![]() |
Müfid Yüksel |
“Dücane Cündioğlu, bir kısım eski / sâbık İslâmcıların
geldiği akidevî savrulmanın, saplandıkları ontolojik çıkmazın, dahası
nefsaniyet / kompleks, enâniyet ve kibirle birlikte post-modern nihilizme
savruluşlarının, istikâmeti tamamen kaybetmiş olmanın mücesssem bir numunesi / örneğidir.
“Filozofum / Felsefeciyim / Düşünürüm” diyerek, kibir, enâniyet ve müstağnilikle imana, vahye, Allah’ın (C.C) Dinine tepeden bakmak, sopa gösterip kendince hizaya sokmaya çalışmak, haddini bildirdiği zannına kapılmak, istikâmeti tamamen kaybetmenin, ontolojik çıkmaza, sefilliğe saplanmanın ve savrulmanın adıdır. Esas olan iman ve Hûd Suresinde emredilen ( فاستقم كما امرت “Emrolunduğu gibi istikamet üzere / dosdoğru ol” Hûd: 122) istikâmeti kaybetmemektir.
“Filozofum / Felsefeciyim / Düşünürüm” diyerek, kibir, enâniyet ve müstağnilikle imana, vahye, Allah’ın (C.C) Dinine tepeden bakmak, sopa gösterip kendince hizaya sokmaya çalışmak, haddini bildirdiği zannına kapılmak, istikâmeti tamamen kaybetmenin, ontolojik çıkmaza, sefilliğe saplanmanın ve savrulmanın adıdır. Esas olan iman ve Hûd Suresinde emredilen ( فاستقم كما امرت “Emrolunduğu gibi istikamet üzere / dosdoğru ol” Hûd: 122) istikâmeti kaybetmemektir.
Felsefe beşeridir / fânidir. Zaman&mekân, Time&Space hisarı ile
mahsurdur. Vayhi, ilâhi olanı, ezelî ve ebedî olanı, Allah’ın (C.C) zâtî ve
subûtî sıfatlarını, esmâsını ihâta ve ibtal edemez, hakkında hüküm veremez.
Kendini onlarla ikâme edemez. Bu iddiasıyla insanı sadece dalâlete, ontolojik
çıkmaza sürükler.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder