Eski Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Masum Türker, 1984’te Hazine Müsteşarlığı’nın Maliye Bakanlığı’ndan ayrılmasıyla başlayan operasyonun geri kalan kısmının McKinsey operasyonuyla tamamlanmış olacağını ileri sürdü.
Masum Türker, Ulusal Kanal’da Umut Tezerer’in sorularını cevapladı.
Eski Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Masum Türker,
açıklanan “Yeni Ekonomi Programı”nın (YEP) “dengeleme”, “disiplin” ve “değişim”
şeklinde belirlenen 3 ayağından dengeleme ve disiplinin nasıl sağlanacağı
hakkında açıklama yapılmasına rağmen değişimin nasıl sağlanacağı hakkında hiçbir
açıklama yapılmadığına dikkat çekti.
Türker, “Değişim, devlet yapısındaki yeni yapılandırmayı
kast ediyor. Yeni yapılandırma nasıl olacak?” diye sordu. Türker, Cumhurbaşkanlığı
Hükümet Sistemi’nin muhtevası belirlenmeden hayata geçirilmiş olmasını eleştirdi.
Türker, “Kamu Maliyesi ve Dönüşüm Ofisi”nin denetlenmesinin
McKinsey isimli Amerikan şirketine verilmesini değerlendirirken, “Türkiye,
böyle bir operasyonu 1984’te yaşadı.” dedi ve şu hatırlatmada bulundu:
“1984’te Hazine Müsteşarlığı, Maliye Bakanlığı’ndan ayrıldı.
O zaman Genel Sekreterlikti. Yani muhtar (müstakil, bağımsız) bir şey yapıldı
ve kadroları, Maliye Bakanlığı’nın etkisinde olmayan bir yapıya dönüştürülmeye
çalışıldı. Çünkü eskiden bizim krize kadar, yani Sayın Faik Öztrak’ın müsteşar
olduğu güne kadar müsteşarlar, hep eski Maliye Müfettişi olurdu. Yani devleti
bilen ve devlet adına yetiştirilmiş elemanlardan biri olurdu ve dolayısıyla
devletin o ulusalcı kurulmuş karkas yapısını sarsamıyorlardı. Dolayısıyla
ekonomiyi, dışarının sömürebileceği hâle açamıyorlardı. Meselâ bir ilginç şey
söyleyeyim size: Bunu kamuoyunda belki kimse bilmez. 1984 yılına kadar Türkiye’de
iç borçlanma serileri yoktur. Yani Türkiye’nin iç borçlanma diye bir sorunu
yoktur. Niye yoktur? Çünkü o güne kadar devlet, ihtiyacı olan parayı avans
olarak Merkez Bankası’ndan alırdı. Vergiler tahsil edilir edilmez öderdi. Peki
devlet tahvilleri vardı o tarihlerde. Tasarruf bonoları vardı. Bunlar niye
çıkarılırdı? Tasarruf bonoları, fazla olan gelirin piyasaya akmasını engellemek
amacı güderdi; ama esas çıkarılan devlet tahvilleri ise, tasarruf bonolarının
bile kontrol edemediği, piyasadaki fazla parayı, likiditeyi, maliye
politikasında buna mass etmek derler, emmek, emerdi, geri çekerdi. Bu uygulama,
1984 senesinden sonra devletin borç açığını kapatma işinde kullanılmaya başlandı
ve o arada, 2001 krizine neden olan, o bankaların yanlışlar yapmasına neden
olan bir şeyin de temeli atıldı. Hani derler ya, ‘yetimin hakkını yersen,
aslında kalmaz. Âhını almış oluyorsun’ ; o tarihte, ismini söylemeyeceğim, çünkü bir kısmı şu anda kapandı, bir tek bir
tanesi çalışıyor, birkaç banka kuruldu. O zamanki ANAP iktidarına yakın… O ANAP’a
yakın olanlar yok oldu. Başka birisi tarafından alındı ve onun tarafından
büyütüldü. Sonra yabancılara filan satıldı. Bu bankalar, devlete tahvil
aracılığı ile borç para vermeye başladılar. (İç borçlanmanın önü açılmaya
başladı.) Tabiî verirken onların da parası yok. Parayı Merkez Bankası’ndan borç
almaya başladılar ve Merkez Bankası, birden bire bankalara kredi veren bir
mekanizma sahibi oldu. Verirken o parayı Merkez Bankası, meselâ %15 faizle
veriyordu. Şimdiki açıkladığı faiz gibi. Onlar, devlete %18 (faiz)le
satıyorlar. %19’la satıyorlar. Yani devlet, kendi parasını, aracı vasıtasıyla
(daha pahalı) almaya başladı. (…) Karkası nasıl çatlattılar? Bu faaliyete
geçebilmek için Hazine’nin ayrılmasıyla karkas çatladı. Hazine ayrıldı. Hazine,
yalnız borçla ilgileniyor. Ödemelerle. Maliye Bakanlığı, gelir toplayan,
yapılacak ödemelerin ödeneklerini bütçeleyen yer hâline geldi. Yani bir nev’î
deregülasyon sağladılar. O güne kadar Maliye Bakanlığı tarafından regüle edilen
ekonomi ve maliye politikalarındaki ekonomi politikaları, regüleden çıkarıldı.
Başka bir yerde regüle edilmeye başladı. Şimdi yapılan ise yeniden
regülasyondur. Yani Hazine ve Maliye bir araya getirilmekle aslında yeniden
regülasyondur. İşte bu yeniden regülasyonda şimdiki yapılanmada gördüğüm
kadarıyla artık Türkiye’deki yerleşik, eskiden kurullar dediğiniz, Teftiş
Kurulu’ndan, hesap uzmanlarından, Gelirler Kontrolörlüğü’nden kalanlarla
yönetmek istemiyorlar. Şimdi esas bu McKinsey’den beklenen, Amerika’da olduğu
gibi, ya da başka bir gelişmiş ülke varsa, bu konuda devlet muhasebesi
açısından en gelişmiş ülkelerden birisi Yeni Zelanda’dır, Avustralya’dır, belki
McKinsey’in oralardaki imkânlarını kullanıp, hani devletten devlete
kavranamayan, bugüne kadar kadroların bazı çekinceler dolayısıyla taşıyamadığı
yeniden yapılanmayı gerçekleştirirse, bu sefer o çatlamanın, o karkasın
ayakları da gitmiş olacak. Yani bizim Tanzimat’ta geçip liberal ekonomiye
geçişi resmen teşhir ettiğimiz 1860 yılından bu yana Osmanlı’nın yapısına uygun
yapı, ortadan kalkacak. Yani Teftiş Kurulu’nun kurulma nedeni, o zaman Enderun
artık yok, savaş alanlarındaki çocukları toplayamıyorlar. Yeni insan lâzım. Bu
yeni insanı üretmek için kurulan, Maliye Teftiş Kurulu’ydu ve buna da eğitimde
adam yetiştirmek için hemen kurulan okulun adı, Mülkiye Mektebi’dir. Yani
Mülkiye, devlet yönetimi için adam yetiştirecek. Bunlar önce müfettiş gibi
inisiyatif kullanabilsinler; yani ast-üst ilişkisi olmadan usta-çırak ilişkisi
içinde yetiştirilecekler ve bunlar, günü gelince devletin kademelerinde görev
alacaklar. Nitekim Cumhuriyet sonrası bunlar, süreç içerisinde devletin
bakanlıklarına kadar tırmanmaya başladılar.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder