Prof. Dr. Cihangir İslâm, “Ya bendensin, ya vatan hainisin” söyleminin faşizmin dili olduğunu belirterek, “Ben de şunu açıkça söylüyorum ki Recep Tayyip Erdoğan, vatanını benden çok sevdiğini iddia edemez” dedi.
Kapatılan Fazilet Partisi Milletvekili Merve Kavakçı’nın
eşi, Hak ve Adalet Platformu Sözcüsü, Olağanüstü Hal döneminde çıkarılan bir Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile
Kafkas Üniversitesi’nden ihrac edilen Prof. Dr. Cihangir İslâm, TV 5’te
yayınlanan “Öğleden Sonra” programında, Mustafa Deniz’in sorularını
cevaplayarak siyasî gündemi değerlendirdi.
İktidar, 20 Temmuz’da
sivil darbe yaptı
15 Temmuz sürecini değerlendiren Cihangir İslâm, “Bir halkın
15 Temmuz’u var, bir de Saray’ın 15 Temmuz’u. Halkın 15 Temmuz’unda ben,
Üsküdar meydanındaydım; ama Sayın Cumhurbaşkanının nerede olduğunu bilmiyorum,
o gece. Sayın Başbakanın ve birçok bakanın, yetkililerin; bu gün önde
gördüğümüz siyasî figürlerin nerede olduğunu net olarak bilmiyoruz. Böyle bir
muğlâk tarafı da var. Daha sonra ne oldu? Bu iktidar, 15 Temmuz’u bahane
ederek, 20 Temmuz’da adeta sivil bir darbe yaptı; yani OHAL.” diye konuştu.
Hükümetin, 15 Temmuz gerekçesiyle sürekli süresini uzattığı
OHAL’i fırsat bilerek bütün muhaliflerini tasfiye ettiğini ileri süren İslâm, şöyle
konuştu:
Hiçbir muhalif, başına
ne geleceğini kestiremez durumda
“Darbeye kalkışanın cezalandırılması, daha doğrusu mahkemeye
sevk edilmesi, olağan bir prosedür. Buna hiçbir ihtiyacımız yok ve bunu da
isteriz. Nasıl 28 Şubatçıların yargılanmasını istiyorsak, ki o konu da başka
bir konu, enteresan bir hal aldı, 15 Temmuz’a karışanların da mahkemeye
çıkartılmasını, yargı karşısına çıkartılmasını isteriz; ama ben, başka bir
şeyden bahsediyorum. Yani muhalif olarak listelenen bütün akademisyenler,
gazeteciler, yazarlar, düşünürler, cezaevlerine tıkıldı. Yani bu gün Sayın Ali
Bulaç’ın cezaevinde yatmasının bir anlamı var mı? Ben göremiyorum yani bir
darbeyle… Zaten köşe yazıları üzerinden, köşe yazıları delil gösterilerek
savcının yorumu ve hakimin de bu yorumu kabul etmesiyle ceza almış insanlar.
Şunu biliyoruz: Nazlı Ilıcak, Altan kardeşler, Şahin Alpay, Ali Bulaç, bunların
bir yapıya dahil olmadıklarını, az çok biliyoruz yani biz. Tahmin de
edebiliyoruz; ama muhalif kimliklerinden dolayı, sol cenahtan da çok gazeteci…
Cumhuriyet gazetesi, yakın zamana kadar çok sayıda insan içerideydi. Şu anda
zannedersem bir kişi kaldı içeride; ama söylemek istediğim, şu: Sağın, solun,
komünist, sosyalist, solcu, sağcı veya tırnak içinde “dinci / İslâmcı” olmanın
bir hükmü harbiyesi yok. Eğer iktidardan yanaysanız, az çok güvendesiniz, itaat
ettiğiniz sürece; ama hiçbir muhalif, yarın başına ne geleceğini kestiremez bir
durumda.”
Bir soru üzerine, “Ya bendensin, ya vatan hainisin”
söyleminin faşizmin dili olduğunu ifade eden Cihangir İslâm, şunları söyledi:
Erdoğan, vatanını
benden çok sevdiğini iddia edemez
“Bu dil, bir faşizm dilidir. Yani açın bakın tarih kitaplarına,
siyasî tarih kitaplarına, geçmişte, çok ciddi söylüyorum, Nazizm dönemlerinde,
İtalya’daki faşizm dönemlerinde kullanılan dil de budur yani. ‘Ya bendensin ya
vatan hainisin’ dilidir. Bir defa bu, çok büyük bir küstahlık. Geçenlerde 170
kişi, biz, Afrin operasyonuyla ilgili, ‘başlatmayın böyle bir şeyi, kardeş halk
üzerinde operasyon yapıyorsunuz’ diye,
aslında milletvekillerine, Sayın Cumhurbaşkanına, Sayın Başbakana, yani
mektup olarak yolladık bunu. Baına da şey yapmadık (bildirmedik). E kendileri
ifşa ettiler. Birkaç milletvekili, mektubu ifşa etti. Yani biz, mektup olarak
yolladık. Henüz biz açıklamadan, dışarıya ‘hain’ ilân edildik. Anlatabildim mi?
Ben de iade ettim. ‘Hain’ olmayı kabul edecek bir insan değilim ki. Vatanımı en
az senin kadar ben de seviyorum. Vatanı sevmek, meziyet değildir. Anneyi
sevmek, meziyet değildir, görevdir. Anneyi sevmek fıtrî bir şeydir. Yani,
doğduğunuz toprağı, vatanı sevmek de fıtrî bir şeydir. Buralar, bizim
doğduğumuz, büyüdüğümüz yerler. Tabi ki buraya bir bağlılığımız var. Hoş,
Allah’ın arzıdır insanın vatanı. O yönden bir ayrımcılık yapmayız yani; ama
doğduğumuz, büyüdüğümüz, rızıklandığımız bir yer olması hasebiyle elbette ki
biz, buraları seviyoruz ve ben de şunu açıkça söylüyorum ki, Recep Tayyip Erdoğan,
vatanını benden çok sevdiğini iddia edemez; veya herhangi bir Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşından daha çok sevdiğini iddia edemez. Bu, soyut bir
dildir. Metafizik bir dildir. Temelleri olmayan, yani metafizik dediğim, absürt
bir metafizik içeren bir dildir. Bu nedenle bu suçlamalar, daha da devam
edecek. Halk… Elbette ki halkı kutsamanın da bir şeyi yok… Ben, bu arada, halkı
da çıkıp eleştirebilirim. Eleştirilmeli; ama şöyle bir tablo var ortada:
Kararsızların oranı
%45’e yükseldi
O imzalar, bir gün o
talimatları verenler tarafından önünüze konur
Devletin adeta sözlü emirlerle yönetildiğini belirten Cihangir
İslâm, bürokraside çalışan memurlara şu uyarıda bulundu:
Bakın, insanları soktukları maddî ve manevî hasarın ben, bir de bu kişilerden tahsil edileceğini, onlara rücu ettirileceğini (düşünüyorum); çünkü çok büyük davalarla karşılaşacağız. Ben de KHK’dan atıldım. Elbette ki hukuk düzenine geçtiğimizde hepimiz, gideceğiz, haklarımızı arayacağız. Ben, fazla kendimi dillendirmiyorum. Hicap duyuyorum; çünkü çok zor durumda olan insanlar var; ama bu insanların maddî ve manevî hasarı tazmin edileceği zaman ne yapacağız? Biz bunu genel bütçeden mi vereceğiz? Hayır. Bence gidip, hukuku çiğneyerek, bu işi sırf bir husumet adına yapanlardan yarın öbür gün bence tahsil edilecek ve o maddî cezaların onlara rücu ettirilmesi gerekir diye düşünüyorum.”
Bahçeli’nin erken seçim çıkışı bir mutabakat mı, emrivaki mi?
Programda erken seçim sürecini de değerlendiren Prof. Dr. Cihangir İslâm, bu konuda da şunları söyledi: “Sayın Bahçeli, bu güne kadar kiminle ittifak kurduysa, partneri (ortağı) o seçimden sağ salim çıkamadı. Çok ağır hasara uğradı. DSP’yi biliyorsunuz; bir gecede yüzde bir buçuğa geriledi. (…) MHP’nin paniğini anlıyorum ben; çünkü İYİ Parti, MHP’nin altını boşaltıyor. Yani Sayın Meral Akşener ve ekibi, gayet ciddi girdiler ve kamuoyundan da ciddi bir ilgi gördüler. Artık sıradanlaşan bir MHP’dense, artı şöyle bir şeyi (özelliği) de var İYİ Parti’nin; İYİ Parti, milliyetçilik iddiasını sürdürmekle birlikte, ‘Biz, demokrat bir zeminde siyaset yapacağız’ kararında olan (bir parti). Bu da çok sevindirici. Türkiye’nin önünü açıcı bir tutum. İYİ Parti’de gelecek var. (MHP), o kan kaybını önlemeye çalışıyor. Bir de bu (erken seçim teklifi), AK Parti’yle bir görüşme sonucu, bir ‘danışıklı dövüş’ mü, bilmiyoruz; ama yoksa MHP’nin bağımsız olarak, ya da bir anlamda bir emrivakisi mi? AK Parti’ye şunu, ‘Sen beklemek istiyorsun; ama ben kan kaybediyorum’ diyor olabilir. Bilemiyoruz.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder