25 Temmuz 2018 Çarşamba

İstanbul Müftüsü Yılmaz, İSAM’da konuştu: Tarikat ve cemaatlerin denetlenmesinden başka çare yoktur


İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, “Tarikatların, cemaatlerin ve dinî yapıya katkı sağlamak isteyenlerin, Diyanet İşleri Başkanlığı veya başka bir kurum tarafından denetlenmesinden başka bir çare yoktur.” dedi.

Yılmaz, Üsküdar’daki İslâm Araştırmaları Merkezi’nde (İSAM) Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) tarafından İstanbul’da yaz kampında ağırlanan üniversite öğrencilerine hitap etti.

15 Temmuz’dan sonraki süreçte Türkiye’de cemaat ve tarikat algısının ciddi şekilde yara aldığını belirten Yılmaz, “Çünkü insanların yaşadığı acı tecrübeler, bazen hayata daha fazla genelleme yaparak bakmak gibi sonuçlar doğuruyor. İnsanların sütten ağzı yanmışsa, yoğurdu da üfleyerek yiyor.” dedi.

Tarikat ile cemaat arasında sosyolojik olarak fark var

Hain darbe girişimini gerçekleştiren FETÖ’nün bir tasavvuf hareketi olmadığını belirten Yılmaz, “15 Temmuz’daki hain darbe teşebbüsüyle beraber cemaat, tarikat ve dinî yapılarla ilgili insanlarda ister istemez bir infial meydana geldi; tepki gösterildi ve birtakım refleksler oluştu. Burada haklı olan taraflar da var; ama genellemenin makul olmadığı taraflar da var. Tarikat ile cemaat arasında sosyolojik olarak fark var. Tarikat tamamen özgün insan yetiştirmeye yönelik bir faaliyettir. Cemaat ise insanları dönüştürmeye, değiştirmeye ve belli bir kalıba dökmeye yönelik sosyolojik bir harekettir. Dolayısıyla cemaatleşen yapılarda bireysel kabiliyetler, ferdî özellikler çok nazara alınmaz.” diye konuştu.

“FETÖ uyur hale geldi ama halâ tehlikeli”

Tarikatların istismara açık olan bir boyutu olduğuna da dikkati çeken Yılmaz, sözlerine şöyle devam etti:

“Burada ölçü şer-i şerifin yani şeriatın koyduğu esasların egemen olmasıdır. İşin içine para ve güç zehirlenmesi gibi hususların girmemesi lâzım. 1402’deki Ankara Savaşı sonrası Osmanlı’da ortaya çıkan Şeyh Bedreddin isyanı, bu günkü FETÖ’ye benziyor. Tasavvufî geçmişi olan ve kadılık yapan Şeyh Bedrettin’e atfen Bedreddinî denilen yapı, Balkanlar’da 300-400 yıl varlığını sürdürmüştür. FETÖ de böyledir. Bu gün uyur hale geldi ama daha sonra büyük bir tehlike olacak potansiyele sahip. İnşallah devlet onların üstesinden gelir. Bakın Şeyh Bedreddin’in de güç zehirlenmesi ile devlete talip olması en büyük zaafıydı. FETÖ’de de aynı şey mevcut. Yoksa insanların bireysel hayatlarında takvayı ve zühdü esas alan bir irfan geleneği ona zenginlik katar, elbette faydalıdır.”

“Açık ve şeffaf olmalılar”

Yılmaz, Osmanlı’nın yaşanan tarikat olumsuzluklarını önlemek üzere Meclis-i Meşayih kurumunu hayata geçirdiğini hatırlatarak, “Tarikatların, cemaatlerin ve dinî yapıya katkı sağlamak isteyenlerin Diyanet İşleri Başkanlığı veya başka bir kurum tarafından denetlenmesinden başka bir çare yoktur. Eğer böyle bir denetleme mekanizması kurulursa bunlar hedeflerinin ne olduğunu açık ve şeffaf olarak ilân ederler; üye sayılarını ve ekonomik güçlerini deklare ederek hizmet ederlerse elbette katkı sağlarlar. Ama ne ekonomik güçlerinin ne insan güçlerinin ne hedeflerinin belli olduğu karanlık bir güç sahibi olmaları her zaman potansiyel olarak bir tehlike olmaları sonucunu doğuracaktır. Onun için devletin bu manâda adımlar atması gerekiyor.” diye konuştu.

Cemaat temsilcileriyle görüşmeler yaptık

15 Temmuz sonrası Diyanet İşleri Başkanlığı’nın başlattığı çalışmayla İstanbul’da 35 farklı cemaatin ileri geleniyle Ertuğrul Tekkesi’nde görüşmeler yaptıklarını kaydeden Yılmaz, sözlerini şöyle tamamladı:

“Bu görüşmemizin ardından daha geniş bir toplantı yaptık. İnşallah bu toplantıların sonuçları kuvveden fiile geçerse bu tür arızaların önceden fark edilip devletin ve halkın zarar görmesine fırsat verilmemiş olur. Bu kurumların hakikaten çok faydalı olan tarafları var ve bundan da yararlanılmış olur. Çünkü bunlar iyi yönetildiği zaman sosyal birer kurum olarak insanların yetişmesine çok katkı sağlıyorlar. Kötülüklerin ortadan kaldırılması devletin sorumluluğundadır. İnşallah devletimiz gerekli adımları atacaktır.”

Hiç yorum yok: