3 Ekim 2018 Çarşamba

Eski Devlet Bakanı Türker: McKinsey operasyonuyla, 1984’te yapılan operasyonda eksik kalanlar da tamamlanmış olacak


Eski Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Masum Türker, 1984’te Hazine Müsteşarlığı’nın Maliye Bakanlığı’ndan ayrılmasıyla başlayan operasyonun geri kalan kısmının McKinsey operasyonuyla tamamlanmış olacağını ileri sürdü.

Masum Türker, Ulusal Kanal’da Umut Tezerer’in sorularını cevapladı.

Eski Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Masum Türker, açıklanan “Yeni Ekonomi Programı”nın (YEP) “dengeleme”, “disiplin” ve “değişim” şeklinde belirlenen 3 ayağından dengeleme ve disiplinin nasıl sağlanacağı hakkında açıklama yapılmasına rağmen değişimin nasıl sağlanacağı hakkında hiçbir açıklama yapılmadığına dikkat çekti.

Türker, “Değişim, devlet yapısındaki yeni yapılandırmayı kast ediyor. Yeni yapılandırma nasıl olacak?” diye sordu. Türker, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin muhtevası belirlenmeden hayata geçirilmiş olmasını eleştirdi.

Türker, “Kamu Maliyesi ve Dönüşüm Ofisi”nin denetlenmesinin McKinsey isimli Amerikan şirketine verilmesini değerlendirirken, “Türkiye, böyle bir operasyonu 1984’te yaşadı.” dedi ve şu hatırlatmada bulundu:

“1984’te Hazine Müsteşarlığı, Maliye Bakanlığı’ndan ayrıldı. O zaman Genel Sekreterlikti. Yani muhtar (müstakil, bağımsız) bir şey yapıldı ve kadroları, Maliye Bakanlığı’nın etkisinde olmayan bir yapıya dönüştürülmeye çalışıldı. Çünkü eskiden bizim krize kadar, yani Sayın Faik Öztrak’ın müsteşar olduğu güne kadar müsteşarlar, hep eski Maliye Müfettişi olurdu. Yani devleti bilen ve devlet adına yetiştirilmiş elemanlardan biri olurdu ve dolayısıyla devletin o ulusalcı kurulmuş karkas yapısını sarsamıyorlardı. Dolayısıyla ekonomiyi, dışarının sömürebileceği hâle açamıyorlardı. Meselâ bir ilginç şey söyleyeyim size: Bunu kamuoyunda belki kimse bilmez. 1984 yılına kadar Türkiye’de iç borçlanma serileri yoktur. Yani Türkiye’nin iç borçlanma diye bir sorunu yoktur. Niye yoktur? Çünkü o güne kadar devlet, ihtiyacı olan parayı avans olarak Merkez Bankası’ndan alırdı. Vergiler tahsil edilir edilmez öderdi. Peki devlet tahvilleri vardı o tarihlerde. Tasarruf bonoları vardı. Bunlar niye çıkarılırdı? Tasarruf bonoları, fazla olan gelirin piyasaya akmasını engellemek amacı güderdi; ama esas çıkarılan devlet tahvilleri ise, tasarruf bonolarının bile kontrol edemediği, piyasadaki fazla parayı, likiditeyi, maliye politikasında buna mass etmek derler, emmek, emerdi, geri çekerdi. Bu uygulama, 1984 senesinden sonra devletin borç açığını kapatma işinde kullanılmaya başlandı ve o arada, 2001 krizine neden olan, o bankaların yanlışlar yapmasına neden olan bir şeyin de temeli atıldı. Hani derler ya, ‘yetimin hakkını yersen, aslında kalmaz. Âhını almış oluyorsun’ ; o tarihte, ismini söylemeyeceğim,  çünkü bir kısmı şu anda kapandı, bir tek bir tanesi çalışıyor, birkaç banka kuruldu. O zamanki ANAP iktidarına yakın… O ANAP’a yakın olanlar yok oldu. Başka birisi tarafından alındı ve onun tarafından büyütüldü. Sonra yabancılara filan satıldı. Bu bankalar, devlete tahvil aracılığı ile borç para vermeye başladılar. (İç borçlanmanın önü açılmaya başladı.) Tabiî verirken onların da parası yok. Parayı Merkez Bankası’ndan borç almaya başladılar ve Merkez Bankası, birden bire bankalara kredi veren bir mekanizma sahibi oldu. Verirken o parayı Merkez Bankası, meselâ %15 faizle veriyordu. Şimdiki açıkladığı faiz gibi. Onlar, devlete %18 (faiz)le satıyorlar. %19’la satıyorlar. Yani devlet, kendi parasını, aracı vasıtasıyla (daha pahalı) almaya başladı. (…) Karkası nasıl çatlattılar? Bu faaliyete geçebilmek için Hazine’nin ayrılmasıyla karkas çatladı. Hazine ayrıldı. Hazine, yalnız borçla ilgileniyor. Ödemelerle. Maliye Bakanlığı, gelir toplayan, yapılacak ödemelerin ödeneklerini bütçeleyen yer hâline geldi. Yani bir nev’î deregülasyon sağladılar. O güne kadar Maliye Bakanlığı tarafından regüle edilen ekonomi ve maliye politikalarındaki ekonomi politikaları, regüleden çıkarıldı. Başka bir yerde regüle edilmeye başladı. Şimdi yapılan ise yeniden regülasyondur. Yani Hazine ve Maliye bir araya getirilmekle aslında yeniden regülasyondur. İşte bu yeniden regülasyonda şimdiki yapılanmada gördüğüm kadarıyla artık Türkiye’deki yerleşik, eskiden kurullar dediğiniz, Teftiş Kurulu’ndan, hesap uzmanlarından, Gelirler Kontrolörlüğü’nden kalanlarla yönetmek istemiyorlar. Şimdi esas bu McKinsey’den beklenen, Amerika’da olduğu gibi, ya da başka bir gelişmiş ülke varsa, bu konuda devlet muhasebesi açısından en gelişmiş ülkelerden birisi Yeni Zelanda’dır, Avustralya’dır, belki McKinsey’in oralardaki imkânlarını kullanıp, hani devletten devlete kavranamayan, bugüne kadar kadroların bazı çekinceler dolayısıyla taşıyamadığı yeniden yapılanmayı gerçekleştirirse, bu sefer o çatlamanın, o karkasın ayakları da gitmiş olacak. Yani bizim Tanzimat’ta geçip liberal ekonomiye geçişi resmen teşhir ettiğimiz 1860 yılından bu yana Osmanlı’nın yapısına uygun yapı, ortadan kalkacak. Yani Teftiş Kurulu’nun kurulma nedeni, o zaman Enderun artık yok, savaş alanlarındaki çocukları toplayamıyorlar. Yeni insan lâzım. Bu yeni insanı üretmek için kurulan, Maliye Teftiş Kurulu’ydu ve buna da eğitimde adam yetiştirmek için hemen kurulan okulun adı, Mülkiye Mektebi’dir. Yani Mülkiye, devlet yönetimi için adam yetiştirecek. Bunlar önce müfettiş gibi inisiyatif kullanabilsinler; yani ast-üst ilişkisi olmadan usta-çırak ilişkisi içinde yetiştirilecekler ve bunlar, günü gelince devletin kademelerinde görev alacaklar. Nitekim Cumhuriyet sonrası bunlar, süreç içerisinde devletin bakanlıklarına kadar tırmanmaya başladılar.”

Hiç yorum yok: