Ayşe Olgun
41. KİTABIYLA OKURA SELÂM
Bugün Mustafa Kutlu’nun 41. kitabı elimizde: Sevincini
Bulmak. İlk hikâye kitabı yayınlandıktan sonra her yıl bir sonbahar mevsiminde
yeni bir hikâye kitabıyla okurunu selamlamak artık bir Kutlu geleneğidir. Arada
Dergâh ve Yeni Şafak’ta çıkan yazılarını topladığı kitapları saymazsak bu
gelenek –istisnalar dışında- devam ediyor.
ÇOK YÖNLÜ BİR YAZAR
Halen hem Dergâh dergisinde hem de Yeni Şafak gazetesinde
yazılar kaleme alan Mustafa Kutlu çok yönlü bir yazar. Hikâyelerinde okuru
görsel bir şölene de davet eder. Bunu da Kutlu’nun yazmadan önce daha ortaokul
yıllarından itibaren resimle haşır neşir olmasına bağlayabiliriz.
Resim yapmak, fotoğraf çekmek sevdiği uğraşların başında
gelse de uzun yıllar büyük bir hevesle sinemayla da ilgilenir. Mesela Halit
Refiğ’in yönettiği Kurtar Beni filminin senaryosunu yazar. Yine Osman Sınav’ın
Kapıları Açmak filmi için de senaryo yazar ve bu iki film de Antalya Film
Fesivali’nden ödül alır. Ayrıca yine TRT kanalı için pek çok hikâyenin
senaryosunu yazar, dramatik belgesel metinleri kaleme alır. Geçtiğimiz yıllar
seyirciyle buluşan ve büyük beğeni toplayan Uzun Hikâye filminin hem hikâyesi
hem de senaryosu yine Kutlu’ya aittir.
HAYATIN İÇİNDEN BİR SES
Samimi bir dille okurlarının karşısına çıkan Kutlu’nun
kahramanları da içimizden biridir. Hepimizin başından geçecek olayları,
hırsları, mutsuzlukları ve sevinçleri yaşayan kahramanları okurunu hikâyesinin
içine çeker. Bunu yaparken gözlem yeteneği çok güçlü bir yazarla karşı karşıya
olduğumuzu bir kez daha anlarız. Zaten Kutlu da kendini iyi bir televizyon
izleyicisi ve koyu bir Fenerbahçeli olarak tarif ederken kalabalığın içindeki
kendini işaret eder. Başta da hatırlattığımız gibi Mustafa Kutlu 50 yıldır
okuruna yazarak ve çizerek bir hikâye anlattı. Kitap ekimizin Ekim sayısında
Mustafa Özel, Osman Sınav, Ali Ayçil, Yıldız Ramazanoğlu, Necip Tosun ve Alpay
Doğan Yıldız Kutlu’nun hikâyeciği üzerine yazdı. Yakup Öztürk ise Kutlu’nun son
kitabı Sevincini Bulmak üzerine değerlendirme yazısı yazdı.
HİKÂYELERİ GÖNÜL TUTUŞTURUR
MUSTAFA ÖZEL
Mustafa Kutlu üryan gelmiş, üryan giden adamdır. Kapitalizme
eyvallah etmemesi bundandır. Boğaziçi mezunları olarak bizden sonraki gençleri
“bilinçlendirmek” istediğimizde (1984) onlara ilk hediye ettiğimiz kitap Ya
Tahammül Ya Sefer idi; yirmi yıl sonra kaleme aldığım en kritik Anlayış yazım
da (2004) bu kitaptan neş’et etti: “Ne Tahammül Ne Sefer!” Roman Diliyle
Siyaset kitabımı taçlandıran bu yazıdan ötürü Kutlu’ya ödenmesi zor bir borcum
olmalı. Kanaat Ekonomisi’ni bilmem ama, son kırk yılın Türkiye romanı, bu iki
seferi zihinde canlandırmadan yazılmamalı!
Mustafa Kutlu, bilinci modernlikle kirlenmeden yazandır.
Hikâyeleri roman değil, gönül tutuşturucu birer destandır. Ruhuyla yazdığı
için, bizi hep sükûna çağırandır. Yarım asırdır İstanbul’da ikamet edip de hep
Erzincan’da yaşayandır. Balzac, Parislileri, kendilerinden daha iyi tanıyan
taşralıydı. Mustafa Kutlu, İstanbulluları tanımak istemeyen taşralıdır. Terakki
deyip çıldıranlara biteviye hududullahı hatırlatan bir garip ‘kalbi yaralı’dır.
Sevincini Bulmak yazarının sermayenin mutlak hâkim olduğu düzenledir davası;
yoktur hiçbir sermayedara kini. Kitapları çok satsa da, gönül gözüyle okuyanı
var mıdır, bilmem. Çünkü modernler ne Robert Owen’i hatırlıyorlar artık, ne
Prens Kropotkin’i!..
BİR MEMLEKET HİKÂYECİSİ
NECİP TOSUN
1970’den 2018’e kadar yirmi dokuz öykü kitabı yayımlayan
Kutlu’nun Türk öykücülüğünde en önemli ayırt edici özelliği onun “Şark
hikâyeciliği” tavrıdır. Bu yaklaşımıyla Cumhuriyet dönemi Türk öykücülüğüne
yerli bir soluk ve renk getirmiş, bize ait bir ruh iklimini, kültür ve
duyarlığını öykülerinde yansıtmıştır. O, öyküdeki arayışını hikmet ve ahenk
olarak belirlemiştir. Hikmeti tema, ahengi de biçim anlamında kullanmıştır.
Aslında bu iki kavram aynı zamanda bütün bir Şark-İslam sanatının temel
yapısını oluşturur. İşte Kutlu öykü anlayışını bu zemine oturtur. Böylece
gelenekle bir bağ kurup hem muhteva hem de biçim olarak gelenekle bugün
arasında yaşanan kırılmanın önüne geçmek ister.
Onun öykülerinin en belirgin özelliği klasik anlatım tarzını
ve çerçeve hikâye anlayışını tercih etmesidir. Anlatımını her ne kadar klâsik
yönteme yaslasa da modern öykünün imkânlarını ihmal etmemiş, durum ve atmosfer
öykülerinin başarılı örneklerini vermiştir. Böylece ortaya zengin bir öykü
dünyası çıkmıştır. Bu nedenle bazen biçimsel kaygıları hepten göz ardı edip,
mesajın peşine düşen tipik bir geçmiş zaman masalcısı görüntüsü, bazen de
modern edebiyatçılar gibi bilinçaltı, iç monolog teknikleriyle üslupçu bir
yazar görüntüsü sergilemiştir. Kutlu, sahih, açık, net metinleriyle öyküde,
“harbî söylem” diyebileceğimiz yepyeni biçimsel bir yol açmıştır. Kutlu, kıssa
geleneğine sıkı sıkıya bağlı bir yazardır. Öykülerinde okura aktarmak istediği
bir mesajı, görüşü vardır. Hemen hemen her öyküde bir tezi, bir doğruyu okura
aktarmak ister. Bu görüşlerinin arka plânında ise Nurettin Topçu yer alır.
Kutlu, tipik bir “memleket hikâyecisi”dir. Pek çok öyküsünü
ülkemizin yaşadığı sosyal, kültürel, iktisadi değişikliklere ve bunların
bireydeki etkisine yaslar. Onun öykülerinde Türk toplumunun son dönemde
yaşadığı siyasal, toplumsal, teknolojik serüvenin derin izlerini görürüz. Bu
öykülerde, özellikle değişimin nelere mal olduğuna ve neler kaybettiğimize
dikkat çekilir. Kutlu bu öykülerde, bir sanatçı öngörüsü ve sezgisi ile
olaylara, durumlara yaklaşır.
İYİLİK GÜZELLİK MERHAMET PEŞİNDE
Mustafa Kutlu iyilik, güzellik, merhamet peşinde bir öykü
dünyası yaratırken, hakikati en duru, en yalın, en sade hâliyle öyküde görünür
kılmaya çalışmıştır. Dünyayı güzelleştirmek için iyilikleri yaygınlaştırmaya
çalışan derviş bir hikâyecidir o.
Bir sanatçının bütün eserlerinin aynı kalite ve nitelikte
olması elbette her zaman mümkün değildir. Sanatçı üretim sürecinde başarılı
ürünler üretebileceği gibi vasat hatta onun altında ürünlere de imza atabilir.
Ama Kutlu tekrara ve çoğaltmacılığa kaçmadan kendisini yenilemeyi ve
geliştirmeyi bilmiş, öyküsüne sürekli yeni alanlar açmış, tutarlı, seviyeli bir
öykünün peşinde olmuştur. Bir edebiyatçıyı değerlendirirken, onun hakkında
yorum yaparken bütün bir edebiyat serüveni birlikte değerlendirilmelidir. Hatta
zirve eserine göre bakılmalıdır. Mustafa Kutlu Türk öykücülüğünün zirve
eserlerini de vermiş bir yazardır. Bu anlamda sadece son kitaplarından yola
çıkarak Kutlu öykücülüğü hakkında genel yargıda bulunmak yanıltıcıdır.
Kuşkusuz öyküsüne son noktayı koymamış ve hâlen öykü
yayımlamayı sürdüren Mustafa Kutlu hakkında son sözü söylemek zor. Elbette son
sözü kendisi söyleyecek. Ama bu yirmi sekiz kitaplık öykü birikimiyle bile onun
şimdiden Türk öykücülüğünde temel bir yapı oluşturduğunu rahatlıkla
söyleyebiliriz.
Bütün karakterleri feraset sahibidir
OSMAN SINAV
Hikâye, roman ya da sinemada karakter oluştururken rol model
çizmek kolay değildir, zor bir iştir. Mustafa Kutlu’nun hikâyeciliğinde benim
en başta önemsediğim şey Türk milletini feraset sahibi karakterlerle
anlatmasıdır. Bakın bütün hikâyelerine orada hırsızı da katili de sarhoşu da
feraset sahibidir yani negatif karakteri de feraset sahibidir. Aynı zamanda
onun kitaplarındaki dili de çok önemlidir. Mustafa Kutlu’nun hikâyelerini
okuduğumuzda bir sinema salonunda güzel bir film izliyoruz sanırız, kitabın kapağını
kapattığımızda güzel bir filmi izlemişiz gibi hikâye zihnimizde canlanır. Bu
anlatım dilindeki başarının altında kendisinin de sinemayla yakından
ilgilenmesine bağlayabiliriz. Ama bu Kutlu’nun hikâyelerinden sinema filmi
yapmak isteyenleri yanıltır, çünkü onun kitaplarını senaryoya aktarmak öyle
sanıldığı gibi kolay bir iş değildir. Mesela ben Uzun Hikâye’nin senaryosu
üzerinde aşağı yukarı 12 yıl çalıştım. Zaman zaman düşünerek, araştırma yaparak
Mustafa Kutlu’yla sohbetler yaparak bu senaryoyu ortaya çıkarabildim. Bu zorluk
hikâye diliyle roman dilinin birbirinden farklı olmasından kaynaklanır.Mustafa
Kutlu hikâyesinde uzun uzun anlatır ve sonra öyle bir yere gelir ki orada
‘öyleyken böyle’ deyip başka bir olaya geçer. Siz okur olarak ‘öyleyken böyle’
derken ne olduğunu anlarsınız, hayalinizde canlandırırsınız ama bunu sinemada
öyle anlatamazsınız. Sinema somut deliller ister sizin bunları kurmanız lazım hikâyenin
ruhuna uygun olarak bu yüzden zordur ama her kitabın kapağını kapattığınızda
müthiş bir film izledim dersiniz. Sinemada da bir karakter çiziyoruz iyi ya da
kötü olabilir ama onun feraset sahibi olması çok önemlidir. Bakın Kıyamet
Suresinin 2. ayetinde Allah kullarına “İnsan vicdanının kınayan sesini
tanıklığa çağırıyorum” der. Eğer kıyamet günü insan vicdanının kınayan sesini
Allah tanıklığa çağıracaksa, çizdiğiniz karakterin feraset sahibi olması son
derece önemli. Feraset sahibi olmak insan ilişkisine farklı bir soyut katar
hacimlendirir bu yüzden de çok kıymetlidir.
Hak ve hakikat arayışı
YILDIZ RAMAZANOĞLU
Sevincini Bulmak kadın kahramanları özünden yakalamış. Fatma
Barbarosoğlu kitabı roman olarak görmekte haklı sanırım. Ben de öyle bir tat
aldım. Hayal kırıklıklarını yardım faaliyetleriyle onaran, başörtüsü direnişlerinin
kadını Elif ile ömrünü Tanpınar’a adamış bir akademisyen olan Üsküdarlı
Suna’nın üzerinden son on yıllarda başımızdan geçen toplumsal ve bireysel
değişimin oylumlu hikâyesi.
Tıpkı diğer Mustafa Kutlu öykülerindeki gibi hak ve hakikat
arayışı metnin özünü oluşturuyor. Kutlu’da kötülerin bile içindeki insani öze
merhamet besleyen bir anlatım var. Günümüz yazarlarında insanın dünyaya tek ve
yalnız fırlatılışının acısı, beyhudelik duygusu, anlamsızlığın egzistansiyalist
Bulantı’sı varken, Kutlu başıboş bırakılmamış, aydınlatılmış, sorumluluğu
üstlenmiş insanı koyabiliyor önümüze.
Dünya hayatı ayetteki gibi oyun ve eğlenceden ibarettir
fakat bu Kutlu’nun tasavvurunda bu boş vermişlikle sonuçlanacak bir inanç
değil. Dünyanın tuzaklarına yakalanmadan dünyevi olanın içinde yol almak
mümkün. Allah’ın muradını anlayanlar için, cüz’i iradeyi aşan durumlarda
yazgıya isyanla direnmek yerine dikkati yüce olana vermek evla. Çok büyük
olaylar bile bu tevekkülle atlatılabilir.
Kutlu’nun derin kurgusunda insan fıtratını bozan hırsları
olayların akışı içinde aşındırarak kalpten söküp atma çabası var. Hikâyelerde
kusursuz fıtratın hayat içinde eğilip bükülüşünü elle tutar gibi hissederiz.
Hakikati iyiyi ve güzeli arayan bireyler sonunda sağlam bir tutamak bulabilir.
Anadili olan Türkçesini geliştirmek isteyen gençler için
Kutlu’nun bütün eserleri bir dil bahçesi aynı zamanda. Akleden titreyen kalbin
dili.
BİR VAKİTLER TÜRKİYE’DE…
ALİ AYÇİL
Mustafa Kutlu, hikâyeciliğinin ilk dönemlerinde “olmakta
olanı” anlatmıştır. “Olmakta olan”, gençlerin bir dava etrafında bir araya
gelip dağılmaları ya da henüz üstü başı terli duran göçtür. Kutlu, bu ilk
döneminde sadece yaşananlara bir ayna tutmakla kalmaz, bazı öngörülerde de
bulunur. Dava delisi Kerim; arkadaşları hayat tarafından geri çağrılan idealist
Murat; tekkesi siyasilerin ayakaltına dönünce şehri terk edip ıssızlığa çekilen
şeyh efendi, Kutlu sezgiciliğinin zaman tarafından haklı çıkarıldığını gösteren
örneklerdir.
Mustafa Kutlu Uzun Hikâye’den başlayarak perde perde
“olmakta olan”dan “olmuş olan”a doğru yönelir. Bu bütünüyle geçmişe, hatıralara
bir dönüş değildir. Geçmiş, hikâyeleri anlatılan kahramanların “sosyal nüfus
cüzdanı”nın çıkarılmasını sağlayan bir yöntem olarak metinlere aksetmiş gibi
görünür. Böylece hal ve mazi iç içe geçerek, bir vakitler Türkiye’de
yaşayanların örfü bu güne taşınır. Aslında Mustafa Kutlu, bir şekilde kendini
yeni kuşaklara aktarmaya çalışan ama bunu hızlı değişimden ötürü pek de
başaramadığını düşünen Türk halkına sözcülük eder. Çok sevilmesinde, farklı yaş
grupları tarafından takip edilmesinde bu yanının rolü vardır. Kuşkusuz büyük
rol Türklere mahsus hikâye etmenin sırrını çözmüş olan “Kutlu dili”ne aittir.
Bize iyilerin hikâyesini anlatır
ALPAY DOĞAN YILDIZ
Mustafa Kutlu okumak insana iyi gelir. Onun yazdıkları,
ayrılık vaktinin her geçen gün biraz daha yaklaştığı dünya hayatıyla olan
ilişkimizi hatırlatır bize. Allah’a kulluk etmek için yaratıldığımızı, O’nun
yarattığı her şeye; insana, tabiata, bütün mahlûkata iyilik etmek için dünyada
bulunduğumuzu söyler. Kutlu bize iyilerin hikâyesini anlatır. Etrafımızdaki
güzellikleri gösterir. Dünyada elbette kötülükler; bunları yapan kötüler, onun
söyleyişiyle “yaramaz” adamlar da vardır; ama o ısrarla iyilerden bahseder.
Onun hemen her hikâyesinde iyi insanlar tanırız. Dünya iyi insanlar olduğu için
ayaktadır. Bu insanlar kısa hikâyelerinde bazen Cevat, bazen Seyfettin, bazen
de isimsiz iki simitçi çocuktur. Uzun hikâyelerinde ise kunduracı Kerim Usta,
Dürümcü Baba, Deli Kenan, Doktor Atalay gibi isimlerle hatırlarız onları. Hepsi
de bir iyiliğe vesile olarak hayattaki sevinçlerini bulurlar. Nitekim yazarın
son hikâye kitabı Sevincini Bulmak’ta da Suna Hoca’nın köylü çocuklara bir
şeyler öğretirken sevincini bulmaya başladığını, ablası Eczacı Sevim’in iyilik
peşinde hayata bağlandığını, sevincini bulduğunu görüyoruz. Mustafa Kutlu bize
de sevincimizi nasıl bulabileceğimizi sezdirir. O bize bakmayı, fark etmeyi
öğretir. Kutlu’dan, Akbank’ın önünde bir armut ağacı olduğunu ve bu ağacın bize
bir şeyler anlattığını; demir yığını bir trenin türküler ilahiler söylediğini,
ilk çıkan ağaç yapraklarının bir keçi yavrusu kadar sevimli ve parlak olduğunu
öğreniriz. Onu okurken “Ne güzel bir Türkçemiz var, iyi ki Türkçemizin
güzelliğini bize gösteren Mustafa Kutlular var” deriz.
(Yeni Şafak gazetesi, 10 Ekim 2018)
(Yeni Şafak gazetesi, 10 Ekim 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder