16 Ağustos 2018 Perşembe

Prof. Osman Altuğ: Paranın değerini, o ülkenin üretim gücü belirler Doların yükselmesinin sebebi siyasî değil ekonomik hatalardır


Refah-Yol Hükümeti’nde Başbakan Necmettin Erbakan’ın danışman olarak görevlendirdiği Prof. Dr. Osman Altuğ, gazeteci Ruhat Mengi’nin YouTube kanalı “Her Açıdan TV”de, yaşanan ekonomik krizi değerlendirdi. Prof. Altuğ, bir ülkede paranın değerini o ülkenin üretim gücünün belirlediğini belirterek, döviz kurundaki yükselişi Türkiye ile ABD arasındaki siyasî gerilime bağlamanın doğru olmayacağını söyledi. Prof. Altuğ, yaşanan sıkıntının, bu güne kadar uygulanan yanlış ekonomi politikaları olduğunu anlattı.

İktidar, üretime değil tüketime yönelik politika uyguladı

Bir ülkenin parasının değerini belirleyen esas unsurun, o ülkenin üretim gücü olduğunun altını çizen Altuğ, Türkiye’nin üretmek yerine ithalata ve borçlanmaya yöneldiğini, alınan borçların da üretime yönelik olarak kullanılmayıp tüketici kredilerinin karşılanmasında kullanıldığını, bu hataların sonucunda da ekonomik kriz yaşandığını anlattı.

ABD, yatırımları ülkesine çekmek için “Dolara dönün” çağrısı yapıyor

Bu arada ABD’nin de Amerikan yatırımlarını ülkesine çekmek istediğini, bu amaçla yatırımcılarına çağrıda bulunduğunu, bu çağrıların sonucunda yatırımcıların paralarını Dolara dönüştürdüğünü, böylece çeşitli ülkelerdeki Dolarların ABD’ye döndüğünü ifade etti.

Tedbir almadan “Onların Doları varsa bizim Allah’ımız var” diyemezsin

Döviz kurundaki artışı bir ABD saldırısı olarak nitelendirmenin doğru olmadığını belirten Altuğ, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Onların Doları varsa bizim Allah’ımız var” sözüne atıfta bulunarak, “Peki Allah, sana ne diyor? “Tedbir senden, takdir benden.” Peki sen ne yapmışsın? Nasıl bir modelin sonunda gelmişsin? Düşük kur, yüksek faiz modeli. Almışsın dışarıdan borç paraları, yemişsin, ondan sonra gelecek nesiller ödesin diye gelecek nesillere poliçe çekmişsin. Bu gün de bu borçların vadesi gelmiş.” diye konuştu.

IMF ne bir bankadır ne de banker; IMF bir fondur

Bir soru üzerine IMF’den kredi alınmasına hararetle karşı çıkan Altuğ, IMF’nin ne bir banka, ne de bir banker olduğunu; ülkeler arasındaki serbest ticaretin sürekli olarak devamını sağlamak için oluşturulmuş bir fon olduğunu söyledi. Türkiye’nin, bu fonun (IMF’nin) kurucu ortağı olduğunu hatırlatan Altuğ, “Ama bu gün IMF heyetinde bizi Hollanda temsil ediyor. Çok eğlenceli.” dedi.

İktidarın “IMF’ye borç verecek duruma geldik” sözlerinin hatırlatılması üzerine de Altuğ, “IMF borç para almaz arkadaş! Sen IMF’ye götür, de ki “Benim 100 milyar Dolarım var; al sana borç veriyorum”, tebessüm eder, güler yahu! Bukadar gülünç olunmaz.” diye konuştu.

Bu günlere göz göre göre gelindi

Prof. Osman Altuğ, bu günkü duruma bile bile, göz göre göre gelindiğini belirterek, uygulanmakta olan ekonomi modelinin Kemal Derviş tarafından açıklanan “Güçlü Ekonomiye Geçiş” programı olduğunu söyledi. Program yürürlüğe girdiğinde “Bu, Türkiye’ye giydirilmiş bir deli gömleğidir” dediğini hatırlatan Altuğ, sözlerini şöyle sürdürdü:

AK Parti, IMF’nin deli gömleğini çıkarmak için geldi ama daha sıkı sarıldı

“Bu deli gömleğini çıkarmak üzere AK Parti iktidara geldi, 2002’de. Ondan sonra bir baktık, bu deli gömleğini daha da sıkı bir şekilde giymeye başladı. IMF politikası dediği bu politikanın en sadık takipçisi, AK Parti oldu. Niye biliyor musunuz? İnsanları memnun etmek için ‘dışarıya borçlan, içeriye yedir’… Olay bu… Baba ye be!.. Memnun edeceksin; ama memnuniyetin yolu bu değil. Dışarıdan borç al, içeride ye, gelecek nesiller ödesin. Bu, insanı memnun edecek bir şey değil. Bile bile yaptılar. Şimdi onun faturasını ödeyecekler.”

Hükümet hep Dolar cinsinden borçlanıp halka “Dolarınızı bozdurun” diyor

Türkiye’nin 100 milyar Doları acil olmak üzere toplam 235 milyar Dolara ihtiyacı olduğuna işaret eden Altuğ, iktidarın “Yastık altındaki Dolarınızı bozdurun” çağrısının çözüm olmayacağını ifade etti. İktidarın “Yastık altındaki Dolarları bozdurun” çağrısı yaptığı zaman, bu çağrıyı kimlere yaptığını da belirtmesi gerektiğini ileri süren Altuğ, şöyle konuştu:

“Havaalanını Dolar cinsinden borçlanarak kim yaptı? Kimlerle Dolar cinsinden anlaştıysan, onlara de ki “Gel arkadaş. Şunu bir TL’ye döndürelim yahu.” Ayranımız yok içmeye, tramvayla gidiyoruz şeye… Kanal İstanbul Projesi… Yahu millet aç, işsiz, parası yok, pulu yok, Kanal İstanbul projesi yapacaksın. İyi, güzel bir şey. İyi de, Türkiye’nin ilk işi bu mu? Köprü yapıyorsun, Dolarla. Birçok malın fiyatı Dolar cinsinden devletçe belirleniyor. Sen, hep Dolar üzerinden işlem yaparken Dolar üzerinden hesap yaparken, Dolar üzerinden borçlanırken, halka diyorsun ki “Abi, şu Dolarlarınızı bir bozdurun.” O zaman bu çelişkinin içerisine girmemen lâzım; ama seni halâ “Götürene maşallah, götüremeyene inşallah” modeline devam ediyorsan, o zaman orada bir yanlış yapıyorsun demektir.”

TİKA, öncelikleri gözetmiyor

Kısa adı TİKA olan Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı’nın geri kalmış ülkelere yardım faaliyetlerini de eleştiren Altuğ, “Meselâ hayvancılık projeleri yapıyor. Bunların hepsi para. Türkiye finanse ediyor (karşılıyor). Peki bizim bu Doğu Anadolu’daki, Güneydoğu Anadolu’daki hayvancılık projelerini niye yapmıyorsun da gidip masraf ediyorsun?” dedi.

ABD’yi günah keçisi yaptılar

Türkiye’de her konuda bir günah keçisi bulma alışkanlığı olduğunu ifade eden Altuğ, Doların yükselmesinde de Amerika’nın günah keçisi ilân edildiğini belirterek, “Yahu kardeşim, dünden bugüne zaten senin bütçen açık veriyor. Gelirin giderini, ihracatın ithalatını karşılamıyor. Sen, zaten zarardasın yahu! Hani bir haftada mı oldu bunlar?” diye konuştu.

ABD’nin getirdiği ek vergiler sembolik bir tavırdı

Prof. Altuğ, bir soru üzerine, ABD Başkanı Donald Trump’ın, Türkiye’nin çelik ve alüminyum ihracatına ek vergiler getirmesinin bir tavır ifadesi olarak tamamen sembolik olduğunu, Türkiye’nin ABD’ye çelik ve alüminyum ihracatının zaten çok düşük seviyede olduğunu, Türk Hükümetinin bunu halkına söylemek yerine abartmayı tercih ettiğini anlattı. Altuğ, ihracat miktarının küçüklüğünü ifade etmek için, Türkiye’nin ABD’ye çelik ve alüminyum ihracatının, Merkez Bankası’nın piyasaya sürdüğü 2,2 milyar Doların %25’i yani 500 milyon Dolar civarında olduğunu kaydetti.

TC-ABD geriliminin Doların yükselişindeki etkisi %1’dir

Altuğ, Türkiye-ABD ilişkilerindeki gerilimin Doların değerinin yükselmesinde en fazla %1 oranında etkisi olduğunu, bu gerilim yaşanmasa da yapılan hatalar sebebiyle Doların değerinin yükselmiş olacağını dile getirdi. Altuğ, “Doların yükselmesi ekonomik sebeplerle değil siyasî sebepledir” dediğin zaman, kendine güldürürsün. Hele bu işi papaza bağlarsan daha çok güldürürsün.” dedi.

Prof. Altuğ, Türkiye’nin bir numaralı meselesinin işsizlik meselesi olduğunun altını çizdi.

Döviz kuru sabitlenirse, Türkiye her alanda güven kaybeder

Altuğ, bir soru üzerine, döviz kurunun sabitlenmesinin Türkiye’nin serbest Pazar ekonomisinden çıkması anlamına geleceğini belirterek, döviz cinsinden mevduatın kısmen de olsa devletleştirilmesinin bir nevi komünizm olacağını ifade etti. Bankalardaki döviz mevduatının sadece yerli yatırımcılara değil aynı zamanda yabancı sermayenin koruması altındaki kişilere ve kuruluşlara ait olduğuna işaret eden Altuğ, döviz kurlarının sabitlenmesinin dış yatırımcılara “Senin (bana verdiğin) 100 bin Dolarını sana 80 bin Dolar olarak vereceğim” demek olacağını anlattı. Altuğ, “Kime diyorsun bunu? (Dışarıda ve içeride) sana borç verenlere diyorsun. Peki bir daha sen bu adamlardan borç isteyebilir misin? (Döviz kuru sabitlendiği zaman) o zaman ülkenin siyasî fotoğrafı değişir. Bu, Türkiye bakımından bir intihardır. Ne hukuken mümkün olabilir, ne de böyle bir şeyin yapılması ekonomik yönden doğrudur ve de bu, kendi ayağımıza kurşun sıkmak değil, kalbimize kurşun sıkmak demektir. O zaman Türkiye, her anlamda güvenilirliğini yitirir. Askerimizin de güvenilirliği gider.”

Berat Albayrak’ın mesajı, “Döviz kurunu sabitlemeyeceğiz” mesajıdır

Bir soru üzerine Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın yeni ekonomi modelini açıklarken yaptığı konuşmayı da değerlendiren Altuğ, şunları söyledi:

“Bir Maliye Bakanının görevi, yılda bir kere, o da bütçede konuşmaktır. Onun dışında yapmış olduğu konuşmalar, çok tehlikelidir ülke için. Hesap vereceği yer, bütçedir. Bitti. Bir kere bunlara şahsen sen karar veremezsin. Merkez Bankası’nın bağımsızlığına gelince; Merkez Bankası’nın bağımsızlığı, hiç kuşkusuz, tartışılmaması gereken bir konudur. Şimdi Batılı diyor ki, “Sen, başkanlık sistemine geçtin. Herkes bağımlı. Herkesin bağımlı olduğu bir yerde Merkez Bankası’nı bağımsız göremezsin” diyor. Öyle düşünüyorlar. Şimdi biz, bağımlı bir sisteme girdik, Cumhurbaşkanlığı sistemi içinde. Her şey Cumhurbaşkanına bağlı. Ha, şunu diyemezsin: Merkez Bankası Cumhurbaşkanına bağlı değil. Olmaz. “O zaman sen, bu bağımsızlık kriterini nasıl anlıyorsun?” diye sorarlar. Başkanlık sistemine geçmeden önce Sayın Cumhurbaşkanı da Merkez Bankası başkanına “Faizi indir, faizi indir” diyordu. Şimdi de “faizi yükselt, faizi yükselt” deniyor. Çünkü Dolarla faizi yükselterek başa çıkacaklarını düşünüyorlar. Çok yanlış tabi. O zaman, “faizi indir” demek de yanlış, “faizi yükselt” demek de yanlış. Faiz, bir sonuçtur. Borcunu ödeyemediğin zaman faiz ödersin. Ertelersen daha yüksek faiz ödersin. Merkez Bankası’nı faiz indirmeye davetin anlamı, şuydu: “Ey Merkez Bankası, sen bankalara daha ucuz faizle kredi ver. Bu bankalar biraz rahatlasın.” Peki bankaları kim rahatsız etti? Maalesef hükümet. Nasıl rahatsız etti? “Bu kredi kartlarının borçlarını yeniden yapılandırın” dedi. Sözleşmeye müdahale etti işte. Serbest Pazar ekonomisine müdahaledir o. Çok yanlıştır. Eee? “Sen bunların faizini de düşür.” E banka? “Yahu bu millete parayı verdik. Ben bu milletten parayı alamazsam ben nasıl döneceğim?” “Ya sana bir kıyak yaparız yahu. Merkez Bankası’na bir emir veririz, Merkez Bankası sana ucuz (düşük) faizle para verir.”

Osman Altuğ, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın Merkez Bankası’nın bağımsızlığını vurgulamasının, “Döviz kurunu sabitlemeyeceğiz” anlamına geldiğini söyledi. Altuğ, “Verdiği mesaj bu yani” dedi.

Cumhurbaşkanı, atamalarda liyakati gözetmeli

Gelişmiş ülkelerde Merkez Bankası gibi kuruluşlarda çok iyi yetişmiş bankacılarının ve iktisatçıların görev aldığını belirten Altuğ, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da liyakat sahibi insanları bulup görevlendirmesi, işi ehline vermesi gerektiğini ifade etti.

Prof. Dr. Osman Altuğ, konuşmasının sonunda, “Ekonominin kanunları, acımasızdır. Ülkenin parasının değerini, o ülkenin üretim gücü belirler. Ne Recep Tayyip Erdoğan belirleyebilir, ne Berat Albayrak belirleyebilir, ne hükümet belirleyebilir, ne muhalefet belirleyebilir. Paranın değerini, ülkenin üretim gücü belirler.” dedi.

Atatürk’ün bastırdığı paranın tasarımındaki mesaj

Mustafa Kemal Atatürk’ün 1920’li yıllarda bastırdığı paranın bu durumu çok iyi özetlediğini ifade eden Altuğ, paranın bir yüzünde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, diğer yüzünde tarlasını süren bir çiftçinin resmi, üzerinde de bir filigran halinde Mustafa Kemal’in silueti olduğunu belirterek, bu tasarımı şöyle yorumladı:

“Verdiği mesaj şu: “Sen, adam gibi üreteceksin” diyor üreticiye. Meclis’e de diyor ki, “Sen de adam gibi yöneteceksin, paylaştıracaksın. Ha, ikiniz de görevinizi yapmıyorsanız, bak Mustafa Kemal burada…”

--------------------------------------------------------------
(Haber: Sürur Öztürk / okuyalimevladim.blogspot.com)

Hiç yorum yok: