8 Mayıs 2018 Salı

Kılıçdaroğlu’na göre, beka sorunu oluşturan iktidarın 8 temel hatası


Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AK Parti iktidarının yaptığı ve devletin bekasını tehlikeye atan 8 temel hatayı anlattı. Kılıçdaroğlu, partisinin bu günkü grup toplantısında bu maddeleri şöyle sıraladı:

1-     Devlette liyakat sistemi yok edildi.
2-     Devlet yönetimi keyfîleşti ve kişiselleştirildi.
3-     Saray’ın tek belirleyici olması, bürokrasinin çalışma düzenini alt üst etti.
4-     Saray’ın aşırı yetkilendirilmesi, sorunların çözümünü zorlaştırdı.
5-     Dış politikada yapılan hatalar, Türkiye’yi zor durumda bıraktı.
6-     İhbar mekanizması, vatandaşla devlet arasındaki güveni sarstı.
7-     Yolsuzlukların kurumsallaşması, devlette derin yaralar açtı.
8-     Medyanın kontrol altına alınması, halkın doğru bilgilendirilmesini engelledi.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bu 8 madde hakkında değerlendirmelerde bulunmadan öncei iktidarın her kabahati önce CHP’ye, sonra da dış güçlere attığını belirtti. Kılıçdaroğlu, iktidarın başarısızlığının millet tarafından görüldüğünü, bu sebeple de iktidarın bu başarısızlığa bir gerekçe bulmaya çalıştığını ifade etti. Eskiden bir başarısızlık olduğunda iktidarın, ‘Efendim, CHP yüzünden oldu bu, CHP yüzünden!’ dediğini belirten Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

İktidarda olan sensin; peki CHP’den ne istiyorsun?

“E baktılar ki CHP iktidarda değil. Nasıl oldu da CHP yüzünden oldu? Yok öyle bir şey. E halk da buna inanmayınca… E sordular da; ‘Yahu CHP CHP diyorsun; Meclis’te çoğunluğun var. İstediğin kararı alıyorsun. Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarıyorsun. Peki bu CHP’den ne istiyorsun? CHP, senin neyine engel oluyor?’ Plağı değiştirdiler; ‘Efendim, dış güçler var. Dış güçler yüzünden bunların tamamı oluyor. Türkiye’nin beka sorunu var; dış güçler bunları yapıyor.’ E sen, dış güçlerin oyuncağı mısın? Dış güçlere karşı onurlu duramıyor musun? Dik duramıyor musun? Devleti yönetiyorsun. Sen, dış güçlerin oyuncağı mısın? Hangi dış güçler geldi de ne yaptı? Çık millete bir anlat bakalım. Biz de öğrenelim. Eğer dış güçler, Türkiye’ye karşı bir oyun oynuyorlarsa, Kemal kardeşine haber ver. Hemen yanında olacağım. Hiç endişe etme.”

15 yıl önce olmayan beka sorunu, neden şimdi ortaya çıktı?

15 yıl önce kimsenin beka sorunundan bahsetmediğini, Türkiye’nin bütün Dünya ile ilişkilerinin iyi olduğunu ileri süren Kılıçdaroğlu, ekonomik kriz döneminde de kararları Ecevit Hükümeti’nin aldığını, faturaları Ecevit Hükümeti’nin ödediğini, AK Parti iktidarının ise gelip hazıra konduğunu söyledi. AK Parti iktidarından önce terörün de bitmiş, terör örgütü liderinin yakalanıp hapse atılmış olduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, “Peki ne oldu da 15 yılın sonunda Türkiye’de bir beka sorunundan söz etmeye başladık?” diye sordu.

Beka sorununa sebep olan 8 temel hata

Beka sorununu ortaya çıkaran sebepleri 8 madde altında toplayan Kılıçdaroğlu, bunları şöyle sıraladı:

9-     Devlette liyakat sistemi yok edildi.
10- Devlet yönetimi keyfîleşti ve kişiselleştirildi.
11- Saray’ın tek belirleyici olması, bürokrasinin çalışma düzenini alt üst etti.
12- Saray’ın aşırı yetkilendirilmesi, sorunların çözümünü zorlaştırdı.
13- Dış politikada yapılan hatalar, Türkiye’yi zor durumda bıraktı.
14- İhbar mekanizması, vatandaşla devlet arasındaki güveni sarstı.
15- Yolsuzlukların kurumsallaşması, devlette derin yaralar açtı.
16- Medyanın kontrol altına alınması, halkın doğru bilgilendirilmesini engelledi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sıraladığı bu 8 madde hakkında şu değerlendirmelerde bulundu:

Devlette liyakat sistemi yok edildi

“Devlette liyakat sistemini, dış güçler mi “yok edin” dedi? Hayır. Kendi iradeleriyle yok ettiler. Ne demek devlette liyakat sistemi? Şu demek: Devlette en düşük unvan, şefliktir. Şef olmak için üniversiteyi bitirmek lâzım. Ayrıca sınava girmek lâzım. Sınavı kazandıktan sonra şef oluyorsunuz; ama Başbakan olmak için bir ilkokul diploması lâzım. Başka da hiçbir şeye gerek yoktur. Devletle hükümet arasındaki farkı söylüyorum. Liyakat, budur. Müsteşar olmak için, üniversiteyi bitirmek veya Profesör olmak yetmiyor. Devlette en az 12 yıl çalışmak lâzım ki müsteşar olabilesiniz. Daire başkanı olabilmek için, belli bir süre çalışmak zorundasınız. Devlette liyakat, budur. Yani işi ehline vermek gerekiyor. Bunlar ne yaptılar? Liyakati bitirdiler, ‘sadakat’ dediler. ‘Kim bana sadıksa, ben ona müsteşarlığı veririm, daire başkanlığını veririm, büyükelçiliği veririm’… Ve devlette liyakati bitirdiler… Ve devlet, temellerinden derin bir sarsıntı geçirdi ve halâ da geçiriyor.”

Devlet yönetimi keyfîleşti ve kişiselleştirildi

“Saray’a bakıyor millet, “ne yapacağım?” diye… Devlet yönetiminde keyfîlik egemen oldu; çünkü oraya alın teriyle gelmiş değil. Bileğinin gücüyle gelmiş değil. Devletin liyakat sistemi içinde oraya gelmiş değil. Nasıl? Saray’ın telkiniyle veya onun önerisiyle oraya gelmiş. Dolayısıyla tek belirleyici odak, Saray olarak ortaya çıktı. Böylece kanunlar çalışmadı. Yönetmelikler çalışmadı. Devletin temel organları, görev yapamaz hale geldi. Ne Merkez Bankası, Ne Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu… Bunların hiçbirinin fonksiyonu, büyük ölçüde kalmadı.”

Saray’ın tek belirleyici olması, bürokrasinin çalışma düzenini alt üst etti

“Eskiden bürokrasi, kurallar içinde çalışırdı. Örneğin Almanya’da 4 ay, 5 ay hükümet kurulmadı; ama Almanya’da bürokrasi, saat gibi çalışıyordu. Hiç kimse “Almanya’nın beka sorunu var. Aman, hükümet kurulmadı! Almanya battı!” demedi. Liyakat var. Bütün kurallar çalışıyor. Herkes görevinin başında. Yasalarla herkesin görevi tanımlanmış. Herkes görevini yapıyor. Saray’ın tek belirleyici olması, devlet hizmetlerini alt üst etti. “TEOG sınavları kalkacak”. Millî Eğitim Bakanı mı dedi? Hayır. Kim dedi? Saray’daki zat dedi. Neye dayanarak dedi? Neye dayanarak? Eğitimci misin? Yok. Çocuk mu okuttun? Yok. Ders mi verdin? E yok. Millî Eğitim Bakanını çağırdın, ‘Yahu bu sınav nedir?’ diye soru mu sordun? Yok. Sabah kalktı, “TEOG’u kaldırıyorum” dedi. Devlette çürüme başladı böylece.

Saray’ın aşırı yetkilendirilmesi, sorunların çözümünü zorlaştırdı

“Yetkilerin bir merkeze temerküz etmesi (yoğunlaşması), sorunları çözmüyor, sorunlara kaynaklık ediyor. Yani yasama, yargı, yürütme dediğimiz kuvvetler ayrılığı ilkesi, tümüyle yıkılmış oluyor. “Bütün yetkileri bana verin, ben meseleleri çözerim!”. Dünyada böyle bir örnek yoktur; ama Türkiye, bu gün bu örneği yaşıyor. Bu örneği yaşadığı içindir ki devletin temelleri, derinden sarsılıyor. Eğer bu gün bir beka sorunu varsa, bir kişiye verilen yetki fazlalığından kaynaklanmaktadır. Bir kişiye verilen… Bu gün istese bir kişi, Türkiye’yi ateşe atabilir. Oysa sağlıklı çalışan bir devlette bir kişinin, evet, düşüncesi önemli olabilir; ama devletin kurumları çağrılır, oturulur, onlarla konuşulur. Bu sistem, yok edildi. Bu sistem, tepeden tırnağa yok edildi.”

Dış politikada yapılan hatalar, Türkiye’yi zor durumda bıraktı

“Bizim, dış politikada, “Yurtta sulh, cihanda sulh” diye bir kuralımız vardı. (Atatürk’ün dile getirdiği prensip.) Bütün devletlerle barış içindeydik. Suriye’yle de, Irak’la da, efendim Avrupa Birliği’yle de, Amerika’yla da, Rusya’yla, efendim Çin’le hiçbir derdimiz yoktu. Hiçbir derdimiz yoktu. Türkiye, saygın ve onurlu bir ülkeydi. Ortadoğu’da bir sorun çıktığı zaman, gelir Türkiye’nin kapısına vururlardı, “Bizim sorunumuzu çözme konusunda bize yardımcı olur musunuz?” diye. Ama bu gün Türkiye, Ortadoğu’nun şamar oğlanına döndü. Oradaki kabile reisleri bile Türkiye Cumhuriyeti’ne kafa tutmaya başladılar. En ağır faturayı, bu hükümet döneminde Türkiye ödedi. 30 milyar Dolar Suriyelilere harcadı. 30 milyar Dolar. Ne oldu? İtibar sahibi mi olduk biz? Saygın bir ülke mi olduk biz? Ağlıyorlar; “Efendim, para yok, Suriyelilere bakmak için”. O Suriyeliler, Türkiye’ye niye geldi? Senin yanlış politikaların yüzünden. Bakın daha henüz başımız belâya tam girmiş değil. Bu Suriyelilerin bir kısmı, yarın öbür gün yer altı dünyasına kayacaklardır. Geçinmek istiyor bunlar. Bu gün görüyorsunuz çoğu yerlerde; saldırılar da başladı ve bizim vatandaşımız, Suriyelilerin karşısında ikinci sınıf vatandaş. Önce doktor onları muayene eder, sonra sıra bizim vatandaşımıza gelir. Bizim vatandaşımız vergi verir, o dükkân açar, vergi ödemez. Ben bunları söylediğim zaman da bana kızıyorlar; “Niye bunları söylüyorsun?” diye. Gerçekleri söyleyeceğim. Yanına ister doktorunu al, ister alma kardeşim. Ben, gerçekleri söyleyeceğim.”

İhbar mekanizması, vatandaşla devlet arasındaki güveni sarstı

“Vatandaşla devlet arasında güven olursa, o ülkede huzur olur. Vatandaş devletine güvenir, devlet de vatandaşına güvenir. Eğer ihbar mekanizması, izlenecek politikalarda belirleyici bir unsur olarak öne çıkmışsa, vay o devletin haline ve orada yaşayan milletin haline! Kimin kimi ihbar ettiği belli değil. İhbarlara göre karar alacaksınız, ihbarlara göre devleti yöneteceksiniz! Bakın ne diyordu, Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal eden zat, Ağustos 2016’da: “Bildiklerinizi ihbar edin, gerekeni yapalım”. İhbarcılıkla devlet yönetilir mi? Bütün vatandaşlarımın vicdanına sesleniyorum: Benim bu söylediklerimden hangisi yanlış? Hangisi yanlış? İhbar üzerine devlet yönetilir mi? Şimdi herkes birbirinden korkuyor, “Ya beni ihbar ederse!”… Ya bana FETÖ’cü derse… Ya bana IŞİD’çi derse… Ya bana şunu derse, bunu derse?..” Bir dönem, “Ya bana ‘komünist’ derlerse?” diye korkuyorlardı; şimdi, “Ya bana FETÖ’cü derlerse?” diye… Değerli arkadaşlar, devletin saygınlığı vardır. Gider, bakar devlet. Varsa bir şey, oturur, hukukun üstünlüğü içerisinde inceler, bakar; ama devleti yöneten en tepedeki kişi, vatandaşlara “İhbar gönderin bize. İhbarla biz devleti yöneteceğiz” derse, orada beka sorunu çıkar. Devletle vatandaş arasında güven sorunu çıkar. Devlet vatandaşına, vatandaş da devletine güvenmez. Orada beka sorunu çıkar.”

Yolsuzlukların kurumsallaşması, devlette derin yaralar açtı

“Devleti temelden çürüten, ağır ağır çürüten, yolsuzluklardır. Yolsuzluklar, bu iktidarla beraber, yani AKP yöneticileriyle beraber gündeme geldi. En ağır bir şekilde. Ben, oy veren vatandaşlara, yani AK Parti’ye oy veren vatandaşlara saygım var. Onları asla yolsuzlukla suçlamıyorum. Asla. Yolsuzluk yapanlar, bunlar; devleti yönetenler. Eğer bir ülkede yolsuzluk, kurumsal kimliğe kavuşmuşsa, orada devlet, derin yaralar alır. O kadar ileri gittiler ki, bunlardan sözde bir din adamı, “Efendim, yolsuzluklardan, devleti yönetenin de payı vardır” diye fetva verdi. Şu ahlâksızlığa bakın! Şu ahlâksızlığa bakın! “Yolsuzluklardan, devleti yönetenin de payı vardır” diyor. Geldikleri nokta, budur. Bu, devleti temelden sarsar ve hiç denetlenmiyor. Hiç denetlenmiyor.”

Medyanın kontrol altına alınması, halkın doğru bilgilendirilmesini engelledi

“Medyanın görevi, gücü eleştirmek. Gücü. Kim elinde güç tutuyorsa, onu halk adına doğru yönlendirmek ve onun yanlışlarını dillendirmek, görevidir, medyanın. Eğer medya bu görevi yapmazsa, o zaman vay halimize! Şu anda medyanın yüzde 90’ını iktidar kontrol ediyor. Gazete manşetlerine bakıyorsunuz, havuz medyasının bütün manşetleri aynı. Bir merkezden deniyor ki, “Şu manşetleri atacaksınız! Şu yazıları yazacaksınız. Satılık kalemler ve satılık patronlar var. Satılık patronların tamamı, bu milletin fakir fukarasının ödediği vergilerle besleniyor. Devlet ihaleleriyle besleniyor.”

Kemal Kılıçdaroğlu, 8 madde hakkında değerlendirmelerini tamamladıktan sonra, “Şimdi ben, vatandaşlarıma açık ve net olarak soruyorum: 8 maddeyi saydım. Allah aşkına, Allah aşkına bunlardan hangisini dış güçler yaptı? Hangisini dış güçler yaptı? Dış güçler mi size dedi, “yolsuzluk yapın” diye… Dış güçler mi dedi, “Şu medyayı tutun; tamamını  kontrol edin!”… Dış güçler mi dedi size, “Şu devlette liyakati kaldırın? Dış güçler mi dedi, “Siyasî parti lideri hakim tayin etsin” diye? Kim söyledi bunu? Yönetiyorlar, yönetiyorlar, kendi kabahatlerini örtmek için, “Efendim, bunu dış güçler yapıyor” diyorlar. Dış güçlerin yapacağı filan yok. Söyledim; dış güçler, Türkiye’nin aleyhine bir şeyler yapıyorsa haber ver kardeşim! Söz veriyorum; hep beraber mücadele edeceğiz.”

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Bence dış yapabilir ama sen acık kapı bırKmıyacaksın istihbaatın çalısacak en önemlisi ekonomide sıkı tedbirler alacaksın uslübuna dikkat edeceksin ülkenini kendinden önce düşüneceksin