Yeni parti kurmaya hazırlanan Ali Babacan, İstanbul Şehir
Üniversitesi konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisi ve Davutoğlu hakkında
söylediği “Bunlar, Halk Bankası’nı da dolandırmaya çalışıyorlar” iddiasını
değerlendirdi. Babacan, “Bu siyasî hesaplaşmanın, yine siyaset zemininde yapılması
lâzım. Cumhurbaşkanımız, beni iyi tanır. Onun kızgınlıkla söylenmiş bir ifade olduğunu
düşünüyorum. Aksi halde, bizlerle ilgili kanaati böyleyse, daha bundan 6 ay
önce beni beraber çalışmaya niye davet etsin?” dedi.
Yeni parti kurmaya hazırlanan Eski Başbakan Yardımcısı ve
Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Ankara’daki çalışma ofisinde t24.com.tr yazarı Şirin
Payzın’ın sorularını cevapladı.
“4,5 yıl önceki karar bugün mü sorgulanır hale geliyor?”
Babacan, İstanbul Şehir Üniversitesi konusunda Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisini ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet
Davutoğlu’nu Halk Bankası’nı dolandırmaya çalışmakla suçlamasına dair soruyu da
cevapladı.
Babacan, bu konuda şunları söyledi:
“Şehir Üniversitesi meselesine şöyle bir baktığımızda, bu
ilk süreç biliyorsunuz Özelleştirme Yüksek Kurulu kararıyla yapılıyor. Özelleştirme
Yüksek Kurulu kararları, Resmî Gazete’de açıklanan kararlardır. Şeffaf
kararlardır. Bundan tam 4,5 sene önce bu karar alınmış. Yani bu arazinin Şehir
Üniversitesi’ne devredilme kararı alınmış. Resmî Gazete’de yayınlanmış. 4,5
sene önce dediğimiz, 2015’in mayıs ayı falan… O günlerde Cumhurbaşkanlığının
Devlet Denetleme Kurulu var, Başbakanlık Teftiş Kurulu var, Sayıştay var, bütün
yargı sistemimiz var. 4,5 senedir Resmî Gazete’de ilân edilmiş ve herkesin
girip göreceği bir karardan bahsediyorsunuz. Böyle bir kararın kanunlara uygun
olmaması diye bir şey düşünülemez. Yani kanuna uymayan bir karar, 4,5 yıldır
alınmış bir karar, hani bugün mü sorgulanır hale geliyor? Bugün mü mesele
haline geliyor? Önce işe bu perspektiften bakmak gerekiyor.
“Kamu bankalarının
bütün kararlarını yönetim kurulları alır”
Ha, bir de işin Halk Bankası perspektifi var. O Halk Bankası
perspektifi ise ben görevden ayrıldıktan sonra, hatta Sayın Davutoğlu da
görevden ayrıldıktan sonra atılmış bir adım; ama orada da bankanın bir yönetim
kurulu var. Biliyorsunuz, bizim kamu bankalarının mevzuatına baktığınızda, kamu
bankalarının bütün kararlarını yönetim kurulları alır. Hükümetin ya da herhangi
bir bakanın, hatta Başbakanın direkt bir imzası yoktur. Hukuken baktığınızda,
bankaların yönetim kurulları nihaî sorumludur. Bu bankanın yönetim kurulu da
her şeye bakar, inceler. Hukukî sorumluluğunu tamamen yönetim kurulu alır ve o
adımı atar ki bizler ayrıldıktan sonra üstelik atılmış bir adım o. Dolayısıyla
zamanlama açısından baktığınızda da durum çok farklı.
Şu yalnız üzücü: Tabii burası bir eğitim kurumu. Bir
üniversite. Burada binlerce genç eğitim görüyor. Bunların aileleri var. Böyle
siyasî ve hukukî bir çatışma alanına bu üniversitenin sokulması, beni çok üzdü
açıkçası. Eğer bir siyasî hesaplaşma varsa, bu başka yerlerde yapılabilir. Bu
siyasî hesaplaşmanın, yine siyaset zemininde yapılması lâzım. Bir üniversitenin
binlerce öğrencisini ve onların ailelerini mağdur edecek şekilde, oradaki
yüzlerce öğretim üyesini mağdur edecek şekilde bunun yapılmaması lâzım. Bu beni
üzdü açıkçası.”
Babacan, “Cumhurbaşkanının sizinle ilgili böyle bir şey
söylemiş olması “Halk Bankasını dolandırdılar” demesi) üzdü mü sizi?” sorusuna
da şöyle cevap verdi:
“Öyle ise 6 ay önce neden
beni beraber çalışmaya davet etti?
“Şöyle: Açıkçası Cumhurbaşkanımız, pek çok insanı tanır; ama
beni de iyi tanır. Çok uzun süre beraber çalıştık. Onu ben açıkçası, belki
kızgınlıkla söylenmiş ya da belli duygular içinde söylenmiş bir ifade olduğunu
düşünüyorum. Aksi halde, bizlerle ilgili kanaati böyleyse, daha bundan 6 ay
önce beni beraber çalışmaya niye davet etsin? Ben ayrılmak için gittiğimde,
kendisi de söyledi biliyorsunuz, açıkladı. Beni beraber çalışmaya davet etti.
Eğer kanaati öyleyse, 17-18 yıldır hukuku olan bir insanı niye beraber
çalışmaya davet etsin, kanaati öyleyse? Dolayısıyla onu açıkçası biraz
duygusallık içerisinde söylenmiş bir ifade olarak görüyorum. Onun için hemen
cevap verme ihtiyacı da duymadım. Çok yakın ve çok uzun süre beraber
çalıştığımız için kendisini iyi tanıdığımı düşünüyorum. Dolayısıyla hemen bir
siyasî polemik haline getirmenin de ben doğru olmayacağını düşündüm açıkçası. Birbirimizi
çok iyi tanıyoruz. Dolayısıyla bu tür ifadeler… Olabilir; kızgınlıkla,
duygusallıkla (söylenmiş) ifadeler olabilir; ama biz de o halini anlayışla
karşılayıp, ona göre zamanı geldiğinde nasıl olsa açıklamalar yapılır, diye düşündük
doğrusu.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder