Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AK Parti iktidarının yaptığı ve devletin bekasını tehlikeye atan 8 temel hatayı anlattı. Kılıçdaroğlu, partisinin bu günkü grup toplantısında bu maddeleri şöyle sıraladı:
1-
Devlette liyakat sistemi yok edildi.
2-
Devlet yönetimi keyfîleşti ve kişiselleştirildi.
3-
Saray’ın tek belirleyici olması, bürokrasinin
çalışma düzenini alt üst etti.
4-
Saray’ın aşırı yetkilendirilmesi, sorunların
çözümünü zorlaştırdı.
5-
Dış politikada yapılan hatalar, Türkiye’yi zor
durumda bıraktı.
6-
İhbar mekanizması, vatandaşla devlet arasındaki
güveni sarstı.
7-
Yolsuzlukların kurumsallaşması, devlette derin
yaralar açtı.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bu 8 madde hakkında
değerlendirmelerde bulunmadan öncei iktidarın her kabahati önce CHP’ye, sonra
da dış güçlere attığını belirtti. Kılıçdaroğlu, iktidarın başarısızlığının
millet tarafından görüldüğünü, bu sebeple de iktidarın bu başarısızlığa bir
gerekçe bulmaya çalıştığını ifade etti. Eskiden bir başarısızlık olduğunda
iktidarın, ‘Efendim, CHP yüzünden oldu bu, CHP yüzünden!’ dediğini belirten
Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
İktidarda olan
sensin; peki CHP’den ne istiyorsun?
“E baktılar ki CHP iktidarda değil. Nasıl oldu da CHP
yüzünden oldu? Yok öyle bir şey. E halk da buna inanmayınca… E sordular da; ‘Yahu
CHP CHP diyorsun; Meclis’te çoğunluğun var. İstediğin kararı alıyorsun. Kanun
Hükmünde Kararname (KHK) çıkarıyorsun. Peki bu CHP’den ne istiyorsun? CHP,
senin neyine engel oluyor?’ Plağı değiştirdiler; ‘Efendim, dış güçler var. Dış
güçler yüzünden bunların tamamı oluyor. Türkiye’nin beka sorunu var; dış güçler
bunları yapıyor.’ E sen, dış güçlerin oyuncağı mısın? Dış güçlere karşı onurlu
duramıyor musun? Dik duramıyor musun? Devleti yönetiyorsun. Sen, dış güçlerin
oyuncağı mısın? Hangi dış güçler geldi de ne yaptı? Çık millete bir anlat
bakalım. Biz de öğrenelim. Eğer dış güçler, Türkiye’ye karşı bir oyun
oynuyorlarsa, Kemal kardeşine haber ver. Hemen yanında olacağım. Hiç endişe
etme.”
15 yıl önce olmayan
beka sorunu, neden şimdi ortaya çıktı?
15 yıl önce kimsenin beka sorunundan bahsetmediğini, Türkiye’nin
bütün Dünya ile ilişkilerinin iyi olduğunu ileri süren Kılıçdaroğlu, ekonomik
kriz döneminde de kararları Ecevit Hükümeti’nin aldığını, faturaları Ecevit
Hükümeti’nin ödediğini, AK Parti iktidarının ise gelip hazıra konduğunu
söyledi. AK Parti iktidarından önce terörün de bitmiş, terör örgütü liderinin
yakalanıp hapse atılmış olduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, “Peki ne oldu da 15
yılın sonunda Türkiye’de bir beka sorunundan söz etmeye başladık?” diye sordu.
Beka sorununa sebep
olan 8 temel hata
Beka sorununu ortaya çıkaran sebepleri 8 madde altında
toplayan Kılıçdaroğlu, bunları şöyle sıraladı:
9-
Devlette liyakat sistemi yok edildi.
10-
Devlet yönetimi keyfîleşti ve kişiselleştirildi.
11-
Saray’ın tek belirleyici olması, bürokrasinin
çalışma düzenini alt üst etti.
12-
Saray’ın aşırı yetkilendirilmesi, sorunların
çözümünü zorlaştırdı.
13-
Dış politikada yapılan hatalar, Türkiye’yi zor
durumda bıraktı.
14-
İhbar mekanizması, vatandaşla devlet arasındaki
güveni sarstı.
15-
Yolsuzlukların kurumsallaşması, devlette derin
yaralar açtı.
16-
Medyanın kontrol altına alınması, halkın doğru
bilgilendirilmesini engelledi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sıraladığı bu 8 madde
hakkında şu değerlendirmelerde bulundu:
Devlette liyakat
sistemi yok edildi
“Devlette liyakat sistemini, dış güçler mi “yok edin” dedi? Hayır.
Kendi iradeleriyle yok ettiler. Ne demek devlette liyakat sistemi? Şu demek: Devlette
en düşük unvan, şefliktir. Şef olmak için üniversiteyi bitirmek lâzım. Ayrıca
sınava girmek lâzım. Sınavı kazandıktan sonra şef oluyorsunuz; ama Başbakan
olmak için bir ilkokul diploması lâzım. Başka da hiçbir şeye gerek yoktur. Devletle
hükümet arasındaki farkı söylüyorum. Liyakat, budur. Müsteşar olmak için,
üniversiteyi bitirmek veya Profesör olmak yetmiyor. Devlette en az 12 yıl çalışmak
lâzım ki müsteşar olabilesiniz. Daire başkanı olabilmek için, belli bir süre
çalışmak zorundasınız. Devlette liyakat, budur. Yani işi ehline vermek
gerekiyor. Bunlar ne yaptılar? Liyakati bitirdiler, ‘sadakat’ dediler. ‘Kim bana
sadıksa, ben ona müsteşarlığı veririm, daire başkanlığını veririm, büyükelçiliği
veririm’… Ve devlette liyakati bitirdiler… Ve devlet, temellerinden derin bir
sarsıntı geçirdi ve halâ da geçiriyor.”
Devlet yönetimi keyfîleşti
ve kişiselleştirildi
“Saray’a bakıyor millet, “ne yapacağım?” diye… Devlet
yönetiminde keyfîlik egemen oldu; çünkü oraya alın teriyle gelmiş değil.
Bileğinin gücüyle gelmiş değil. Devletin liyakat sistemi içinde oraya gelmiş
değil. Nasıl? Saray’ın telkiniyle veya onun önerisiyle oraya gelmiş.
Dolayısıyla tek belirleyici odak, Saray olarak ortaya çıktı. Böylece kanunlar
çalışmadı. Yönetmelikler çalışmadı. Devletin temel organları, görev yapamaz
hale geldi. Ne Merkez Bankası, Ne Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu…
Bunların hiçbirinin fonksiyonu, büyük ölçüde kalmadı.”
Saray’ın tek
belirleyici olması, bürokrasinin çalışma düzenini alt üst etti
“Eskiden bürokrasi, kurallar içinde çalışırdı. Örneğin
Almanya’da 4 ay, 5 ay hükümet kurulmadı; ama Almanya’da bürokrasi, saat gibi
çalışıyordu. Hiç kimse “Almanya’nın beka sorunu var. Aman, hükümet kurulmadı! Almanya
battı!” demedi. Liyakat var. Bütün kurallar çalışıyor. Herkes görevinin
başında. Yasalarla herkesin görevi tanımlanmış. Herkes görevini yapıyor. Saray’ın
tek belirleyici olması, devlet hizmetlerini alt üst etti. “TEOG sınavları
kalkacak”. Millî Eğitim Bakanı mı dedi? Hayır. Kim dedi? Saray’daki zat dedi. Neye
dayanarak dedi? Neye dayanarak? Eğitimci misin? Yok. Çocuk mu okuttun? Yok. Ders
mi verdin? E yok. Millî Eğitim Bakanını çağırdın, ‘Yahu bu sınav nedir?’ diye
soru mu sordun? Yok. Sabah kalktı, “TEOG’u kaldırıyorum” dedi. Devlette çürüme
başladı böylece.
Saray’ın aşırı
yetkilendirilmesi, sorunların çözümünü zorlaştırdı
“Yetkilerin bir merkeze temerküz etmesi (yoğunlaşması), sorunları
çözmüyor, sorunlara kaynaklık ediyor. Yani yasama, yargı, yürütme dediğimiz kuvvetler
ayrılığı ilkesi, tümüyle yıkılmış oluyor. “Bütün yetkileri bana verin, ben
meseleleri çözerim!”. Dünyada böyle bir örnek yoktur; ama Türkiye, bu gün bu
örneği yaşıyor. Bu örneği yaşadığı içindir ki devletin temelleri, derinden
sarsılıyor. Eğer bu gün bir beka sorunu varsa, bir kişiye verilen yetki
fazlalığından kaynaklanmaktadır. Bir kişiye verilen… Bu gün istese bir kişi,
Türkiye’yi ateşe atabilir. Oysa sağlıklı çalışan bir devlette bir kişinin, evet,
düşüncesi önemli olabilir; ama devletin kurumları çağrılır, oturulur, onlarla
konuşulur. Bu sistem, yok edildi. Bu sistem, tepeden tırnağa yok edildi.”
Dış politikada
yapılan hatalar, Türkiye’yi zor durumda bıraktı
“Bizim, dış politikada, “Yurtta sulh, cihanda sulh” diye bir
kuralımız vardı. (Atatürk’ün dile getirdiği prensip.) Bütün devletlerle barış
içindeydik. Suriye’yle de, Irak’la da, efendim Avrupa Birliği’yle de, Amerika’yla
da, Rusya’yla, efendim Çin’le hiçbir derdimiz yoktu. Hiçbir derdimiz yoktu.
Türkiye, saygın ve onurlu bir ülkeydi. Ortadoğu’da bir sorun çıktığı zaman, gelir
Türkiye’nin kapısına vururlardı, “Bizim sorunumuzu çözme konusunda bize
yardımcı olur musunuz?” diye. Ama bu gün Türkiye, Ortadoğu’nun şamar oğlanına
döndü. Oradaki kabile reisleri bile Türkiye Cumhuriyeti’ne kafa tutmaya
başladılar. En ağır faturayı, bu hükümet döneminde Türkiye ödedi. 30 milyar
Dolar Suriyelilere harcadı. 30 milyar Dolar. Ne oldu? İtibar sahibi mi olduk biz?
Saygın bir ülke mi olduk biz? Ağlıyorlar; “Efendim, para yok, Suriyelilere
bakmak için”. O Suriyeliler, Türkiye’ye niye geldi? Senin yanlış politikaların
yüzünden. Bakın daha henüz başımız belâya tam girmiş değil. Bu Suriyelilerin
bir kısmı, yarın öbür gün yer altı dünyasına kayacaklardır. Geçinmek istiyor
bunlar. Bu gün görüyorsunuz çoğu yerlerde; saldırılar da başladı ve bizim
vatandaşımız, Suriyelilerin karşısında ikinci sınıf vatandaş. Önce doktor
onları muayene eder, sonra sıra bizim vatandaşımıza gelir. Bizim vatandaşımız
vergi verir, o dükkân açar, vergi ödemez. Ben bunları söylediğim zaman da bana
kızıyorlar; “Niye bunları söylüyorsun?” diye. Gerçekleri söyleyeceğim. Yanına
ister doktorunu al, ister alma kardeşim. Ben, gerçekleri söyleyeceğim.”
İhbar mekanizması,
vatandaşla devlet arasındaki güveni sarstı
“Vatandaşla devlet arasında güven olursa, o ülkede huzur
olur. Vatandaş devletine güvenir, devlet de vatandaşına güvenir. Eğer ihbar
mekanizması, izlenecek politikalarda belirleyici bir unsur olarak öne çıkmışsa,
vay o devletin haline ve orada yaşayan milletin haline! Kimin kimi ihbar ettiği
belli değil. İhbarlara göre karar alacaksınız, ihbarlara göre devleti
yöneteceksiniz! Bakın ne diyordu, Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal eden zat,
Ağustos 2016’da: “Bildiklerinizi ihbar edin, gerekeni yapalım”. İhbarcılıkla
devlet yönetilir mi? Bütün vatandaşlarımın vicdanına sesleniyorum: Benim bu
söylediklerimden hangisi yanlış? Hangisi yanlış? İhbar üzerine devlet yönetilir
mi? Şimdi herkes birbirinden korkuyor, “Ya beni ihbar ederse!”… Ya bana FETÖ’cü
derse… Ya bana IŞİD’çi derse… Ya bana şunu derse, bunu derse?..” Bir dönem, “Ya
bana ‘komünist’ derlerse?” diye korkuyorlardı; şimdi, “Ya bana FETÖ’cü
derlerse?” diye… Değerli arkadaşlar, devletin saygınlığı vardır. Gider, bakar
devlet. Varsa bir şey, oturur, hukukun üstünlüğü içerisinde inceler, bakar; ama
devleti yöneten en tepedeki kişi, vatandaşlara “İhbar gönderin bize. İhbarla
biz devleti yöneteceğiz” derse, orada beka sorunu çıkar. Devletle vatandaş
arasında güven sorunu çıkar. Devlet vatandaşına, vatandaş da devletine güvenmez.
Orada beka sorunu çıkar.”
Yolsuzlukların
kurumsallaşması, devlette derin yaralar açtı
“Devleti temelden çürüten, ağır ağır çürüten,
yolsuzluklardır. Yolsuzluklar, bu iktidarla beraber, yani AKP yöneticileriyle
beraber gündeme geldi. En ağır bir şekilde. Ben, oy veren vatandaşlara, yani AK
Parti’ye oy veren vatandaşlara saygım var. Onları asla yolsuzlukla
suçlamıyorum. Asla. Yolsuzluk yapanlar, bunlar; devleti yönetenler. Eğer bir
ülkede yolsuzluk, kurumsal kimliğe kavuşmuşsa, orada devlet, derin yaralar
alır. O kadar ileri gittiler ki, bunlardan sözde bir din adamı, “Efendim, yolsuzluklardan,
devleti yönetenin de payı vardır” diye fetva verdi. Şu ahlâksızlığa bakın! Şu
ahlâksızlığa bakın! “Yolsuzluklardan, devleti yönetenin de payı vardır” diyor. Geldikleri
nokta, budur. Bu, devleti temelden sarsar ve hiç denetlenmiyor. Hiç
denetlenmiyor.”
Medyanın kontrol
altına alınması, halkın doğru bilgilendirilmesini engelledi
“Medyanın görevi, gücü eleştirmek. Gücü. Kim elinde güç
tutuyorsa, onu halk adına doğru yönlendirmek ve onun yanlışlarını dillendirmek,
görevidir, medyanın. Eğer medya bu görevi yapmazsa, o zaman vay halimize! Şu
anda medyanın yüzde 90’ını iktidar kontrol ediyor. Gazete manşetlerine
bakıyorsunuz, havuz medyasının bütün manşetleri aynı. Bir merkezden deniyor ki,
“Şu manşetleri atacaksınız! Şu yazıları yazacaksınız. Satılık kalemler ve
satılık patronlar var. Satılık patronların tamamı, bu milletin fakir
fukarasının ödediği vergilerle besleniyor. Devlet ihaleleriyle besleniyor.”
1 yorum:
Bence dış yapabilir ama sen acık kapı bırKmıyacaksın istihbaatın çalısacak en önemlisi ekonomide sıkı tedbirler alacaksın uslübuna dikkat edeceksin ülkenini kendinden önce düşüneceksin
Yorum Gönder