“Önüme gelirse imzalarım”ın sonu mu?
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, AK Parti’nin
idam cezasını Meclis gündemine getirip getirmeyeceğine dair bir soru üzerine, idam
cezasının yeniden yasalaşması için öncelikle Anayasa değişikliği, bunun için de
401 milletvekilinin imzasının gerektiğini söyledi. Yazıcı, diğer taraftan AB
müzakere sürecine, Türkiye’nin de imzaladığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
13 no’lu protokolüne ve Birleşmiş Milletler Siyasî Haklar Sözleşmesi’ne işaret
etti. “Cumhurbaşkanımız ‘Hans ne diyor, George ne diyor ben ona bakmam’
diyor, doğrudur; ama Avrupa Birliği ile bir müzakere sürecimiz var” diyen Yazıcı,
“Bakın, idam cezası, geriye dönüşü olmayan bir cezadır. Dolayısıyla idam
cezasının uygulandığı ülkenin yargılama faaliyetleri, çok özgün olması lâzım. Çok
kaliteli olması lâzım. Yani yargılama süreçleri vesairesi çok kaliteli değilse,
idam cezası dolayısıyla acı olayları yaşamak mukadder olur” diye konuştu.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, NTV canlı
yayınında güncel siyasî konulara dair soruları cevapladı.
Programda, son terör saldırısından sonra idam cezasının
tekrar uygulamaya konmasına dair taleplerin dile getirilmesi üzerine
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Meclis’ten geçerse ben onaylarım” dediği
hatırlatılarak, “Gözler AK Parti’de. AK Parti, böyle bir teklifi Meclis
gündemine getirecek mi?” diye soruldu.
Hayati Yazıcı, bu konunun
çok boyutlu bir konu olduğunu belirterek, şu değerlendirmede bulundu:
Anayasa değişikliği
için 401 imza gerekli
“Bir defa, Genel Başkanımızın, Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın söylemine saygı duyuyoruz. Doğru.
Bakın, bu söylemi çok değişik açılardan değerlendirmek mümkün. Bu söylem ne? “Meclis
getirirse onaylarım.” O halde burada bir kuvvetler ayrılığına vurgu var,
zımnen. Yani “Bu, Meclis’in işi; ama Meclis, milletin Meclis’i. Böyle bir
konuyu gündemine alır, yasalaştırır, onay için bana gelirse ben onaylarım.”
diyor. Bu doğru. O halde top, Meclis’te. Ha, Meclis ne yapacak? Bir defa bu tür
düzenleme, bir yasayla olması mümkün değil. Bir Anayasa değişikliğini
gerektiriyor. Anayasa değişikliği için de en az 401 milletvekiline gereklilik
var. Referanduma götürme koşulu 360; referandumsuz 401. O anlamda ifade
ediyorum. “Gelirse onaylarım” diyor Cumhurbaşkanımız. O açıdan gidiyorum.
Referanduma götürmeden onaylanabilecek oranda Meclis’ten geçmesi 401. Ha, bu
bizim sayımız yeterli değil. Efendim diğer partiler ne der, onları zaman
içerisinde göreceğiz.
Türkiye’nin
imzaladığı uluslararası sözleşmeler var
Bu işin bir başka boyutu, Cumhurbaşkanımız orada da ifade
ediyor; işte “Hans vesaire falan ne der, biz buna bakmayız” diyor. Doğrudur;
ama Avrupa Birliği ile bir müzakere sürecimiz var. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 13 no’lu protokolünü imzalamışız. Avrupa Konseyi’nin bütün üyelerinin
imzaladığı gibi biz de imzalamışız. O protokolden dönüş olmamış. Ayrıca,
Birleşmiş Milletler’e üye ülkelerin imzaladığı siyasî haklar sözleşmesi var. Vesaire
falan… Ve elbette ki bütün bunları denemek gerekir; ama ne olursa olsun, yani
ister Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olsun, isterse işte Birleşmiş Milletler’de
86 üye ülkenin imzaladığı sözleşme olsun, yasalar yerlidir, millîdir. Yasaların
kaynağı, toplumdaki algıdır. Etik kurallardır. Efendim işte ahlâkî kurallardır.
Yani yasaya ruh veren, şekil veren, toplum nezdinde, hedef kitlesi toplum nezdinde
onu saygın hale getiren, bu toplumsal algıdır. Bir toplumda bu tür talepler
varsa, siyaset, bu taleplere karşı duyarsız kalamaz.”
Hayati Yazıcı, program sunucusunun “Ama acı örnekler de var,
değil mi? Yani Mendereslerin asılması, Deniz Gezmişler… Erdal Eren’in yaşının büyütülerek
asılması…” şeklindeki yorumu üzerinde de şunları söyledi:
Yargılama süreçleri çok
kaliteli değilse, idam cezası dolayısıyla acı olayları yaşamak mukadder olur
“Ben, şimdi oraya geliyordum. Çok doğru söylüyorsunuz. Bakın,
idam cezası, geriye dönüşü olmayan bir cezadır. Dolayısıyla idam cezasının uygulandığı
ülkenin yargılama faaliyetleri, çok özgün olması lâzım. Çok kaliteli olması lâzım.
Yani yargılama süreçleri vesairesi çok kaliteli değilse, idam cezası
dolayısıyla bu tür acı olayları yaşamak mukadder olur. Dolayısıyla da bir
taraftan Türkiye, elbette ki sırf idam cezasının talebine odaklı olarak değil, genel
hatları itibariyle yargı, çok kaliteli olması lâzım. Yargının çünkü ürettiği
ürünün ismi, adalettir. Adalet neyle ölçülür? Algıyla ölçülür. Toplumsal
algıyla ölçülür. Yargının ürettiği, hüküm olarak ortaya koyduğu cümleyi toplum,
adalet olarak algılamıyorsa veya bu algı, oransal olarak düşükse, o zaman
yargılama faaliyetinde sorun var demektir. Tabi yargılama faaliyetinde sorun
varsa, idam cezası gibi geriye dönüşü olmayan bir yaptırımı uygulamak da sorguya
muhatap olur; ama millet ne derse tabii ki siyasetçi, bunun gereğini tevessül
etmekle yükümlüdür. Biz bunları henüz yetkili organlarımızda getirilip
konuşulmadı. Ha, gündem olur, konuşuruz. Ona göre somut bir adım atılacaksa
atarız; ya da diğer partileri bekleriz, süreci böyle yürütürüz.”
O arkadaşımız
(Destici), niye öyle söyledi, bilmiyorum
Yazıcı, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici’nin
idam cezasına dair tekliflerini 1 Ekim’de Meclis gündemine getireceklerini
söylediğinin hatırlatılması üzerine de, “ ‘Vereceğiz’ demek, öyle bir şey
olamaz. Yani nihayet bir Anayasa değişiklik teklifini verebilmek için belli
sayıda imza gerekli. Yani o arkadaşımız, niye öyle söyledi, bilmiyorum yani.”
dedi.
“CHP ile bu anlamda bir görüşme olur mu?” sorusuna da
Yazıcı, şu karşılığı verdi:
Kapımız kapalı değil
ama şu aşamada öyle bir şey yok
(Haber: Sürur Öztürk / okuyalimevladim.blogspot.com)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder