11 Ekim 2016 Salı

Bahçeli: Erdoğan görevinin sınırlarını aşıp anayasayı açıkça ihlâl ediyor; hükümet sistemi anayasa ile kesin olarak belirlenmelidir


MHP Genel Başkanı Bahçeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, millet tarafından seçildiği gerekçesiyle fiilî başkanlık sistemini dayattığını, Anayasayı açıkça ihlâl ettiğini, bütün eleştirilere rağmen görevinin sınırlarını aşarak anayasayı açıkça ihlâl ettiğini ileri sürdü.

Erdoğan’ın fiilî başkanlık zorlamasından vazgeçmesi, yasa ve anayasal sınırlarına çekilmesi gerektiğini ifade eden Bahçeli, şayet bu olmayacaksa, ikinci olarak, fiilî durumun hukukî boyut kazanabilmesinin süratle yol ve yöntemlerinin aranması gerektiğini söyledi. Bahçeli, Türkiye’nin parlamenter sistemle mi yoksa başkanlık sistemiyle mi yönetileceğinin artık anayasa ile kesin bir şekilde belirlenmesi gerektiğinin altını çizdi. Anayasa değişikliği çalışmalarının Meclis’e getirilmesi çağrısında bulunan Bahçeli, halk oylamasında milletin vereceği karara saygılı ve bağlı kalacaklarını kaydetti.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin 11 Ekim 2016 tarihli grup toplantısında, hükümet sistemi tartışmalarını değerlendirdi.

Hükümet sistemi belirlenmelidir

Siyasi gündemde kronik çekişme ve çatışma konusu olarak duran temel sorunların millî birlik anlayışıyla ele alıp, Türkiye’nin önünü açmak ve geleceğini planlamak gerektiğini ifade eden Bahçeli, “Bunların en önemlilerinden birisi de hatırı sayılır zamandır ülkemizi meşgul eden yeni Anayasa kapsamında derinleşen hükümet sistemi tartışmalarıdır” dedi.

Cumhurbaşkanını halkın seçmesiyle yetki ve sınırlar tartışılır olmuştur

Sistem tartışmalarının siyaseti tıkaması halinde bunun rejim krizine dönüşebileceğini belirten Bahçeli, 10 Ağustos 2014’de Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesiyle birlikte anayasal yetki ve sınırlarının devamlı tartışma konusu yapıldığına işaret etti.

Cumhurbaşkanı yasalara ve Anayasaya uymak mecburiyetindedir

Bahçeli, 1 Kasım 2015’ten sonra başlatılan yeni Anayasa sürecinin, başkanlık sistemiyle ilgili anlaşmazlık sebebiyle akamete uğradığını hatırlatarak, “Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devletidir. Hukukun üstünlüğü herkes, her mevki ve makam sahibi için bağlayıcı, kapsayıcı ve zorlayıcı niteliktedir. Ve de Cumhurbaşkanı yasalara ve Anayasaya uymak mecburiyetindedir. Hiç kimse kendisini hukukun önünde ve üstünde göremeyecektir. Hepsinden önemlisi, yürürlükteki Anayasanın 6’ıncı maddesinde, hiçbir kimse veya organın kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamayacağı ifade edilmektedir. Kanunlar önünde herkes eşittir” diye konuştu.

Hukuk ihlâl edilirse asayiş temelden bozulur

Bu itibarla, suç ve suçluyla mücadele edilirken, herhangi bir devlet görevi yerine getirilirken yegâne referans ve müracaat kaynağının hukuk kuralları olduğunu vurgulayan Bahçeli, “Bu kurallar ihlâl edilirse, yasa ve Anayasa açıkça yok sayılırsa, en başta devleti ayakta tutan dinamikler laçkalaşacak, ardından da toplumsal huzur ve asayiş temelden bozulacaktır” dedi.

Bahçeli, Türkiye’nin yeni bir toplum sözleşmesine ihtiyacı olduğunu belirterek, şunları söyledi:

Yeni anayasa çalışmalarına olumlu bakıyoruz

“Bize göre, bilhassa 15 Temmuz’dan sonra bu ihtiyaç acil bir hal almıştır. Türkiye’de hiçbir şey, 14 Temmuz’daki gibi olmayacak, olamayacaktır Milletimizin yeni bir soluğa, yeni bir hukuki mutabakata yönelik çağrı ve talebi hissedilir ölçüde fazladır. Bunu görmezden gelemeyiz, kulağımızın üstüne yatamayız.

Milliyetçi Hareket Partisi, Anayasanın tadilatına veya yeniden yazımına başından beri sıcak ve olumlu bakmaktadır. Anayasa, devlet-millet ilişkilerini demokratik ölçülere göre düzenleyen, birlikte yaşamanın asgari kurallarını koyan ve dengeleyen kapsayıcı toplum sözleşmesidir. Bizim Anayasaya bakışımız da herhangi bir değişiklik, bir sapma veya farklı bir anlayışa savrulma yoktur. Dün ne söylemişsek bugün de aynı çizgideyiz. Dün nerede duruyorsak bugün de aynı noktadayız.

İlk 4 madde değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez

Özellikle Anayasanın ilk dört maddesinin değişmemesi, değiştirilmesinin dahi teklif edilmemesi hususundaki ısrarımızı, kayıtsız şartsız muhafaza ediyoruz. Bu çerçevedeki tutarlı ve sağlam irademizi yıllardan beri samimiyetle koruyor, sürdürüyoruz.

Uzlaşma komisyonunun çalışmalarıyla önemli bir aşamaya gelindi

Bildiğiniz gibi, 15 Temmuz’dan sonra, TBMM’de grubu bulunan üç partinin değerli temsilcilerinden teşkil edilen komisyon 12 Ağustos 2016 tarihinde faaliyetlerine başlamıştı. Bu komisyon 9 kez toplanarak çalışmalarını sürdürmüş ve son olarak 23 Eylül 2016’da yaptığı toplantıyla görevini tamamlamıştır. Söz konusu uzlaşma komisyonu, Türkiye’nin içinden geçtiği hassas ortamı dikkate alarak yapıcı, uzlaşmacı ve karşılıklı anlayış çerçevesinde görevini ifa etmiş ve sonuçta 7 maddelik mini anayasa değişiklik paketini hazırlayarak genel başkanlara sunmuştur. Daha önce üzerinde uzlaşılan 60 maddelik değişiklik de dikkate alındığında yeni bir anayasa çerçevesinde önemli ve kayda değer bir aşamaya gelindiği görülebilecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi millet yararına olduktan sonra her zaman, her zeminde uzlaşmadan, konuşmadan yanadır. Anayasa üzerinde yapılan söz düellolarının son bulmasını, bu meselenin milli birlik ruhuyla, karşılıklı hoşgörü ve saygı dahilinde sonuçlandırılmasını arzulamaktayız.

Cumhurbaşkanı, Anayasayı açıkça ihlâl etmektedir

Ne var ki, Türkiye’yi yöneten devlet ve hükümet ricalinin Anayasaya uyma konusunda çok iştahlı ve hevesli olmadığı gelişmelerle sabittir. Cumhurbaşkanı, millet tarafından seçildiği gerekçesiyle fiilî başkanlık sistemini dayatmakta, Anayasayı açıkça ihlâl etmekte, görevinin sınırlarından tüm eleştirilere rağmen taşmaktadır. Anayasanın 104. Maddesinde Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkileri, 105. Maddesinde de sorumluluk ve sorumsuzluk halleri düzenlenmiştir.

Cumhurbaşkanı, yetkisini aşmıştır

Sayın Cumhurbaşkanı seçildiği andan itibaren, Anayasanın amir hükümlerini özüne ve ruhuna aykırı olarak yorumlamış, Anayasanın vermediği yetkileri kendisinde hak görmüş, partili Cumhurbaşkanı gibi davranmış, tarafsızlığına gölge düşürecek şekilde hareket etmiş ve yetkisini aşmış, siyasî propagandalara katılmış, AKP lehine oy istemiş, siyasî polemiklere katılmış, fiilen hükümet başkanı gibi hareket etmiştir. Cumhurbaşkanı’nın bu tutum ve davranışları fiilî bir durum yaratmıştır.

AK Parti başkanlık sistemi istiyor

Sayın Erdoğan’ın 14 Ağustos 2015’de Rize’de yaptığı konuşmada, yönetim sisteminin değiştiğini, yapılması gerekenin bu fiilî durumun Anayasal olarak kesinleştirilmesi gerektiğini vurgulaması, malûmun ilânından başka bir şey olmamıştır. AKP’nin 2’inci Olağanüstü Kongresinde Genel Başkanlığa seçilen Sayın Binali Yıldırım’ın, yönetim yapısındaki fillî durumu açıkça dile getiren, aslında örtülü şekilde rahatsızlığını ima eden konuşması da henüz çok yenidir. Hatırlarsanız Sayın Yıldırım aynen şöyle demişti:

“Bugün yapmamız gereken en önemli iş, fiili durumu yasal hale getirmek, anayasayı ve bu kafa karışıklığını sona erdirmektir. Bunun yolu da yeni bir anayasadır, yeni anayasada başkanlık sistemidir.”

Son olarak, Sayın Cumhurbaşkanı’nın 19 Eylül 2016’da Newyork’ta verdiği bir mülakatta; “Türkiye’nin yeni bir süreci Başkanlık sistemiyle devam etmesi” gerektiğini söylemiştir.

Bu çarpık durumun anayasal meşruiyeti yoktur

Cumhurbaşkanı ile Başbakan ve Bakanlar Kurulu’nun Anayasada sınırları çizilen görev, yetki ve siyasî sorumlulukları iç içe geçmiş, birbirine karışmıştır. Anayasa değişmeden yönetim sistemi üzerinde zorlamayla ve fiilen oynama yapılmıştır. Elbette bu çarpık durumun anayasal meşruiyetinin olmadığı da ortadadır. Net olarak söylemek isterim ki, şu anda Anayasa çiğnenmekte ve suç işlenmektedir. Fiilî durumla hukukî gerçek, taban tabana zıtlık içermektedir. Parlamenter sisteminin miadının dolduğunu, bekleme odasına alındığını, ayak bağı olduğunu AKP yöneticileri ve Sayın Erdoğan defalarca ileri sürmüşlerdir. Ülkemizde hukuksuz, kanunsuz ve Anayasaya tamamen aykırı bir yönetim modeli tecelli etmiştir. Ve Türkiye’nin mukavemeti bu nedenle esnemekte, zayıflamaktadır. Elbette bunu kabul etmek, onaylamak, meşru görmek mümkün değildir.

Anayasayı rafa kaldırmak, sinsi bir tezgâhtır

Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasanın kendisine vermiş olduğu yetki ve sorumlulukları zımnen tanımamakta, deyim ve ifade yerindeyse az bulmaktadır. Sayın Başbakanın buna dünden razı olduğunu bilmeyen, duymayan da yoktur.

Anayasanın nasıl değiştirileceği, anayasal hükümlerle belirlenmiştir ve bu kesindir. Fiilî durum ve dayatmalarla Anayasanın değişeceğini iddia etmek, Anayasayı rafa kaldırmak, eğer gaflet değilse, vahim bir art niyetlilik ve sinsi bir tezgâhtır.

Demokrasilerde oldubittiyle sistem değişikliği görülmüş şey değildir

Değerli Milletvekilleri,

Bir hükümet sistemi belirlenirken tarihsel tecrübeler, içinde yaşanılan coğrafya, sosyo-politik ve ekonomik yapı, siyasi kültür, toplumsal eğilim ve beklentiler mutlaka dikkate alınmalıdır. Demokrasiyle yönetilen ülkelerde oldubittiyle sistem değişikliği görülmüş şey değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nin beka mücadelesi verdiği bugünlerde, siyasi iktidarın ve devletin en tepesinde bulunan Cumhurbaşkanın hukukla ters düşmesi geleceğimiz açısından çok mahsurlu, çok tehlikelidir. Bu açık tehlikenin bertaraf edilebilmesi için karşımızda iki alternatif yol bulunmaktadır:

Cumhurbaşkanı, anayasal sınırlarına çekilmelidir

Bunlarda birincisi ve bizim açımızdan da en doğru, en sağlıklı olanı, Sayın Cumhurbaşkanı’nın fiilî başkanlık zorlamasından vazgeçmesi, yasa ve anayasal sınırlarına çekilmesidir. Şayet bu olmayacaksa, ikinci olarak, fiili durumun hukukî boyut kazanabilmesinin süratle yol ve yöntemlerinin aranmasıdır. Dünyanın hiçbir medenî ve demokratik ülkesinde her gün suç işleyen bir yönetim ve iktidar yapısı görülemeyecek, bundan bahsedilemeyecektir. Bu durum karşısında, Adalet ve Kalkınma Partisi, başkanlık sistemiyle ilgili inadını sürdürecekse, yine karşımıza iki seçenek çıkacaktır:

AK Parti, anayasa değişikliği hazırlığını Meclis’e getirmelidir

İlk olarak AKP, hazırda tuttuğu veya üzerinde çalıştığı bir anayasa hazırlığı varsa, mutabık kalınan daha önceki maddeleri de ihtiva etmek kaydıyla TBMM’ye getirmelidir. Milletvekilleri, ilkeleri ve inançları doğrultusunda vicdanlarının sesini dinleyerek oy kullanacaklar, bir karara varacaklardır.

Türk Milleti’nin vereceği her karara saygılı ve bağlı kalırız

İkinci olarak bu anayasa değişiklik teklifi, TBMM Genel Kurulunda ya 367 sınırını aşarak kanunlaşacaktır ya da 330 eşiğinin üstünde kalarak referandum yoluyla milletin kararına sunulacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi, Türk Milleti’nin vereceği her karara saygılı ve bağlıdır. Bizim tercihimiz, her zaman olduğu gibi parlamenter sistemin devamı, güçlendirilmesi, reforma tabi tutulmasıdır. Ancak milletimiz aksini söyleyecek olursa buna da diyeceğimiz herhangi bir şey, doğal olarak bulunmayacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi, ilke ve ülkülerine sonuna kadar bağlıdır. Siyasette tutarlı, dürüst, sorumlu ve millî anlayışımızdan taviz vermeden yolumuza devam edeceğiz. Demokratik olgunluk, ahlâk ve sabırla meseleleri karşılayacağız. Çözüm ve çıkış yollarının aranacağı yer olarak TBMM’yi göreceğiz.

Türkiye’nin yasa ve Anayasaya uymayan yönetim yapısının derhal düzeltilmesini, hukukun tam manâsıyla egemen kılınmasını öncelik görüyoruz. Egemenliğin sahibi aziz milletimiz, aynı zamanda son sözün de sahibidir. Buna inancımız tamdır. Millet ne derse odur, neye karar verirse boynumuz kıldan incedir.

Türkeş, daha sonra da parlamenter sistemi savunmuştur

Bizim başkanlık sistemine yönelik kuşku, eleştiri, çekincelerimiz bilinmektedir. Merhum Başbuğumuz Türkeş Bey’in “Dokuz Işık” isimli eserinde; Güçlü İktidar- Güçlü İdare: Tek Başkan-Tek Meclis Sistemi başlığıyla dile getirdiği görüşleri de ortadadır.

Elbette dönemsel şartlar gereğince başkanlık sistemini savunması, konjonktürel gelişmelerin, stratejik düşüncesinin ve toplumsal ihtiyaçların doğal bir yansımasıdır. Ancak daha sonra da parlamenter sistemle ilgili görüşe dönüş yaptığı bilinmektedir. Meselâ, “Gönül Seferberliği” isimli eserinin 1977 tarihli basımında merhum Başbuğumuz şöyle demektedir:

“Milliyetçi Hareket Partisi’nin yolu, hukukun üstünlüğünü esas alan, çok partili, demokratik, parlamenter, hürriyetçi nizamdır.”

Bu iş, kökünden bitirilmelidir

Merhum Türkeş Bey’in 1997’de vefatına kadar bir defa olsun başkanlık sistemini gündeme getirmediği, aksine 1985’te tahliye olduktan sonra Turgut Özal’ın başkanlık rejimi arzularına karşı çıktığı hatırımızdadır. Türkiye’nin nasıl ve hangi sistemle yönetileceğiyle ilgili muamma bize göre kapanmalı, bu iş kökünden bitirilmelidir.

“Başkanlık mı, parlamenter sistem mi?” sorusu kalıcı şekilde cevaplanmalıdır

Bu gün milletimizle ve siyasî muhataplarımızla paylaştığımız değerlendirmelerimizin tüm yönleriyle tartışılmasını, ortak akıl ve sağduyunun rehberliğinde “başkanlık mı, parlamenter sistem mi?” sorusunun kalıcı şekilde cevaplandırılmasını diliyor, sözlerime son verirken hepinizi saygılarımla selâmlıyorum.”

Hiç yorum yok: