Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Davutoğlu ve Babacan’a yönelik olarak kullandığı “Bunlar, Halk Bankası’nı da dolandırmaya çalışıyorlar” ithamına karşı Davutoğlu, “Yaşayan bütün Başbakan ve Cumhurbaşkanlarının mal varlıklarını araştırmak üzere TBMM’de komisyonlar oluşturulsun” çağrısında bulunmuştu. Bu çağrıya, Saadet Partisi İstanbul Milletvekili Cihangir İslâm da destek verdi.
Saadet Partisi İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Cihangir
İslâm, twitter sayfasında yayınladığı mesajında, “Sayın Ahmet Davutoğlu’nun mal
varlığı araştırma teklifini son derece yerinde buluyor ve destekliyorum. Eski /
yeni başbakan ve bakanlar bu teklifi desteklemeli ve AK Parti grubunu bu
teklife olumlu oy vermeye yönlendirmelidir” ifadelerini kullandı.
Ne olmuştu?
Davutoğlu meydan
okudu: Hepimizin mal varlıkları araştırılsın
Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Şehir Üniversitesi
meselesini değerlendirirken telâffuz ettiği “Bunlar, Halk Bankası’nı da
dolandırmaya çalışıyorlar” iddiasına karşı bir çağrıda bulundu. Davutoğlu, “Yaşayan
bütün Başbakan ve Cumhurbaşkanlarının mal varlıklarını araştırmak üzere TBMM’de
komisyonlar oluşturulsun” dedi.
64. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin Başbakanı Ahmet
Davutoğlu, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın,
kendisinden ‘malûm şahıs’ diyerek bahsettiği konuşmasında dile getirdiği “Bunlar,
Halk Bankası’nı da dolandırmaya çalışıyorlar” iddiasına, yazılı bir açıklamayla
cevap verdi.
Davutoğlu, Erdoğan’ın ithamına karşı kamuoyuna şu çağrıda
bulundu:
“Madem ki bu ülkeye hizmetten gayrı hiç bir hedef gütmemiş
ve bütün bir ömrünü buna adamış bir başbakana ‘dolandırıcılık’ iftirasında
bulunulmuştur, o zaman şu anda görev yapanlar da dahil olmak üzere, yaşayan
bütün Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, kamu bankalarının bağlı olduğu bakanlar ve
Özelleştirme Yüksek Kurulu’nda görev yapmış yetkililerin ve onların birinci ve
ikinci derece hısımlarının ve akrabalarının mal varlıklarını ve bu
varlıklardaki değişimi, bu kişilerin siyasete girdikleri / devlet görevi
üstlendikleri günden bugüne kadar araştırmak ve soruşturmak üzere TBMM’de
gerekli komisyonlar oluşturulmalı ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifade ettiği
vechile yetimlerin hakları son kuruşuna kadar korunmalıdır.”
Davutoğlu, ayrıca, “komisyonlarda kamu bankalarının, Şehir
Üniversitesi de dahil olmak üzere hangi vakıflara ve şirketlere nasıl kredi
verdikleri, hangi şirketlerin borçlarının yapılandırıldığı, kimlerin hangi
yöntemlerle kurtarıldığı, kimlerin ise batmasına seyirci kalındığı şeffaf bir
şekilde ortaya konmalıdır” ifadelerini kullandı.
Davutoğlu, yazılı açıklamasında şunları kaydetti:
“2003’ten 2016’ya kadar çeşitli konumlarda ve üst düzeyde birlikte çalıştığımız Sn. Cumhurbaşkanının, şahsım ve Başbakanlık yaptığım dönemde Hükümetimde birlikte görev yapmaktan onur duyduğum bazı bakan arkadaşlarım hakkında en temel nezaket kurallarına bile uymayan, bu yüksek makama yakışmayan bir üslûp ile dile getirdiği ağır ithamlara cevap vermek mecburiyeti doğmuştur. Bilinmelidir ki bu, şahsî bir mesele değil, bir devlet ahlâkı meselesidir.
Bir süredir İstanbul Şehir Üniversitesi hakkında yürütülen
haksız kampanyanın, garezle bir eğitim kurumuna yapılan saldırıların ulaştığı
aşama, ibretlik bir hale gelmiştir. Her şeyden önce üniversite ile ilgili böyle
bir kararın bir siyasî partinin Merkez Karar ve Yönetim Kurulunda alınmış
olması, hem üniversiteye yönelen husumetin altında yatan gerçek niyeti, hem
devlet düzenimizin gelmiş olduğu durumu bütün çıplaklığı ile ortaya
koymaktadır. Aileleriyle birlikte 7000 öğrenciyi mağdur etme pahasına
sergilenen bu öfkeye neyin sebep olduğunu, kimin nereye savrulduğunu, kamu
kaynaklarının hangi amaçlarla nasıl kullanıldığını, ekonomik servet oluşturma
bakımından kimlerin nasıl statü değiştirdiklerini milletimiz çok iyi
bilmektedir.
Başbakanlığım süresince yaptığım uygulamalar konusunda
şahsıma yöneltilen tek ithamın, hiç bir şahsî hakkımın ve çıkarımın olmadığı,
kızıma, oğluma, damadıma, gelinime bırakmayacağım bir eğitim kurumuna arazi
devri olmasından sadece onur duyarım. Sayın Cumhurbaşkanının Başbakanlığı döneminde
çıkan 4046 sayılı yasaya istinaden gerçekleşen bu devir ile bahse konu arazinin
rant alanı haline dönüşmesi engellenmiş ve kamuya ait olan bu değerli arazinin
doğal ortamı korunarak yine kamunun hizmetinde kalması sağlanmıştır.
Bir arazinin üniversiteye tahsis edilmesi ile devredilmesi
arasındaki tek fark, zaten rayicin altında belirlenen bir yıllık kira
bedelinden ibarettir. Devir işlemi tahsis bedellerinden kaçınmak ya da kamu
arazisini mülk edinmek için değil, Danıştay’ın tahsis işlemini iptal etmesinden
sonra yukarıda zikredilen yasaya uygun bir şekilde zorunlu olarak yapılmıştır.
Devri yapılan arazinin eğitim dışında kullanılması zaten mümkün değildir ve
üniversite, amacının dışına çıkmamıştır.
Bu süreç içinde farklı kesimlerden herkesin de kabul ettiği
gibi Şehir Üniversitesi, bir üniversite geleneğinin oluşumu açısından kısa
sayılacak bir sürede bu ülkenin iftihar kaynağı olmuştur. Bugün hangi
haksızlıklar yapılırsa yapılsın, bunlar da geçecek ve Şehir Üniversitesi de
onun düşünce özgürlüğüne dayalı idealleri de yaşamaya devam edecektir.
Üniversiteyi üniversite yapan araziler ve binalar değil, bilim insanları ve
öğrencilerin oluşturduğu sosyal iklimdir. Her gördüğü araziye dolar hesabı ile
değer biçenler, bunu anlayamazlar.
En temel nezaket kurallarına dahi uymayan bu üslûba rağmen
Halk Bankası konusunda açılan tartışmayı anlamlı buluyorum. Bugün bir milat
olmalıdır. Çağrım açıktır: Madem ki bu ülkeye hizmetten gayrı hiç bir hedef
gütmemiş ve bütün bir ömrünü buna adamış bir başbakana ‘dolandırıcılık’ iftirasında
bulunulmuştur, o zaman şu anda görev yapanlar da dahil olmak üzere, yaşayan
bütün Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, kamu bankalarının bağlı olduğu bakanlar ve
özelleştirme yüksek kurulunda görev yapmış yetkililerin ve onların birinci ve
ikinci derece hısımlarının ve akrabalarının mal varlıklarını ve bu
varlıklardaki değişimi, bu kişilerin siyasete girdikleri / devlet görevi
üstlendikleri günden bugüne kadar araştırmak ve soruşturmak üzere TBMM’nde
gerekli komisyonlar oluşturulmalı ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifade ettiği
vechile yetimlerin hakları son kuruşuna kadar korunmalıdır. Ben, şahsım adına
artık üyesi olmadığım yüce TBMM’ne hesap vermekten bir an bile imtina etmem.
Ayrıca bu komisyonlarda kamu bankalarının, Şehir
Üniversitesi de dahil olmak üzere hangi vakıflara ve şirketlere nasıl kredi
verdikleri, hangi şirketlerin borçlarının yapılandırıldığı, kimlerin hangi
yöntemlerle kurtarıldığı, kimlerin ise batmasına seyirci kalındığı şeffaf bir
şekilde ortaya konmalıdır.
Bu araştırma ve soruşturma neticesinde objektif hukuki
kriterlerle izah edilemeyen varlıklar ve kaynaklar, Hazineye intikal
ettirilerek bir ‘yetim ve yoksul’ fonu oluşturulmalı ve bu fon yetimlere,
öksüzlere, şehit yakınlarına, gazilere ve sayıları her geçen gün artan
işsizlere dağıtılmalıdır.
Böylesi bir sürecin işletilmesi, her zaman samimi bir
şekilde savunduğum şeffaflık ilkesinin de hayata geçirilmesini sağlayacaktır.
Telâşa mahal yoktur ve hiç kimse tereddüt etmemelidir. Yaşanan bütün bu
süreçler, ne kadar üzücü olursa olsun, gerçek hukuk devletinin, demokratik
hakların ve özgürlüklerin, adaletin ve şeffaflığın egemen olacağı günlerin
habercisidir.”
Erdoğan, ne demişti?
AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen İstanbul İl Başkanlığı Genişletilmiş İl Danışma Meclisi Toplantısı’ndaki konuşmasında, Şehir Üniversitesi’ne dair tartışmalar hakkında şunları söylemişti:
“Malûm, İstanbul’da bir Şehir Üniversitesi meselesi ortaya
çıkardılar ve bu Şehir Üniversitesi meselesinin özellikle bir siyasî ayağında
bizim olduğumuzu, bir siyasî ayağında da ‘malûm zat’ın olduğu söyleniyor.
Değerli kardeşlerim, şunu çok açık ve net söylemek
durumundayım: Her şeyden önce Şehir Üniversitesi’nin tahsisini Başbakanlığım
döneminde yapan, benim. Tahsisini yapan ben olduğuma göre, daha sonra ‘malûm
zat’ Başbakan olunca, bu tahsisi Şehir Üniversitesi’ne mülkiyet devrine
dönüştürmüştür. Türkiye’de hiçbir üniversiteye tapu ile tapu devri, mülkiyet
devri yoktur, olmamıştır.
Değerli Arkadaşlar, bunlar dürüstlüğü kimseye bırakmıyor,
değil mi? Öksüz, yetimin hakkını kalkıp kurdukları üniversiteye tapu devri
yapmak suretiyle, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun Başkanı sıfatıyla bunu
sağlıyor. Peki, bu nasıl doğruluk? Peki, yanında kim var? Yine bir başka isim,
o da Sayın Babacan var. Onun da imzası var, bu işin altında. Başka kim var?
Mehmet Şimşek var. Başka kim var? O zaman Ulaştırma Bakanı olarak Özelleştirme
Yüksek Kurulu’nun içinde olan Feridun Bilgin var. E hani bunlar dürüsttü yaa?
Dürüstlüğü bunlar, kimseye bırakmıyordu?
Ben, bunu niye anlatıyorum? Kimin ne olduğunu, yaptıklarıyla
öğrenin diye. Bitmedi ve bunlar, Halk Bankası’nı da dolandırmaya çalışıyorlar
ve Halk Bankası’ndan bunlar, kredi talebinde bulunuyorlar. Halk Bankası, bunlara
ciddi bir kredi veriyor; fakat ödeme planlarında maalesef bunlar, Halk Bankası’na
ödemelerini yapmıyorlar. Tabii Halk Bankası’na bunlar ödemelerini yapmayınca,
Halk Bankası da bu defa kendilerini sürekli olarak uyarıyor.
Kardeşlerim, şu anda Halk Bankası’na olan borçları, aklımda
kaldığı kadarıyla 417 milyon noktasında. Şimdi ‘yapılandıralım’ diyorlar. ‘Yapılandıralım’
derken, bunu, neyi nasıl yapılandıracaksın? Neymiş? Yaptıkları kampanya şu: ‘Yaa
işte spor kulüplerinin borçları yapılandırılıyor da Şehir Üniversitesi’ninki
niye yapılandırılmıyor?’ Yaa sen, Halk Bankası’na teminat bile vermedin. Futbol
kulüplerinin bütün tribünlerdeki gelirlerine, her şeyine banka ne yapıyor? El
koyuyor. Senin neyine el koyacak? Yoksa Maltepe’de Tekel’e ait olan yer, yani
zamanımda benim tahsis ettiğim bu yeri bankaya teminat olarak göstermek
suretiyle, bunu mu banka, teminat olarak kabul edecek? Bunu da geç; bir başka
alavere-dalavere daha yapıyorlar. O da ne, biliyor musunuz? Diyorlar ki, ‘Alacağımız
öğrencilerin yapacakları ödemeye ipotek koyun.’ Yav sen, zaten mevcut kotanı
doldurmamışsın. Mevcut kotanı doldurmadan, üstelik yeni alacağın öğrencilerle
ilgili böyle bir kotayı nasıl oluyor da bir bankaya teminat olarak veriyorsun?
Tabii bizi, halef selef olduğumuz Cumhurbaşkanı aradı. ‘Yav’
dedi işte ‘siz bu işi’ dedi, ‘arzu ederseniz halledersiniz.’ Kendisine dedim
ki, Temenni ederdim ki siz benim yerimde olun. Biz, dedim, geçmişte bankaların
nasıl iflas ettiğini biliyoruz. Hamdolsun, 17 yıldır bizim dönemimizde bizim
bankalarımızın hiçbirisi, kasaları boşaltmadı. Biz de kasayı boşaltamayız.
Ve tabii işin başından itibaren Ülker Grubu, buraya ciddi
destekler verdi. Daha sonra Ülker Grubu da ne yaptı? Buradan çekildi ve Ülker
Grubu, orada bizim verdiğimiz desteklerle ilgili de bizim bu noktadaki
desteğimizi açık, net söyledi.
Değerli Kardeşlerim, şunu çok açık, net söyleyeyim: Buranın
hamisi, dikkat edin, Marmara Üniversitesi’dir. Marmara Üniversitesi, Türkiye’nin
şu anda en büyük üniversitelerinden bir tanesidir. Şimdi de ne diyorlar,
biliyor musunuz? ‘Marmara Üniversitesi, borçları ödesin.’ Eee? Tabii YÖK de
kendilerine diyor ki, ‘O zaman siz de mütevelliyi bırakın; Marmara
Üniversitesi, buraya yaptığı atamalarla burayı götürsün.’ ‘Yoook’ diyorlar, ‘mütevelliyi
de bırakmayız.’
Kardeşlerim, tezgâh başka. Biz, ne oradaki öğrencilerimizin
düşmanıyız, ne de akademisyenlerin düşmanıyız. Böyle bir şey, asla söz konusu
değil. Hiçbir vakıf üniversitesinde bunların yaptığı uygulama gibi bir
uygulamaları, ne yazık ki yok ve böyle bir durumla ne yazık ki burada karşı
karşıyayız. Çok da teferruatına girmek istemiyorum; anlattığım gibi, burada
Halk Bankası’nın adeta bir dolandırılması söz konusu.
Değerli Kardeşlerim, bizim burayı tahsis etmemiz, bunlara ne
denli önem verdiğimizin ifadesiydi. Eğer şahsım, bu zata eğer muhalif olsaydı
veya oradaki öğrencilere benim bir muhalefetim olsaydı, e ben, Tekel’in bu
kadar kıymetli, bu kadar değerli olan arazisini niçin bunlara tahsis edeyim?
Bizim derdimiz, yeter ki bu tür üniversitelerimiz kurulsun, bunlar çoğalsın ve
bunlarla beraber geleceğe çok daha farklı bir şekilde yürüyelim ve burası tabii
Marmara’ya nazır, Maltepe’de çok çok güzel bir yerde ve değeri itibarıyla da
yani 2,5 milyar değerinde olan bir yer ve bilâ bedel bunu üniversitesine tapu
devrini yapmak suretiyle veriyor. El vicdan yaa! Böyle bir şey yapılabilir mi?
Bilâ bedel… Nasıl oluyor bu iş? Hani dürüsttünüz? Eğer sizin dürüstlüğünüz
buysa, bu ülke batmış, bu ülke yanmış ve bunun altında bir de bakıyorsunuz,
işte o dediğim diğer arkadaşların da imzası var. Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun
birisi başkan, diğerleri de üyeleri olmak suretiyle bu adımı attılar. Bunu
yaşadık. Allah, bizleri aynı duruma düşürmesin.
Değerli Kardeşlerim, onun için bu propagandayı bunlar, belli
bir süre daha yapabilirler. Her geçen gün de zaten bu konuda iflasa gidiyorlar
ve gidecekler; ama dün MKYK’da da bu konuları görüştük ve bu konuyla ilgili
kararlı bir şekilde adımlarımızı atmaya devam edeceğiz. Bir adım daha tabii atıyoruz.
Bu işin Danıştay’a müracaatını yapan da kim, biliyor musunuz? CHP’nin yanından
hiçbir zaman ayrılmayan Mimar ve Mühendisler Odası’dır ve çok daha ilginci, şu
anda bunları ziyaret edenler kim? CHP’nin ileri gelenleri. Ki Mimar Mühendisler
Odası, hem bununla ilgili davayı açıyor, ama bakıyorsunuz, CHP’nin Parti
Sözcüsü olsun, Genel Başkan Yardımcıları olsun, onlar da bunlara nezaket
ziyaretinde bulunuyor. Kimin eli kimin cebinde, belli değil; ama gerçekleri
bilelim, ona göre de bunu özellikle tabanımıza anlatalım.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder