15 Temmuz darbe teşebbüsü sırasında darbeye karşı sokağa çıktığında hayatını kaybeden Yeni Şafak gazetesi foto muhabiri Mustafa Cambaz’ın oğlu Alpaslan Cambaz, Saadet Partisi (SP) İstanbul Milletvekili Prof. Cihangir İslâm’ın “15 Temmuz akşamı iki batılın çatışmasını izledik” cümlesinin çarpıtmalara açık, sorunlu bir ifade olduğunu da ifade ederek, Cihangir İslâm’ın 15 Temmuz gecesi sokakta, Üsküdar’da darbecilerin karşısında olduğunu ve ne demek isteyip de tam olarak diyemediğini bildiğini belirtti. Cambaz, “Benim hassasiyetlerime 15 Temmuz Derneği’nden fazlasıyla yakın olduğunu hissedebiliyorum” dedi.
Cihangir İslâm’ın üzerine gidildiği kadar Bülent Arınç’ın
ve Şaban Dişli’nin üzerine gidilmediğine işaret eden Cambaz, 15 Temmuz şehit aileleri
ve gazilerinin en büyük isteklerinden birinin, 15 Temmuz’un siyasî ayağının
ortaya çıkarılması olduğunun altını çizdi. Cambaz, “Bu dernek, herhangi bir AKP
milletvekili için de aynı tavrı sergileyebilir mi?” diye sordu.
Alpaslan Cambaz, SP İstanbul Milletvekili Cihangir İslâm’a
yönelik tepkileri, şahsî facebook sayfasında yayınlayıp twitter’da linkini
paylaştığı uzun bir yazıyla değerlendirdi.
Cambaz, “15 Temmuz şehit ailesi olarak suç duyurusunda
bulunmalara bir kalksam Cihangir İslâm’a sıra gelmez; ama bu dernekler hakkında
suç duyurusunda bulunurum. Çünkü şehit ailelerine laf söyletmeyecek kadar
duyarlı bir görüntü çizip kandırabildiği kadar şehit ailesini yanına alarak
böyle pozlara giren, aileleri o çirkin siyaset arenasına sürükleyen bir dernek
hadsizlik yapmıştır. Bu dernek benim adıma böyle siyaset yapamaz” dedi.
Cihangir İslâm’ın
cümlesi çarpıtmalara açık ama demek istediğini anlıyorum
SP Milletvekili Cihangir İslâm’ın “15 Temmuz akşamı iki
batılın çatışmasını izledik” cümlesinin çarpıtmalara açık, sorunlu bir ifade
olduğunu da ifade eden Cambaz, bu konudaki görüşünü de şöyle dile getirdi:
Ölçüsü İslâm olan,
ölçüsüz davranamaz
“Cihangir İslâm’ın hatası, ‘sert muhalefet’i benimsemesi.
Ben de düşmüşümdür bu hataya. Her ifrat tefrit gibi bu da yanlış. Sert
muhalifler, dillerini ayarlayamadıkları için her türlü tuzaklara açıktırlar.
Ayrıca insan, bir gün kendini sert şekilde karşı çıktıklarına dönüşmüş halde
bulduğunu hayal edip haya etmeli. Lafını dengelemeli. Çünkü insanın başına
gelmeyen bir iş değil bu; iddiasından vurulmak. Hep derim: Ölçüsü İslâm olan,
ölçüsüz davranamaz.”
Cihangir İslâm’ın 15 Temmuz gecesi sokakta, Üsküdar’da
darbecilerin karşısında olduğunu ve ne demek isteyip de tam olarak diyemediğini
bildiğini belirten Cambaz, “Benim hassasiyetlerime 15 Temmuz Derneği’nden fazlasıyla
yakın olduğunu hissedebiliyorum” dedi.
Bülent Arınç’ın,
Şaban Dişli’nin üzerine bu kadar gidildi mi?
“FETÖ’nün ta kendisi olanlar”ın kendilerini gizlemek için
yine iştahla, önlerine konan Cihangir İslâm’a saldırdıklarını ifade eden
Cambaz, sözlerine şöyle devam etti:
“Devletin en mahrem
bilgilerinin bulunduğu Kozmik Oda’nın kapılarını düşmana açacak kadar ihanet
içinde olan, Gülen’in en ağlak siyasisi Bülent Arınç’ın üzerine bu kadar giden oldu
mu meselâ? Hayır. Kendisi pazarlıkla meclise soktuğu oğlu üzerinden siyasete
devam ediyor. Hâlâ TV’lere çıkıp pişkin pişkin konuşabiliyor.
Üst düzey FETÖ mensubu Mehmet Dişli vaktiyle görevden
alınacakken görevinde kalması, yani 15 Temmuz ihanetinde etkin rol
oynayabilmesi için ona her şeyiyle kefil olan kardeşi Şaban Dişli mercek altına
alınacakken ne oldu? Hollanda Büyükelçisi yapılarak ödüllendirildi. Bu olay
üzerine bu kadar gidildi mi?”
Hangi siyasetçi
bedel ödedi?
“İnsanlarımızı toprağa verdik. Çoğu sakat kaldı, çoğu
iftiraya uğrayıp işini, itibarını kaybetti. Suçun şahsîliği ilkesi alt tabakaya
sökmedi” diyen Cambaz, “Peki üst tabakada durum neydi? AKP’de hangi siyasi FETÖ’cü
bedel ödedi?” diye sordu.
15 Temmuz’un “kontrollü
darbe” olduğunu düşünüyorum
Eş dost ortamında 15 Temmuz’un kontrollü darbe olduğunu
düşündüğünü söylediğini de kaydeden Cambaz, şu ifadeleri kullandı:
Kabirleri boş
bırakıp anıtlara el açabilirler
“Tutunduğum bir ideoloji kalmadı. Yaşatmak isteyen herkesi
de bu hale davet ediyorum. Batsın hepimizin arasını açıp gereksiz kavgalarla
bizi oyalayan o tüm ideolojiler.
Şimdi dileyen önümüzdeki yıldönümünde de 15 Temmuz’u
kutlayarak, kabirleri boş bırakıp dikilen anıtlara el açıp dua okuyarak
geçirebilir.”
Yazının tam metni
Alpaslan Cambaz’ın “Cihangir İslâm Linci Üzerinden 15 Temmuz’a, ‘Dava’ya Dair...” başlıklı yazısının tam metni şöyle:
“Bilen bilir, ‘15 Temmuz’ ve ‘FETÖ’ gibi kelimeleri sarf
etmekten, duymaktan tiksiniyorum artık. Ama bu yazacaklarım sabrıma dahil
edemeyeceğim şeyler.
15 Temmuz Derneği mesaj attı, internet sayfalarından da
sürekli paylaşımlar yaptı. Saadetli milletvekili Cihangir İslâm biz şehit
ailelerine hakaret etmiş, beraber Çağlayan’da suç duyurusunda bulunmaya
çağırdı.
Bakın burası çok önemli: Sevdiğini, ailesini
önemseyenler, onları korumak içgüdüsü taşıyanlar onları siyasetten uzak tutar.
Buralarda kendimi ortaya atarken “Biz de yazalım. Sana destek çıkalım.” diyen
diğer şehit ailelerine sosyal medyada her türlü siyasi yorumdan, kavgadan uzak
durmalarını tavsiye ettim hep. Benim yaşadığım çirkinlikleri şehit annesi,
şehit eşi o hanımlar yaşamasın istedim.
15 Temmuz şehit aileleri ve gazilerin en büyük
isteklerinden biri siyasi FETÖ’cülerin de ortaya çıkarılmasıydı. Üst tabakadan
hesap sorulmasıydı. Şimdi sorum şu: Bu dernek herhangi bir AKP milletvekili
için de aynı tavrı sergileyebilir mi?
15 Temmuz şehit ailesi olarak suç duyurusunda bulunmalara
bir kalksam Cihangir İslâm’a sıra gelmez ama bu dernekler hakkında suç
duyurusunda bulunurum. Çünkü şehit ailelerine laf söyletmeyecek kadar duyarlı
bir görüntü çizip kandırabildiği kadar şehit ailesini yanına alarak böyle
pozlara giren, aileleri o çirkin siyaset arenasına sürükleyen bir dernek
hadsizlik yapmıştır. Bu dernek benim adıma böyle siyaset yapamaz.
Şunu tüm paylaşımlarımda vurgulamak, herkese ulaştırmak
istiyorum: Gündem olan hemen her olay hükümeti korumak ve hükümeti yıpratmak
üzerinden konuşulup değerlendirilir. Ölen ölmüştür, kalan acılı aileler
malzeme. Bilenler bilmeyenleri samimiyetle uyarırken, başka bir şeyler
söylemeye çalışırken linç edilir. Sonra bir maç olur ve her şey unutulur. Bu
kirli döngüyü kuranları tebrik ediyorum. Çünkü tıkır tıkır işliyor.
Döngünün az buçuk farkına vardığı halde “Baban boşu
boşuna gitti.” diyenler de var. Bu laf da her şeyi hükümeti korumak ve hükümeti
yıpratmak üzerinden yorumlayan bir kafaya ait. Babam şehit yaşamıştı, şehit
olunacaktı ve olundu. 5 yıl sonra başka bir şekilde ölseydi daha iyi
olmayacaktı. Ne mutlu o sonsuz güzelliğe erişenlere. Rableri katında hepsinin
keyifleri gıcır, biz kendi halimize bakıp ürkmeyi öğrenelim biraz. Ucuz
hesaplarımızı büyütmekten, malayani olanı konu edinip düşünmeden konuşmaktansa
ağzımızı açamayacak olalım.
“15 Temmuz akşamı iki batılın çatışmasını izledik.”
çarpıtmalara açık, sorunlu bir ifadedir. Cihangir İslâm’ın hatası ‘sert
muhalefet’i benimsemesi. Ben de düşmüşümdür bu hataya. Her ifrat tefrit gibi bu
da yanlış. Sert muhalifler dillerini ayarlayamadıkları için her türlü tuzaklara
açıktırlar. Ayrıca insan, bir gün kendini sert şekilde karşı çıktıklarına
dönüşmüş halde bulduğunu hayal edip haya etmeli. Lafını dengelemeli. Çünkü
insanın başına gelmeyen bir iş değil bu; iddiasından vurulmak. Hep derim:
Ölçüsü İslâm olan, ölçüsüz davranamaz.
Cihangir Beyi tanımam etmem. Malum medyanın onu karalamak
için sıraladığı yalan haberlerden tanıyacak da değilim. Meclise girdiğinden
itibaren “Çok iddialılar, bakalım ne yapacaklar” diyerek takibe aldığım 2
Saadetli’den biri. 15 Temmuz gecesi sokakta, Üsküdar’da darbecilerin karşısında
olduğunu biliyorum. Ne demek isteyip de tam olarak diyemediğini biliyorum.
Benim hassasiyetlerime 15 Temmuz Derneğinden fazlasıyla yakın olduğunu
hissedebiliyorum.
Sosyal medyaya pek bakmıyorum, TV’ye hiç bakmıyorum, 15
Temmuz’la ilgili tek bir telefon veya internet gurubunda da yokum. Her şeyi göz
ucuyla takip etsem de döngüyü çözdüğümden neler olduğunu, olabileceğini görüyorum.
Mesela komik delillerin öne sürüldüğü “CİHANGİR İSLÂM’IN FETÖ’YÜ SAVUNAN
PAYLAŞIMLARI!” manşetleri atılır, TV’de FETÖ’nün ta kendisi olanlar kendilerini
gizlemek için yine iştahla önlerine gelen bu isme sallar. Ve beslendiği haber
kaynakları hâlâ bunlar olan birçok şehit ailesine bile Cihangir İslâm için “Şerefsiz!”
dedirtirler.
Devletin en mahrem bilgilerinin bulunduğu Kozmik Oda’nın
kapılarını düşmana açacak kadar ihanet içinde olan, Gülen’in en ağlak siyasisi
Bülent Arınç’ın üzerine bu kadar giden oldu mu mesela? Hayır. Kendisi
pazarlıkla meclise soktuğu oğlu üzerinden siyasete devam ediyor. Hâlâ TV’lere
çıkıp pişkin pişkin konuşabiliyor.
Kozmik Odaya sızıldıktan sonra devletimizin yurtdışına
yerleştirdiği 813 istihbaratçı vatan evladının tamamına yakınının şehit
edildiğine dair çok ciddi bir iddiayı dillendirmişti İlker Başbuğ. Korkunç
değil mi? Bundan büyük vatan hainliği gösterebilir misiniz? O günler Çorum’da
mezarlıkta görülen gizemli kız haberinden herkesin haberi oldu fakat bunu kimse
duymadı, gündem etmedi, tartışmadı. Şu an Kozmik Oda Davasında tutuklu sanık
kaldı mı, haberiniz var mı?
Üst düzey FETÖ mensubu Mehmet Dişli vaktiyle görevden
alınacakken görevinde kalması, yani 15 Temmuz ihanetinde etkin rol
oynayabilmesi için ona her şeyiyle kefil olan kardeşi Şaban Dişli mercek altına
alınacakken ne oldu? Hollanda Büyükelçisi yapılarak ödüllendirildi. Bu olay
üzerine bu kadar gidildi mi?
İnsanlarımızı toprağa verdik. Çoğu sakat kaldı, çoğu
iftiraya uğrayıp işini, itibarını kaybetti. Suçun şahsiliği ilkesi alt tabakaya
sökmedi. Peki üst tabakada durum neydi? AKP’de hangi siyasi FETÖ’cü bedel
ödedi?
Eş dost ortamında 15 Temmuz’un kontrollü darbe olduğunu
düşündüğümü söyledim hep.
HADİİİ, TAMAM! Yazıyı buraya kadar okuyan ODATV
editörünün bu yazımı da manşete taşıyıp taşımamak noktasında şüphesi
kalmamıştır. Dünün FETÖ’cüleri, bugünün lacivertleri üzerime çullanır. Allah
vergisi aklını kullanmak yerine yönlendirilmeyi seçen cahiller de onların
başlattığı linç etkinliğine katılır ve burada bir kez daha FETÖ’cü bile ilan
edilebilirim. Hatta daha kötü yaptırımlara da uğrayabilirim, epey geçti 15
Temmuz’un üzerinden neticede. Dedim ya işte, döngü.
Yazdıklarımı anlamak isteyenler için diyebilirim ki, bu
benimki iyimser söylem aslında. Aptal değiliz şimdi di mi, devletin üst
kademesi darbe girişimi olacağını elbette önceden biliyordu. Darbecileri tuzağa
düşürüp gece yarısında değil, daha erken hareket etmelerini sağladılar. Ve
böylece yapılanmanın bir kısmı kendini ifşa etmiş oldu. Yani devlet aklı bir
şeyler yaptı deyip geçerim. Buraya kadar benim açımdan bir problem yok.
Babamı şehit verdikten kısa süre sonra çıkıp bu yüzden, “İnşallah
bu yaşananlar Türkiye için daha hayırlı sonuçlar doğuracak.” dedim. Öyleydi
çünkü. Ezelden beri düşman bilinmesini istediğim kitleyle mücadeleyi kucağında
bulmuştu hükümet. Fakat sonraki sürecin bu denli dalga geçer derecede rezalet
şekilde yürüyeceğini düşünmemiştim. Şu an bariz şekilde şehit aileleriyle alay
ediliyor ama kim farkında, kim görmek ister o sayın duyarlılar arasından?
Benim tek görmek istediğim şey FETÖ’yü başımıza
saranların az biraz utanmalarını, bize karşı bir mahcubiyet duyduklarını
hissedebilmekti. Yazık ki karşımda utanmazlık, arlanmazlık buldum. Masumları
suçlayarak her defasında kendini sıyıranlar gördüm. Samimi bir mücadele hiç
olmadı. Problem bu. Gücüme giden bu. Ve alınan ahlarla böyle gitmeyecek olan
bu.
15 Temmuz’la mücadele ediyor görünen hukukçusu, derneği,
medyacısı neredeyse hepsi hükümetin adamı. Duruşmalarda gördüğüm de, genel
olarak hissettiğim de budur, kimse kusura bakmasın. Ortada şehit ailelerinin,
gazilerin davasıyla dertleniliyormuş gibi gösterilen ama hükümeti aklamak,
kahraman olup kendi şahsi çıkarlarını harlamak için girişilen bir çaba var.
Şahit olduğum fedakarlıklar çok az.
Şimdilerde ‘15 Temmuz’ diyen, ‘FETÖ’ diyen kitlenin
neredeyse tamamı için araç oldu, gereç oldu, oyuncak oldu, her şey oldu da bir
tek ‘dava’ olamadı 15 Temmuz.
Ben ve benim gibiler bu mücadeleyi kaybetti. Mücadele
isteğini kaybetmeden mücadeleyi kaybetmekti değerli olan. Ben isteğimi de
kaybettim. Ama şimdilik. Her zaman ve her şeyde kazanmayı arzulayanlar; Türk’ün
“Sefer bizden, zafer Allah’tan” şeklindeki incelik dolu sözünün manasına erişemeyen
zarafet yoksunları neyi kazanmışlar göreceğiz işin sonunda.
İnsan hayatı bir süreçten ibaret. Bu kabağın da sahibi
var. Haksızlığa uğrayan her kabağın sahibi var. Mazlum olanlar Kur’an’ın da
dediği gibi, mahzun değillerdir. Bıraksınlar dünyaya fazla bağlananlar hesap
gününü iple çekenlerden korkmayı bilmesin.
Hesap günü bir yana, bu kavga mertliğin, dürüstlüğün
barınmadığı kulvardan çıkıp da yeniden silahlar çekilirse de son mermime kadar,
vurulup yere düşene kadar yanımda götüreceklerim var. Çünkü artık akıl
tutulması yaşamayacağız. İnşallah silahlarımız da tutukluk yapmayacak.
Yaşadığı hayatta öldürme ve öldürülme ihtimalinin
olduğunu aklına pek getirmeyenler, yani babası kurşunlanmamış olanlar beni
anlayamadı, bu son dediğimi de anlayamaz.
Duyamadım, biri “Esas olan yaşatmaktır!” mı dedi? Sırf şu
sosyal medyada bile her gün nice cinayetler işleniyor kim farkında bunun?
Tutunduğum bir ideoloji kalmadı. Yaşatmak isteyen herkesi
de bu hale davet ediyorum. Batsın hepimizin arasını açıp gereksiz kavgalarla
bizi oyalayan o tüm ideolojiler. Vatanına, milletine aidiyet duyduğu halde bu
davayı böylesine sahipsiz bırakan herkese yazıklar olsun. AKP’nin 15 Temmuz’u
olarak daha baştan kabul edenlerin solculuğuna da, ülkücülüğüne de, milli
görüşçülüğüne de yazıklar olsun. Bana da yazıklar olsun.
Türkiye tarihindeki en ciddi problemlerden birinin adıdır
15 Temmuz. Bu problem de hükümetin adamı olarak çözülmeyecekti, hükümet adam
olunca çözülecekti. Şimdi dileyen önümüzdeki yıldönümünde de 15 Temmuz’u
kutlayarak, kabirleri boş bırakıp dikilen anıtlara el açıp dua okuyarak
geçirebilir.”
(Haber: Sürur Öztürk)
(Haber: Sürur Öztürk)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder