Emekli Albay Alican Türk’ün çağrısı henüz karşılık bulmadı; ancak, 15 Temmuz gecesi kışladan çıkan ve “FETÖ” ile hiç ilgisi olmayan yüzlerce / binlerce askerin, kendilerine “terör saldırısı var”, “alarm tatbikatı yapılacak”, “sıkıyönetim ilân edildi” gibi talimatlar verilerek sokağa çıkarıldıklarını yazdı. Bu askerlerin “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” ile cezalandırılmalarının doğru olmadığını ifade eden Türk, bu askerlerin ailelerinin dinlenmesini istedi.
Emekli Albay Alican Türk, yeni infaz yasası teklifi yasalaşmadan önce yazdığı ve 13 Nisan’da odatv.com’da yayınlanan “FETÖ’cülerin yarattığı bu mağduriyeti bitirin” başlıklı yazısında, darbe teşebbüsünde bulunulan 15 Temmuz gecesi sokağa çıkan ve daha sonra tutuklanan askerlerin içinde yüzlerce hatta binlerce Atatürkçü asker olduğunu ileri sürdü.
“Bu süreçte bir gariplik vardı” diyen Alican Türk, bu
askerlerin, kendilerine “terör saldırısı, alarm tatbikatı, sıkıyönetim ilânı
veya komutanın emri” denilerek sokağa çıkarıldıklarını iddia ederek, bu
askerlerin “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” ile cezalandırılmalarının
doğru olmadığını ifade etti.
Türk, Balyoz kumpasında yaklaşık 4 yıl cezaevinde kalan Emekli Albay Mustafa Önsel’in de bu durumu “kanlı çuval” olarak nitelendirdiğini; masum oldukları halde, FETÖ ile asla ilgileri olmadığı halde darbeye adı karıştırılan personel olduğuna; suçlu ile suçsuzun, darbeci ile darbeci olmayanın birbirinden ayrılması gerektiğine dair birçok yazı yazdığını hatırlattı.
“Tamamen aynı görüşteyim” diyen Alican Türk, suçlu ile
suçsuzun, hain ile mazlumun mutlaka birbirinden ayrılması, gerçek adaletin
sağlanmasını gerektiğini belirtti.
Türk, “Seslerini duyurmaya çalışan bir grup aile de aynısını
istiyor: Adalet!” diye yazdı.
Emekli Albay Alican Türk’ün çağrısı henüz karşılık bulmadı;
ancak, 15 Temmuz gecesi kışladan çıkan binlerce askerin, kendilerine “terör
saldırısı var”, “alarm tatbikatı yapılacak”, “sıkıyönetim ilân edildi” gibi
talimatlar verilerek sokağa çıkarıldıkları, bir kere daha gündeme geldi.
Emekli Albay Alican Türk’ün yazısının ilgili kısmı şöyle:
En azından o asker
ailelerini dinleyin
“Türkiye, 2016’nın 15 Temmuz’unda bir ihanet kalkışmasına
sahne oldu. 17/25 Aralık’ta amacına ulaşamayan FETÖ, bu kez yıllardır gizli
gizli TSK içine yerleştirip büyüttüğü müritleri ve sivil uzantıları
aracılığıyla doğrudan silah kullanarak iktidarı devirmeye kalktı. Allah’tan TSK
içinde FETÖ’cü olmayan, Atatürk’e ve Cumhuriyet’e gönülden bağlı personel,
darbecilerden çok daha fazlaydı. Bu personel, darbeci komutanların esas
niyetlerini anladıkları andan itibaren derhal karşı koydular, darbecilerle
mücadeleye giriştiler, araçları bozdular veya silah sistemlerinin çalışmasını engellediler.
Sonuçta vatandaşların da desteğiyle FETÖ bir kez daha yenilgiye uğratıldı.
Ardından darbeye kalkışan personel, tek tek toplandı,
tutuklandı, cezaevlerine atıldı.
Fakat bu süreçte bir gariplik vardı.
İhanet kalkışmasını planlayıp doğrudan eylemlerin içinde yer
alan FETÖ müridi TSK personelinden başka, o gece neler olduğunu bilmeyen, “alarm
tatbikatı var” denilerek, “terör saldırısı var” denilerek, “sıkıyönetim ilan
edildi” vs. denilerek evinden çağrılan yüzlerce, binlerce personel de birliğine
gitmişti. Onların bir kısmı, aldıkları emirler çerçevesinde kışla içerisinde
kaldı, bir kısmı birliğini emredilen yere sevk etti. Olası terör saldırısı
nedeniyle takviyeye gittiklerini veya alarm tatbikatı nedeniyle araziye
yayıldıklarını vs. sanarak yola çıkanların bir kısmı, ne olup bittiğini
öğrenince (yani darbeci komutanların esas niyetlerini anlayınca) intikal
halindeyken derhal geri döndü veya gece boyunca arazide hareketsiz kaldı vs…
Hatta âmirleriyle kavga etti.
Fakat o kahrolası gece sona erip ortalık sükûnete kavuşunca,
kışlalarda bulunan veya evinden kışlasına koşan bütün personel darbe
suçlamasıyla tutuklandı.
Ve o gün bugündür cezaevlerindeler. Bir kısmının yargılaması
bitti. Ancak duruşmalarda, İç Hizmet Kanunu’nda belirtilen “mutlak itaat” ilkesi
gereği, emir gelince tereddüt etmeden kışlalarına gittiklerini, ne FETÖ
yapılanması ne de darbe kalkışması ile ilgileri olmadığını, aksine Atatürk ilke
ve devrimlerine ve Cumhuriyet’e gönülden bağlı askerler olduklarını,
kendilerinin FETÖ’yle bağını gösterebilecek ne okul geçmişi ne bylock ne de
ankesörlü telefon vb. iletişiminde hiç bulunmadıklarını, o lanetli gecede kendi
birliklerinden atılmış tek bir mermi dahi olmadığını vs. söyleseler de
hâkimlere dinletemediler. Çoğu “ağırlaştırılmış müebbet” cezasına çarptırıldı.
Ve o gün bu gündür masumiyetlerini anlatabilmek, seslerini
duyurabilmek için çırpınıyorlar. Hem kendileri hem de aileleri...
Ama gözler kapalı, kulaklar tıkalı, ağızlar fermuarlı,
yürekler mühürlü... Birkaç yürekli ve
vicdanlı insan ve iki- üç gazeteci dışında kimse onları duymuyor, dinlemiyor,
inanmıyor, onlarla konuşmuyor. Daha doğrusu dinlemek bile istemiyor, “darbeci”
diye kestirip atılıyor.
Yani tıpkı o kumpaslar sürecinde bizim başımıza geldiği
gibi... Tıpkı bizlere ve ailelerimize yapılan “vebalı” muamelesi gibi... Nasıl
ki bizleri de sorgusuz sualsiz “darbeci” olarak yaftaladılarsa, kabul
etti(rdi)lerse, dinlemedilerse, görüp duymak istemedilerse şimdi aynı durum bu
ailelerin başında...
Hatta bizden daha da zor durumda olduklarını söyleyebilirim.
(Çünkü bu kez işin içinde “kan” var.)
O nedenle, “damdan düşenin halinden yine damdan düşen anlar”
misali, kendi tecrübelerimin öğrettikleri ve vicdanımın sesiyle buradan herkese
bir çağrı yapmak istiyorum: Lütfen - herkesi değil, ama en azından o asker
ailelerini dinleyin, seslerine kulak verin, çırpınışlarını görün!
FETÖ’cülük bahanesiyle
TSK’dan uzaklaştırıldığına yönelik yoğun bir algı var
Şimdi tam da bu noktada birkaç hususa açık olarak değinmek
ve tartışmaya açmak istiyorum. Lütfen elinizi vicdanınıza koyarak, aşağıdaki
durum ve nitelikleri taşıyan bir personelin
“darbeci” olarak değerlendirilip “ağırlaştırılmış müebbet” gibi bir
cezaya çarptırılması ne kadar doğrudur?
1. O gece birliğine gelmiş olan, ancak o zamana kadar
kendisinin veya eşinin FETÖ’yle bağlantısı, FETÖ’nün kullandığı bylock,
ankesörlü arama ve / veya diğer iletişim yöntemlerini kullandığı, FETÖ’yle
bağlantılı herhangi bir kurum ya da dernekle ilgisi, KPSS veya askerî okul
sınavlarında yardım gördüğü, 1 dolar meselesi ve tanık - gizli tanık beyanları
da dahil FETÖ’cü olduğu hiçbir şekilde kanıtlanamamış personel,
2. Terör saldırısı, alarm tatbikatı, sıkıyönetim ilanı veya
komutanın emri vb. “konusu suç teşkil etmeyen ve askerî yasalar çerçevesinde
mutlak itaati gerektiren” gerekçelerle birliğine gelip katıldığı “kanıtlanan”
personel, (Askerlik yapan herkes şunu pekâlâ bilir ki, er - erbaş ve uzman çavuşlar,
astsubaylar ve - birliğin büyüklüğüne göre-
teğmenden icabında albaya kadar hiçbir personel aldığı bir emri mütalâa
edip gereğini yapmama şansına sahip değildir.)
3. Yine kışlasına gelmiş ve aldığı emir gereği “terör
saldırısına karşı koymak” maksadıyla birlik dışına sevk edilen, ancak yolda
durumu öğrenip geri dönen ya da ileri gitmeyip arazide kalan personel,
4. Doğrudan halka ateş etmemiş, silah kullanmamış rütbeli
personel,
5. Askerî Lise, Astsubay Hazırlama Okulları ve Harp
Okullarında okuyan öğrenciler,
6. Erbaş ve erler (başındaki komutanın açık emri ile halka
ateş edenler dahil).
İşte tekrar soruyorum: Sayılan niteliklere sahip personel “darbeci”
sayılabilir mi ve darbeci oldukları gerekçesiyle bunlara “ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası” verilebilir mi? (DİKKAT! “Ceza verilebilir mi?” diye
sormuyorum, “ağırlaştırılmış müebbet cezası verilebilir mi?” diye soruyorum.)
Yukarıda, bugünlerde yeni infaz düzenlemesinin görüşüldüğünü
belirtmiştik. İşte yeni infaz düzenlemesinde bu konunun da vicdanî ve doğru
şekilde incelenip değerlendirilmesini umuyorum.
Mamafih yeni düzenlemede beni en çok endişelendiren husus,
15 Temmuz ihanetinin yukarıda değinilen ve olaylardan habersiz olarak kışlaya
giden personelin üzerine yıkılarak asıl FETÖ’cü darbecilerin kurtarılmaya
çalışılacak olmasıdır. Gerçekten de beni bu şekilde düşünmeye ve kaygılanmaya
sevk eden bazı gerekçelerim var.
Ve dahi şunu da belirtmek isterim ki, halk arasında, bu hain
darbe kalkışmasından sonra TSK içinde Atatürk’e ve Cumhuriyet’e bağlı birçok
personelin de FETÖ’cülük bahanesiyle TSK’dan uzaklaştırıldığına yönelik yoğun
bir algı var. Söylemedi demeyin!
Evet, Balyoz kumpasında yaklaşık 4 yıl cezaevinde kalan (E)
Alb.Mustafa Önsel mevcut durumu “kanlı çuval” olarak niteliyordu. O da masum
olduğu halde, FETÖ’yle asla ilgisi olmadığı halde darbeye adı karıştırılan
personel olduğunu savunup, suçlu ile suçsuzun, darbeci ile darbeci olmayanın
birbirinden ayrılması gerektiğine yönelik birçok yazı yazmıştı.
Tamamen aynı görüşteyim. Özellikle “FETÖ kriterleri”nin
halen yargılanan bütün personele tek tek uygulanması gerektiğini, suçlu ile
suçsuzun, hain ile mazlumun mutlaka birbirinden ayrılması gerektiğini, gerçek
adaletin sağlanmasını savunuyorum.
Seslerini duyurmaya çalışan bir grup aile de aynısını
istiyor: ADALET!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder