Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Terkoğlu ve eski Balyoz Davası sanığı eski Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcısı Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok, Türkiye’ye Doğu Akdeniz’de manevra imkânı sağlayan Libya politikasının mimarının Tümamiral Cihat Yaycı olduğunu, ancak Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın övgüsüne rağmen, Yaycı’yı sürecin dışına itmeye çalıştığını iddia ediyor.
Türkiye’nin Libya’ya asker göndermesine imkân sağlayan Libya
Tezkeresi, TBMM Genel Kurulunda yapılan oylama sonucunda 184 red oyuna karşı
325 kabul oyuyla kabul edildi. Tezkere, Resmî Gazete’de yayımlandı.
Saadet Partisi Antalya İl Başkanı Yardımcısı Avukat Ali
Aktaş’ın, TV5’de Türkiye’nin Libya politikası konusunda, “Bu mevcut politika,
Dışişleri Bakanlığı koridorlarından çıkmış değil. Deniz Kuvvetleri ve Türk
Silahlı Kuvvetleri ölçeği üzerinden bir politika üretilmiş gibi duruyor” sözü,
“Türkiye-Libya Antlaşmasının ve Libya Politikasının mimarı kim?” sorusunu
yeniden gündeme getirdi.
“Türkiye ile Libya arasında imzalanan ve yürürlüğe giren
Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası”nın,
Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzalanan “Güvenlik ve Askerî İş Birliği
Mutabakat Muhtırası”nın toplamı olarak “Libya Politikası”nın mimarının, Deniz
Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Tümamiral Cihat Yaycı olduğu dile
getiriliyor.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Terkoğlu ve eski Balyoz
Davası sanığı eski Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcısı Hakim Albay Ahmet
Zeki Üçok, Türkiye’ye Doğu Akdeniz’de manevra imkânı sağlayan Libya
politikasının mimarının Tümamiral Cihat Yaycı olduğunu, ancak Millî Savunma
Bakanı Hulusi Akar’ın, Yaycı’yı sürecin dışına itmeye çalıştığını iddia ediyor.
Üçok: Cumhurbaşkanım, bu linçe engel olun”
Ahmet Zeki Üçok, twitter sayfasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a
seslenerek, “Cumhurbaşkanım, ilk defa bir Türk subayının adını vererek övgüyle
bahsettiniz. Libya Mutabakatı ve Doğu Akdeniz stratejimizin mimarı Tümamiral
Cihat Yaycı, emrinizdeki bakanın saldırısı altındadır. Sadece FETÖ’cüleri,
Türkiye düşmanlarını sevindiren bu linçe engel olun” diye yazdı.
Üçok’un “ilk defa bir Türk subayının adını vererek övgüyle
bahsettiniz” diyerek işaret ettiği övgü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu
sözleriydi:
“Bu konudaki çalışmalar bir anda ortaya çıkmış değildir.
Türkiye olarak, deniz yetki alanları konusunda Libya ile 10 yıl önce ilk
adımları attık. Halen Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızın Kurmay Başkanlığı’nı
yürüten Tümamiral Cihat Yaycı’nın bu konuda hazırladığı raporlar, haritalar,
yazdığı makaleler ve kitaplar ortadadır.”
Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Terkoğlu, “Libya
meselesinde ‘bozguncu’yu başka yerde aramayın” başlıklı yazısında, Tümamiral
Cihat Yaycı’nın bu sürecin dışına itildiğine dair Millî Savunma Bakanı Hulusi
Akar’a yönelik iddiaları yazdı.
Barış Terkoğlu’nun yazısı şöyle:
***
“Libya meselesinde ‘bozguncu’yu başka yerde aramayın”
“Bozgunculuk” diyoruz. “Bozmak”tan türettik. İktidarlar akıl
veren muhalefete karşı kullanmayı çok seviyor. Oysa insanın böbreğindeki taşı
hissedip görememesi gibi, asıl kırılma içeride yaşanıyor.
AKP’nin İhvancılığa dayalı dış politikası Türkiye’yi
yalnızlaştırdı. Devlet, kendi burnunun ucundaki denizlere sahip çıkacağı
enerjiyi, Suriye ya da Mısır ile kavga etmekte kullandı. Dostlarını
buluşturamayan siyaset, hiç birleşmez denilen düşmanlarını yan yana getirdi.
Yetmedi, kendi donanmasını yönetenlere kurulan kumpaslar için devletin başı
“savcısıyım” dedi. Savcısı olan Zekeriya Öz’lerin tırnağına taş değmesin diye
de kendi makam aracını verdi. Yıllardır Lozan’la “burası küçük” diye uğraşırken,
Türkiye’nin denizlerle çevrili olduğunu, vatanın sularda da sürdüğünü yeni
hatırladı.
‘Neyse, olan olmuş’ demeyin...
Cumhurbaşkanı’nı dinliyorum, Libya ile yapılan anlaşmayı
anlatıyor:
“Bu konudaki çalışmalar bir anda ortaya çıkmış değildir.
Türkiye olarak, deniz yetki alanları konusunda Libya ile 10 yıl önce ilk
adımları attık. Halen Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızın Kurmay Başkanlığı’nı
yürüten Tümamiral Cihat Yaycı’nın bu konuda hazırladığı raporlar, haritalar,
yazdığı makaleler ve kitaplar ortadadır.”
Dönüp Savunma Bakanı Hulusi Akar’a bakıyorum, sanki bir yere
cevap veriyor:
“Silahlı Kuvvetler bir bütün, Milli Savunma Bakanlığı bir
bütün. Burada herhangi bir şekilde farklı kriterler, yaklaşımlar asla söz
konusu değil.”
Akar’ın geçen yıl “bazı basın organlarımız bilerek veya
bilmeyerek bazı kişilerle, bazı kuvvetlerle anıyorlar, bu doğru değil” dediğini
de hatırlıyorum.
Emin misiniz diyorum? Çünkü mesele bu kadar basit değil.
Hulusi Akar izin vermedi
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda geçen hafta “Libya Mutabakatı
Çerçevesinde Doğu Akdeniz’de Stratejik Denklem” çalıştayı yapıldı. Toplantıyı,
Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu düzenledi. Bu hafta
Meclis’e gelmesi beklenen Libya muhtırası hatırlanırsa, devletin Libya
konusunda doktrin oluşturacağı en kritik zirveydi.
Tabii ki gözler, Cumhurbaşkanı’nın “10 yıldır çalışıyor”
dediği Cihat Yaycı’yı aradı. Ama Yaycı zirvede yoktu. Herhalde hasta diye
düşünülürken, sosyal medyada emekli askeri hâkim Ahmet Zeki Üçok öğrendiklerini
açıkladı. “Yaycı, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın tarafından bizzat
davet edildi ancak Hulusi Akar katılmasına izin vermedi” diyordu.
Toplantıyı takip edenlerle konuştum. Yaycı’nın yerine Deniz
Kuvvetleri’nden başka bir amiral çağrılmıştı. Doğal olarak Yaycı gibi konunun
uzmanı değildi. Büyük oranda yazılı bir metni okuyarak sunum yapmıştı. Ardından
konuşmasını “arz ederim” diye bitirmişti. Toplantıya katılanlar geçmiş
toplantılarda Yaycı’nın yaptığı ayrıntılı sunumları hatırlattı. “Neden gelmedi”
diye soranlar oldu.
Türkiye, belki de önümüzdeki 100 yılını etkileyecek bir
hamleye hazırlanırken, herkes doğal olarak sürecin mimarı ile konuşmak
istiyordu. Devletten ya da basından Genelkurmay’a gelen “Yaycı kamuoyuna anlatsın”
talepleri Hulusi Akar’dan geri dönüyordu. Medyada alakalı alakasız herkes görüş
bildirirken, meseleyi 10 yıllık sürecin sonunda anlaşmaya dönüştüren kişi
susturuluyordu. Üstelik konuya dair makale yazarak anlatma girişimlerine bile
engel olunuyordu.
İttifaksız Türkiye’nin zorunlu ittifakı
10 yıl deniyor ya. Sahiden süreç, 2009 yılının son
aylarında, Yaycı’nın konuyu daha sonra Balyoz kumpasıyla tutuklanacak Plan
Prensipler Daire Başkanı Cem Gürdeniz’e anlatmasıyla başladı. O güne kadar
Türkiye’de deniz yetki alanları haritası çizilirken sadece dikey hatların
kullanıldığı yanlış bir yöntem izleniyordu. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Mısır,
Lübnan, İsrail ve Yunanistan’ın yaptığı gibi diyagonal hatlar kullanıldığında
ise harita değişiyor; Türkiye, Libya ile deniz komşusu oluyordu. Gürdeniz’in
direktifiyle konu dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı’na aktarıldı. Onun da
oluruyla çalışma başladı.
Konuyu akademik olarak da inceleyen Yaylı, 2011’de “Doğu
Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasında Libya’nın Rolü ve
Etkisi” başlıklı ilk makaleyi ortaya çıkardı. Ardından raporlar, kitaplar,
haritalar gelecekti. Hazırlanan proje, Libya’ya önerilmek üzerine siyasi
iktidara sunuldu. Dönem Kaddafi devriydi. Kaddafi’nin bizzat AKP’nin de
desteklediği operasyonla devrilmesi, süreci kesintiye uğrattı. Doğu Akdeniz’de
ekonomik bölgelerin belirlenmesinde ittifaklar olmazsa olmazdı. İttifaksız
kalan Türkiye için, Kaddafi’ye niyet olarak hazırlanan çalışma bugüne temel
oldu.
FETÖ’nün hedefinde
Bugün sosyal medyada FETÖ’cülerin, özellikle firari
askerlerinin hesaplarından, Yaycı’nın sistematik hedef alındığını görüyorsunuz.
Bunun en temel sebebi Yaycı’nın aynı zamanda FETÖMETRE denilen, 64 ana kritere
dayanan bir sistemle TSK içindeki FETÖ’cüleri tespit eden çalışması.
FETÖMETRE’nin bütün TSK’ye uygulanmasına sıra geldiğinde “birileri” ayak
sürümüştü.
Öte yandan Yaycı, son 10 yılda yeniden keşfedilen
denizciliğin stratejik öneminin, Doğu Akdeniz ve münhasır ekonomik bölge
çalışmalarının ve nihayetinde Libya ile yapılan anlaşmanın öne çıkan ismi. Bu
da onu doğal hedef haline getiriyor. FETÖ’nün yayın organı Taraf’ın arşivini
taradığımda, bir gemide nasıl oluyorsa yapılan bir ses kaydına dayanarak, Cihat
Yaycı’nın daha o yıllarda hedef alındığını görmem sürpriz olmadı.
TSK içinde NATO ayrımı mı?
Üstelik Saray’daki toplantı krizi ilk değil. Son YAŞ’ta
Yaycı’nın terfi ettirilmemesi sürpriz görülmüştü. Türkiye Gaziler ve Şehit
Aileleri Vakfı’nın, Yaycı’ya verdiği plaketin haberini yapacak Anadolu
Ajansı’nın, “yukarıdan” engellenmesi gibi onlarca vaka, Yaycı’ya tavrın
sistematik olduğunu gösteriyordu.
Kibir mi, kıskançlık mı, kapris mi? Bilmiyorum. Ortada olan
bir şey var ki, mehter marşıyla Libya’ya yürüyen hükümetin Savunma Bakanı,
devletin doktrininin mimarı olan amiralini masa altından tekmeliyor. TSK
kaynaklarına sorduğumda, her zaman “NATO’ya bağlıyız” vurgusu yapan Akar ile
ortaya koyduğu projeler NATO ülkelerinden tepki gören Yaycı arasında daha derin
bir ayrımdan söz ediyorlar. Hatırlayın, 2 yıl önce NATO tatbikatında Erdoğan’ı
ve Atatürk’ü hedef yapan senaryo, Yaycı’nın da aralarında olduğu askerler
tarafından deşifre edilmiş, NATO ile ipler gerilmişti.
Birilerine “bozguncu” demeden, daha içeride bozma işiyle
meşgul olanlara dönüp baksak mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder