışma konusu olarak
duran temel sorunların millî birlik anlayışıyla ele alıp, Türkiye’nin önünü
açmak ve geleceğini planlamak gerektiğini ifade eden Bahçeli, “Bunların en
önemlilerinden birisi de hatırı sayılır zamandır ülkemizi meşgul eden yeni
Anayasa kapsamında derinleşen hükümet sistemi tartışmalarıdır” dedi.
Cumhurbaşkanını
halkın seçmesiyle yetki ve sınırlar tartışılır olmuştur
Sistem tartışmalarının siyaseti tıkaması halinde bunun rejim
krizine dönüşebileceğini belirten Bahçeli, 10 Ağustos 2014’de Cumhurbaşkanı’nın
halk tarafından seçilmesiyle birlikte anayasal yetki ve sınırlarının devamlı
tartışma konusu yapıldığına işaret etti.
Cumhurbaşkanı
yasalara ve Anayasaya uymak mecburiyetindedir
Bahçeli, 1 Kasım 2015’ten sonra başlatılan yeni Anayasa
sürecinin, başkanlık sistemiyle ilgili anlaşmazlık sebebiyle akamete uğradığını
hatırlatarak, “Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devletidir. Hukukun üstünlüğü
herkes, her mevki ve makam sahibi için bağlayıcı, kapsayıcı ve zorlayıcı niteliktedir.
Ve de Cumhurbaşkanı yasalara ve Anayasaya uymak mecburiyetindedir. Hiç kimse
kendisini hukukun önünde ve üstünde göremeyecektir. Hepsinden önemlisi,
yürürlükteki Anayasanın 6’ıncı maddesinde, hiçbir kimse veya organın kaynağını
Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamayacağı ifade edilmektedir. Kanunlar
önünde herkes eşittir” diye konuştu.
Hukuk ihlâl edilirse
asayiş temelden bozulur
Bu itibarla, suç ve suçluyla mücadele edilirken, herhangi
bir devlet görevi yerine getirilirken yegâne referans ve müracaat kaynağının
hukuk kuralları olduğunu vurgulayan Bahçeli, “Bu kurallar ihlâl edilirse, yasa
ve Anayasa açıkça yok sayılırsa, en başta devleti ayakta tutan dinamikler
laçkalaşacak, ardından da toplumsal huzur ve asayiş temelden bozulacaktır”
dedi.
Bahçeli, Türkiye’nin yeni bir toplum sözleşmesine ihtiyacı olduğunu
belirterek, şunları söyledi:
Yeni anayasa
çalışmalarına olumlu bakıyoruz
“Bize göre, bilhassa 15 Temmuz’dan sonra bu ihtiyaç acil bir
hal almıştır. Türkiye’de hiçbir şey, 14 Temmuz’daki gibi olmayacak,
olamayacaktır Milletimizin yeni bir soluğa, yeni bir hukuki mutabakata yönelik
çağrı ve talebi hissedilir ölçüde fazladır. Bunu görmezden gelemeyiz,
kulağımızın üstüne yatamayız.
Milliyetçi Hareket Partisi, Anayasanın tadilatına veya
yeniden yazımına başından beri sıcak ve olumlu bakmaktadır. Anayasa,
devlet-millet ilişkilerini demokratik ölçülere göre düzenleyen, birlikte
yaşamanın asgari kurallarını koyan ve dengeleyen kapsayıcı toplum
sözleşmesidir. Bizim Anayasaya bakışımız da herhangi bir değişiklik, bir sapma
veya farklı bir anlayışa savrulma yoktur. Dün ne söylemişsek bugün de aynı
çizgideyiz. Dün nerede duruyorsak bugün de aynı noktadayız.
İlk 4 madde
değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez
Özellikle Anayasanın ilk dört maddesinin değişmemesi,
değiştirilmesinin dahi teklif edilmemesi hususundaki ısrarımızı, kayıtsız
şartsız muhafaza ediyoruz. Bu çerçevedeki tutarlı ve sağlam irademizi yıllardan
beri samimiyetle koruyor, sürdürüyoruz.
Uzlaşma komisyonunun
çalışmalarıyla önemli bir aşamaya gelindi
Bildiğiniz gibi, 15 Temmuz’dan sonra, TBMM’de grubu bulunan
üç partinin değerli temsilcilerinden teşkil edilen komisyon 12 Ağustos 2016
tarihinde faaliyetlerine başlamıştı. Bu komisyon 9 kez toplanarak çalışmalarını
sürdürmüş ve son olarak 23 Eylül 2016’da yaptığı toplantıyla görevini
tamamlamıştır. Söz konusu uzlaşma komisyonu, Türkiye’nin içinden geçtiği hassas
ortamı dikkate alarak yapıcı, uzlaşmacı ve karşılıklı anlayış çerçevesinde
görevini ifa etmiş ve sonuçta 7 maddelik mini anayasa değişiklik paketini
hazırlayarak genel başkanlara sunmuştur. Daha önce üzerinde uzlaşılan 60
maddelik değişiklik de dikkate alındığında yeni bir anayasa çerçevesinde önemli
ve kayda değer bir aşamaya gelindiği görülebilecektir.
Milliyetçi Hareket Partisi millet yararına olduktan sonra
her zaman, her zeminde uzlaşmadan, konuşmadan yanadır. Anayasa üzerinde yapılan
söz düellolarının son bulmasını, bu meselenin milli birlik ruhuyla, karşılıklı
hoşgörü ve saygı dahilinde sonuçlandırılmasını arzulamaktayız.
Cumhurbaşkanı, Anayasayı
açıkça ihlâl etmektedir
Ne var ki, Türkiye’yi yöneten devlet ve hükümet ricalinin
Anayasaya uyma konusunda çok iştahlı ve hevesli olmadığı gelişmelerle sabittir.
Cumhurbaşkanı, millet tarafından seçildiği gerekçesiyle fiilî başkanlık
sistemini dayatmakta, Anayasayı açıkça ihlâl etmekte, görevinin sınırlarından
tüm eleştirilere rağmen taşmaktadır. Anayasanın 104. Maddesinde
Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkileri, 105. Maddesinde de sorumluluk ve
sorumsuzluk halleri düzenlenmiştir.
Cumhurbaşkanı,
yetkisini aşmıştır
Sayın Cumhurbaşkanı seçildiği andan itibaren, Anayasanın
amir hükümlerini özüne ve ruhuna aykırı olarak yorumlamış, Anayasanın vermediği
yetkileri kendisinde hak görmüş, partili Cumhurbaşkanı gibi davranmış, tarafsızlığına
gölge düşürecek şekilde hareket etmiş ve yetkisini aşmış, siyasî propagandalara
katılmış, AKP lehine oy istemiş, siyasî polemiklere katılmış, fiilen hükümet
başkanı gibi hareket etmiştir. Cumhurbaşkanı’nın bu tutum ve davranışları fiilî
bir durum yaratmıştır.
AK Parti başkanlık
sistemi istiyor
Sayın Erdoğan’ın 14 Ağustos 2015’de Rize’de yaptığı
konuşmada, yönetim sisteminin değiştiğini, yapılması gerekenin bu fiilî durumun
Anayasal olarak kesinleştirilmesi gerektiğini vurgulaması, malûmun ilânından
başka bir şey olmamıştır. AKP’nin 2’inci Olağanüstü Kongresinde Genel
Başkanlığa seçilen Sayın Binali Yıldırım’ın, yönetim yapısındaki fillî durumu
açıkça dile getiren, aslında örtülü şekilde rahatsızlığını ima eden konuşması
da henüz çok yenidir. Hatırlarsanız Sayın Yıldırım aynen şöyle demişti:
“Bugün yapmamız gereken en önemli iş, fiili durumu yasal
hale getirmek, anayasayı ve bu kafa karışıklığını sona erdirmektir. Bunun yolu
da yeni bir anayasadır, yeni anayasada başkanlık sistemidir.”
Son olarak, Sayın Cumhurbaşkanı’nın 19 Eylül 2016’da
Newyork’ta verdiği bir mülakatta; “Türkiye’nin yeni bir süreci Başkanlık
sistemiyle devam etmesi” gerektiğini söylemiştir.
Bu çarpık durumun
anayasal meşruiyeti yoktur
Cumhurbaşkanı ile Başbakan ve Bakanlar Kurulu’nun Anayasada
sınırları çizilen görev, yetki ve siyasî sorumlulukları iç içe geçmiş,
birbirine karışmıştır. Anayasa değişmeden yönetim sistemi üzerinde zorlamayla
ve fiilen oynama yapılmıştır. Elbette bu çarpık durumun anayasal meşruiyetinin
olmadığı da ortadadır. Net olarak söylemek isterim ki, şu anda Anayasa
çiğnenmekte ve suç işlenmektedir. Fiilî durumla hukukî gerçek, taban tabana
zıtlık içermektedir. Parlamenter sisteminin miadının dolduğunu, bekleme odasına
alındığını, ayak bağı olduğunu AKP yöneticileri ve Sayın Erdoğan defalarca
ileri sürmüşlerdir. Ülkemizde hukuksuz, kanunsuz ve Anayasaya tamamen aykırı
bir yönetim modeli tecelli etmiştir. Ve Türkiye’nin mukavemeti bu nedenle
esnemekte, zayıflamaktadır. Elbette bunu kabul etmek, onaylamak, meşru görmek
mümkün değildir.
Anayasayı rafa
kaldırmak, sinsi bir tezgâhtır
Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasanın kendisine vermiş olduğu
yetki ve sorumlulukları zımnen tanımamakta, deyim ve ifade yerindeyse az
bulmaktadır. Sayın Başbakanın buna dünden razı olduğunu bilmeyen, duymayan da
yoktur.
Anayasanın nasıl değiştirileceği, anayasal hükümlerle
belirlenmiştir ve bu kesindir. Fiilî durum ve dayatmalarla Anayasanın
değişeceğini iddia etmek, Anayasayı rafa kaldırmak, eğer gaflet değilse, vahim
bir art niyetlilik ve sinsi bir tezgâhtır.
Demokrasilerde oldubittiyle
sistem değişikliği görülmüş şey değildir
Değerli Milletvekilleri,
Bir hükümet sistemi belirlenirken tarihsel tecrübeler,
içinde yaşanılan coğrafya, sosyo-politik ve ekonomik yapı, siyasi kültür,
toplumsal eğilim ve beklentiler mutlaka dikkate alınmalıdır. Demokrasiyle
yönetilen ülkelerde oldubittiyle sistem değişikliği görülmüş şey değildir. Türkiye
Cumhuriyeti’nin beka mücadelesi verdiği bugünlerde, siyasi iktidarın ve
devletin en tepesinde bulunan Cumhurbaşkanın hukukla ters düşmesi geleceğimiz
açısından çok mahsurlu, çok tehlikelidir. Bu açık tehlikenin bertaraf edilebilmesi
için karşımızda iki alternatif yol bulunmaktadır:
Cumhurbaşkanı,
anayasal sınırlarına çekilmelidir
Bunlarda birincisi ve bizim açımızdan da en doğru, en
sağlıklı olanı, Sayın Cumhurbaşkanı’nın fiilî başkanlık zorlamasından
vazgeçmesi, yasa ve anayasal sınırlarına çekilmesidir. Şayet bu olmayacaksa,
ikinci olarak, fiili durumun hukukî boyut kazanabilmesinin süratle yol ve
yöntemlerinin aranmasıdır. Dünyanın hiçbir medenî ve demokratik ülkesinde her
gün suç işleyen bir yönetim ve iktidar yapısı görülemeyecek, bundan
bahsedilemeyecektir. Bu durum karşısında, Adalet ve Kalkınma Partisi, başkanlık
sistemiyle ilgili inadını sürdürecekse, yine karşımıza iki seçenek çıkacaktır:
AK Parti, anayasa
değişikliği hazırlığını Meclis’e getirmelidir
İlk olarak AKP, hazırda tuttuğu veya üzerinde çalıştığı bir
anayasa hazırlığı varsa, mutabık kalınan daha önceki maddeleri de ihtiva etmek
kaydıyla TBMM’ye getirmelidir. Milletvekilleri, ilkeleri ve inançları
doğrultusunda vicdanlarının sesini dinleyerek oy kullanacaklar, bir karara
varacaklardır.
Türk Milleti’nin
vereceği her karara saygılı ve bağlı kalırız
İkinci olarak bu anayasa değişiklik teklifi, TBMM Genel
Kurulunda ya 367 sınırını aşarak kanunlaşacaktır ya da 330 eşiğinin üstünde
kalarak referandum yoluyla milletin kararına sunulacaktır. Milliyetçi Hareket
Partisi, Türk Milleti’nin vereceği her karara saygılı ve bağlıdır. Bizim
tercihimiz, her zaman olduğu gibi parlamenter sistemin devamı, güçlendirilmesi,
reforma tabi tutulmasıdır. Ancak milletimiz aksini söyleyecek olursa buna da
diyeceğimiz herhangi bir şey, doğal olarak bulunmayacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi, ilke ve ülkülerine sonuna kadar
bağlıdır. Siyasette tutarlı, dürüst, sorumlu ve millî anlayışımızdan taviz
vermeden yolumuza devam edeceğiz. Demokratik olgunluk, ahlâk ve sabırla
meseleleri karşılayacağız. Çözüm ve çıkış yollarının aranacağı yer olarak
TBMM’yi göreceğiz.
Türkiye’nin yasa ve Anayasaya uymayan yönetim yapısının
derhal düzeltilmesini, hukukun tam manâsıyla egemen kılınmasını öncelik
görüyoruz. Egemenliğin sahibi aziz milletimiz, aynı zamanda son sözün de
sahibidir. Buna inancımız tamdır. Millet ne derse odur, neye karar verirse
boynumuz kıldan incedir.
Türkeş, daha sonra da
parlamenter sistemi savunmuştur
Bizim başkanlık sistemine yönelik kuşku, eleştiri,
çekincelerimiz bilinmektedir. Merhum Başbuğumuz Türkeş Bey’in “Dokuz Işık”
isimli eserinde; Güçlü İktidar- Güçlü İdare: Tek Başkan-Tek Meclis Sistemi
başlığıyla dile getirdiği görüşleri de ortadadır.
Elbette dönemsel şartlar gereğince başkanlık sistemini
savunması, konjonktürel gelişmelerin, stratejik düşüncesinin ve toplumsal
ihtiyaçların doğal bir yansımasıdır. Ancak daha sonra da parlamenter sistemle
ilgili görüşe dönüş yaptığı bilinmektedir. Meselâ, “Gönül Seferberliği” isimli
eserinin 1977 tarihli basımında merhum Başbuğumuz şöyle demektedir:
“Milliyetçi Hareket Partisi’nin yolu, hukukun üstünlüğünü
esas alan, çok partili, demokratik, parlamenter, hürriyetçi nizamdır.”
Bu iş, kökünden
bitirilmelidir
Merhum Türkeş Bey’in 1997’de vefatına kadar bir defa olsun
başkanlık sistemini gündeme getirmediği, aksine 1985’te tahliye olduktan sonra
Turgut Özal’ın başkanlık rejimi arzularına karşı çıktığı hatırımızdadır. Türkiye’nin
nasıl ve hangi sistemle yönetileceğiyle ilgili muamma bize göre kapanmalı, bu
iş kökünden bitirilmelidir.
“Başkanlık mı, parlamenter
sistem mi?” sorusu kalıcı şekilde cevaplanmalıdır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder